Dert…dert…dert… Bu kelimeye kim yabancı ki?
Yukarıdaki mısrada olduğu gibi, “dert “, hayatımızın bir parçası. Şiirlerimize, romanlarımıza hatta türkülerimize girmiş…
Dert, günlük hayatımızda karşılaştığımız problemler manasına da kullanılıyor. Zaten hayat, biraz da hep dertlerle uğraşmak değil mi? Mutluluk ise, dertleri halletmekten geçer. Halledecek derdimiz olmazsa, belki de o mutluluğu da tadamayacağız.
En önemlisi, “her şey zıddı ile bilinir “ kuralınca, dertler olmazsa, tersi olan mutlu zamanların değerini bilemeyecektik belki de…Hani, eşeğini kaybedip sonra bulan adamın duyduğu mutluluk gibi. Eşeğini kaybetmezse, belki de o mutluluğu yaşamayacaktı.
Peki, dertsiz olmak ister misiniz?
Yine, “al sana saçma bir soru daha “ Tabii, kim olmak istemez ki?
İyi de, dertsizliği yaşayan olmadığına göre, onu neden istiyoruz? Herhalde,dertsizliğin tersini, mutluluk zannediyoruz. Ama, galiba değil…
Çünkü mutluluk, dertlerden kurtulduktan sonraki duygudur. Dert olmadığı zamanki duygu değil…
Adamın birine sormuşlar ; “ Derdin var mı ? “ Derhal cevap vermiş ; “evet “
Peki, derdin nedir? demişler. Cevap, hiç duyulmamış cinsten ;“ dertsizlik “
Yapma kardeşim, dertsizlik, dert olur mu hiç ? diye yine hemen karşı çıkmayın. Şöyle bir hayal edin. Hayatta hiçbir derdiniz yok. Bir başka manada, halletmeniz gereken hiçbir probleminiz kalmamış. Ne durumda olursunuz?
Kafanız karıştıysa, derdi olmayan birini bulun ve ona sorun; derdin var mı? diye…
Şaka yapmıyorum.