Nick Kohen, geçen hafta yaşamını yitiren Pinter ve Türkiye’deki demokrasi mücadelesini alaycı bir şekilde kaleme almış ve yazarı üstü kapalı eleştirmişti.
Dikerdem Observer’de yayınlanan Kohen’e yanıt mektubu şöyle:
Nick Cohen, “Pinter, sert ve tutkuluydu, fakat sık sık yanlış yoldaydı” (Geçen haftanın yorumu) başlıklı yazıda, açık ki, gerçekleri kontrol etme zahmetine katlanmamış ve Harold Pinter’ın Türkiye politikası ile olan ilgisini yanlış sunmuş. Cohen’in dediğinin tersine, Pinter ve Arthur Miller, Türkiye’ye 1988’de, Saddam Hüseyin’in, Halipçe’de Kürtlere karşı gazla bir katliam yaptığı “tam o anda” değil, 1985 baharında gitmişlerdi. Ne de, Cohen’in ileri sürdüğü gibi, “Kürtlerin içinde bulunduğu kötü durumu araştırmak” için gitmişlerdi.
PEN (Uluslararası Yazarlar Derneği) klubün desteklediği ve Pinter ve onun gibi oyun yazarı ve o zaman PEN klübü başkanı olan Miller’den oluşan insan hakları heyeti girişiminin düzenlenmesinde benim de karkım olmuştu. Onların Türkiye’ye gitmelerinin ana amacı, Türkiye’de 1980 yılında iktidara el koyan askeri cuntanın, göstermelik düzenlediği Türkiye Barış Derneği (TBD) davasını izlemekti. Yıllarca hapiste yatan, eski büyük elçi ve o zaman hasta olan olan 68 yaşındaki babam, askeri iktidara meydan okuyan Türkiye’deki aydınların yargılandığı ünlü davada baş sanıktı.
Pinter’in, TBD’ni ilkeli ve güçlü savunması, onun ve Miller’in, PEN delegasyonu onuruna Ankara ABD konsolosluğunda verilen resmi ziyafetten dışarı atılmalarına neden olmuştu. Onlar 1985 baharında İstanbul’dan geri döndükten sonra, Miller’in Observer gazetesine yazdığı uzun yazıda, tüm bunlar, özgün ve nükteli bir şekilde anlatılmıştı. Kürt sorunuyla bağlantılı olaraksa; Türkiye’ye ziyaretleri öncesinde yaptığımız çeşitli bilgilendirme görüşmelerinde Pinter’ı, o zamanın askeri yetkilileri tarafından gülünç fakat sert bir şekilde dayatılan, ülkede Kürt kimliğinin resmen inkarı amacıyla uydurulan “Dağ Türkleri” ifadesiyle, ilk defa ben ve bazı arkadaşlar tanıştırmıştık.
Cohen, küçümseyici bir tavırla (“Büyük bir oyun yazarı mı? Belki”) atıp tutacağına, ilk önce The Observer gazetesi arşivine bakıp, gerçekleri doğru bir şekilde aktarabilirdi. Belki de, Cohen’in, ölümünden sonra Pinter’in hayaletiyle kavga başlatmak için tadsız acelesi buna engel oldu.
Saygılarımla