Diyalogsuz uzlaşma… Kiminle? Nasıl?

Viyana da, sendikal hareketle yakından ilgilenmiş, bu konularda ki gelişmeleri izlemeyi sürdüren bazı dostlarla, 10 gün önce sohbet ediyoruz. TBMM de görüşülmeye başlanan Tasarı ile ilgili bilgiler veriyorum. “Bunda yeni bir şey yok ki sistem aynen korunmuş” değerlendirmesini yapıyorlar. Daha neler olacak diye açıklamalarımı sürdürüyorum. Önergelerle, yasanın içeriğinde önemli değişiklikler olabilecek. Tepkileri, “yok daha neler” oluyor.

Gelişmeleri, değerlendirmeye çalışıyoruz. İleriye yönelik hedefleri tartışıyoruz. Bu gün yaşanılanları değerlendirmede ki eksikliklerimizi, konuşuyoruz. Araştırmaların yapılmamasını, doğru tanımlara gidilememesini, masaya yatırıyoruz. Şimdi bu yasa değişikliğinin içeriğini hukukçularımız tartışacak. Bizde zaman zaman bu kısır döngüyü aşamıyoruz. Işıklar içinde olsun, rahmetli, Prof. Dr. Nusret Ekin hocamızın çok güzel bir saptaması vardı. “İş hukukunun labirentlerinde kaybolmayalım” derdi. Şimdi asıl önemli olan sosyolojik araştırmaların eksikliği. Ve teşhisleri doğru koyamama.

İşçiler, “Kaybedenler Kulübü” mü oluyor. Kaybedenler, tutuculaşıyor. Var olanı kaybetmeme, koruyuculuğa yönelme, ileriye bakışı engelleyip, kaybetmeyi arttırıyor. Örgütlenme yapıları, gelişmelerin gerisinde kaldı. Bireyin ön plana çıkması, farklı örgütlenme olguları ile bizi karşı karşıya getiriyor. Var olan örgütlenme yapıları, insanları bir araya getiremiyor. Ama insanlar bir birini tanımadan, konuşmadan görmeden, internet üzerinden bilgi akışı ile, alanları dolduran kalabalıkları oluşturabiliyorlar.

Bürokratik geçmişim, temkinli olmamı getiriyor. Aslında bu da bir tutuculuk mu? Yasa tasarısı görüşmeleri devam ediyor. Bu hafta bitebilir. Son nokta konulmadan, değişiklik yeniden gündeme gelebilir mi? Bu nedenle içeriği tartışmayı gelecek yazılara bırakalım.

Biliyorsunuz, referandumla, 12 Eylül 2010 Anayasası değişikliği ile, Ekonomik ve Sosyal Konsey’i anayasal bir kurum haline getirdik. Aradan iki yıl geçti, hiç adını bile anmıyoruz. Bu değişiklik olmadan, yasası da vardı. Başbakan bu kurumu toplantıya çağırmakla görevli. Yasa halen var. Anayasa değişikliğinden önce de vardı. Ama toplanmıyor. Niye diye soran yok. Bir tepkisizlik. Var olan kurumsal bir yapı çalıştırılmıyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ nın, kuruluş yasasında var. Bakan sosyal taraflarla, “Çalışma Meclisi”ni toplantıya çağırmakla görevli. Yıllardır çağırmaz. Kimseden ses yok. Bu kurumsal yapıda çalıştırılmıyor. Yakınma yok. Tepki yok.

9 yıl önce, 4857 sayılı İş Yasası le getirildi, Üçlü Danışma Kurulu. Adı üzerinde üçlü danışma kurulu. Devlet, işçi sendikaları, işveren sendikaları. Toplanıyor, nasıl, kiminle ve sonra ne oluyor. TBMM’de görüşülen bu tasarı, üçlü danışma kurulunda görüşüldü. Nelerde uzlaşma oldu. Orada yapılan görüşme ve uzlaşma ile bugün gelinen nokta ne. O kadar farklı ki. O zaman neyi konuşup uzlaştınız. Ve niye uzlaşılana sahip çıkılmıyor.

Sosyal taraflar aylarca, Başbakan dan randevu beklediler. Sonra görüşme oldu. Ve Meclis açılır açılmaz da, bekleyen bu yasa tasarısı gündeme alınıp görüşülmeye başlandı. Ne de uzlaşıldı da, bu gelişme oldu. Bilen yok. Belge var mı bilmiyoruz. Ama bir uzlaşma oldu ve hareket oldu. Şimdi Meclis de yapılan bu değişiklikler uzlaşmanın sonucu mu. Bunu açıklamak, belgelemek gerekiyor. Uzlaşmanın soncu değilse, peki neler oluyor.

Sosyal bilimciler, bu gelişmeleri masaya yatırıp, değerlendirmeliler, Bu eksiklik bir an önce giderilmeye başlanmalı.

Diyalog nasıl ve nerelerde oluyor. Diyalog kurumları neden çalışmıyor ya da çalıştırılmıyor. Diyalogsuzluk kural haline mi geliyor. Bu teşhisleri doğru yapmadan, hastalığı tedavi etmek gerçekten zor. 40 derece ateşle yatan hastaya, aspirin tedavisi yapamazsınız.

27 Mayıs 1960 Anayasası sonrasında, 1963 de çıkartılan, sendikal örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi sistemi ile ilgili, 274 ve 275 sayılı yasalardı. Yirmiyıl sonra, 12 eylül 1980 yönetimi, yeni bir yapılanmayı getirdi. 1983 de çıkartılan, 2821 ve 2822 sayılı yasalar da, 30 yılını doldurmak üzere dönemi tamamlanıyor. Peki, bu yasaların yerine getirilen yeni düzenlemeler, neleri, hangi değişimi içeriyor.

Gelecek yıl, sendikalarla toplu iş sözleşmesi düzeninin 50 yılına ulaşacağız. Nasıl? Memnun muyuz? Peki değerlendirme var mı? CHP neden bu 50 yılı değerlendiren ve geleceğe hedefler koyan araştırmaların yolunu açmaz. Hukukçusundan sosyoloğuna, iletişim alanından sosyal hizmet alanına uzanan değişik alanlarda, genç üniversite öğretim üyelerine, bilim insanlarına, uygulamacılara, inceleme, araştırma yaptırtmaz. Bu elli yılı değerlendirme, Cumhuriyetin 90 yılında, yüzüncü yılına, nasıl bir hedef konduğu belirsizliğine de, çalışma yaşamı açısından, bir ışık tutmaz mı. Bu görevi kimse vermeyecek. Görev bilinçle, sorumlularınca yerine getirilecek.

Diyaloğu, yeni arayışları, bu şekilde geliştirebiliriz. Nasıl yeni bir örgütlenme biçimi, nasıl yeni bir söylem geliştirilecek. Dibe vuran, nasıl harekete geçirilecek. Sorumluyuz, geçmişten, günümüzden ve de geleceğimizden. Viyana da,Tuna kıyısından ahkam kesmek değil amacımız. Neredeyiz, ne yapıyoruz. Onu sorgulamak.

Yasa çıkacak, gelecek haftalar da üzerinde duracağız. Türkiye de ki gelişmelerin içinden, dış dünya da ki gelişme ve değerlendirmelerden kopmadan, bunu yapmaya çalışacağız. Prof. Dr. Nusret Ekin hocamızın belirttiği gibi, Labirentlerin içinde kaybolmadan.

Ha sahi. Biz 12 Eylül 2010 referandumuyla, Anayasa ya, çifte sendika üyeliğini de, anayasal hak haline getirdik. Hak korunursa, yaşama geçerse hak olur. Yoksa yazılı olarak rafta durur. Birden fazla sendikaya üye olabilme.

Gel de İsmet Paşanın o sözünü hatırlama. “Hadi canım sende”
_________________

* 16.10.2012.Viyana. [email protected]

1543330cookie-checkDiyalogsuz uzlaşma… Kiminle? Nasıl?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.