“Erdoğan bu tuzağa nasıl düştü?”

Yazar özetle şu değerlendirmeyi yaptı:

“Zeynel Abidin (devrik Tunus lideri)ve Hüsnü Mübarek’in (devrik Mısır lideri) 2011’de Arap Baharı’nın başlangıcında halkın baskıya karşı gösterdiği tepkiyi yanlış değerlendirmesini anlamak kolay. Çünkü polis devleti liderleri olarak halkın görüşünü dikkate almıyorlardı. Peki Ama Erdoğan nasıl aynı tuzağa düştü?

En basit açıklama uzun süre iktidarda kalanların kibiri. Tavsiyeleri dikkate almazlar, muhaliflerini kötülerler ve hafife alırlar. Bu Türklere özgü bir şey değil. Aynı şey tıpkı Erdoğan gibi üçer seçim kazanan (eski İngiltere başbakanları) Margaret Thatcher ve Tony Blair için de geçerli.

Kıyaslama Türkiye ile Orta Doğu ülkeleri arasında değil, Türkiye ile Batı Avrupa arasında yapılmalı. Yabancıların Türkiye’yi anlamakta güçlü çektiği birçok şeyden biri buradaki siyasetin diğer Müslüman ülkelerinkiyle benzerlik gösterdiğini düşünmeleri. Evet Türkiye’de 1960’tan sonra dört darbe oldu. Bu darbeler sonrasıda Irak ve Arjantin’dekileri aratmayacak şeyler yaşandı. 12 Eylül darbesinde işkencede 450 kişi öldü. 50 kişi idam edildi. Birçok insan kayboldu. En az 178 bin kişi gözaltına alındı ve hemen hepsi işkenceden geçirildi, 64 bin kişi hapse atıldı.

Bunlar, Türk siyasetini Baas rejimi altındaki Irak’ta ya da cunta yönetimi altındaki Arjantin’de yaşananlara benzetebilir ama Arjantin ya da Orta Doğu’daki polis devletlerinin aksine Türkiye’de seçimlerden hiç vazgeçilmedi.

Taksim protestoları ve Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşta düştüğü açmaz, şimdilik Türkiye’nin Orta Doğu, hatta Balkanlar ve Karadeniz’de Osmanlı İmparatoluğu’nun oynadığı role soyunması tartışmalarını durdurdu. Bu bana her zaman Erdoğan’ın Türkiye’sinin siyasi, askeri ve ekonomik gücünün abartılması gibi geldi.

Yeni Osmanlılar fikri, Ankara’nın geç anladığı bazı tehlikeler içeriyordu. Öncelikle Türkiye, bu artan nüfuzunu nerede kullanacaktı. Öncelikle, müdahaleci yabancı ülkeler için dünyanın en tehlikeli ülkeleri olan Lübnan, Suriye, Irak ve İran. Amerika bile gücünün zirvesindeyken, biri 1979’da Şah’ın devrilmesi sırasında İran’da diğeri 2003’te işgal sırasında Irak’ta olmak üzere en büyük iki yenilgisini bu bölgede aldı. Türkiye, nüfuzunun hızla artacağı beklentisiyle bu bataklıkta öne çıkmaya başladı. Bugünlerde artık Yeni Osmanlıcılık konuşulmuyor. Erdoğan Esad ve hükümetinin hemen düşeceği kumarını kaybetti. Türkiye kendini Amerika’nın Suriye’deki temsilcisi olarak buldu.

Türkiye’nin dış politikadaki yanlışları ve Erdoğan’ın Taksim protestoları karşısında yaptığı hataların telafisi yok. Ama Türk devletinin zayıflığı ve siyasi kutuplaşmanın derinliği daha belirginleşiyor. Protestolar, Avrupa resesyona saplanmışken ekonomik başarı sergileyen Türkiye’nin daha önce gizli kalan eksikliklerini su yüzüne çıkardı. Bu izlenim önemli zira Türkiye’ye yabancı sermaye akışı komşularına kıyasla istikrarlı bir ülke olmasına bağlı. Türkiye’nin batısında her gece devam eden protestolar, Türkiye’nin güneyinde patlayan bombalar ve Kürt sorununun yeniden alevlenmesi olasılığı Türkiye’nin hala dünyanın başarı öykülerinden biri olduğu inancını zayıflatıyor.”

TÜRKİYE’NİN İLK KOMÜNÜ

Öte yandan Observer gazetesi Türkiye’deki protestolarla ilgili haberinde Gezi Parkı’nın Türkiye’nin ilk komününe dönüştüğünü yazdı.

KIRMIZI ELBİSELİ KADIN KONUŞTU

Taksim’de polis tarafından üzerine biber gazı sıkılırken görüntülenen ve kırmızı elbisesiyle protestoların simgelerinden biri haline gelen İTÜ Mimarlık Fakültesi asistanlarından Ceyda Sungur, Sunday Telegraph’a konuştu.

Sungur, “Bana göre bu, ifade özgürlüğü ve halkın gücünü temsil ediyor. Halk ilk kez bu gücü geri alabilecek bir öz güvene sahip. Her şeyi değiştirebilecek bir özgüvene sahipler” dedi.

Kırmızı elbisesi, omzundaki alışveriş çantası ve arkaya savrulan saçlarıyla, Türkiye’nin dört bir yanına yayılan Gezi Parkı protetoslarını sembolü haline gelen ‘Kırmızılı Kadın’ Ceyda Sungur, İngiliz The Sunday Telegraph gazetesine konuştu. Sungur, protesto hareketini, ‘ifade özgürlüğü ve halkın gücü’ olarak yorumladı.

Taksim Gezi Parkı’nda olayların başladığı ilk gün, Reuters muhabiri Osman Orsal’ın çektiği ‘kırmızılı kadın’ fotoğrafı, simge haline geldi.

Gezi Parkı protestolarının kıvılcımının çaktığı gün polisin suratına sıktığı biber gazının etkisiyle saçları arkaya savrulan ancak geri çekilmeyen akademisyen Ceyda Sungur, dünya basınında yer bulan fotoğrafıyla bir nevi internet fenomeni haline geldi.

Kendisini öne çıkarmak ve uzun röportajlar vermeyi istemeyen Sungur, The Sunday Telegraph gazetesine kısa açıklamalarda bulundu.

Gazete, yazlık giysisiyle polisin biber gazına maruz kalan Sungur’un fotoğrafını, ‘fındığı bir çekiçle kırmaya’ benzetirken, polisin ortaya koyduğu sert müdahalenin altını çizdi.

Kısa zamanda dünyanın dört bir yanındaki gazetelerde ve internet sitelerinde yer bulan ‘Kırmızılı Kadın’, polisin neden bir piknik havasında giyinmiş göstericiye biber gazıyla müdahale ettiği konusunda soru işaretleri doğurdu.

Yerel basın Sungur’u mütevazı bir halk kahramanı olarak tanımlarken, o ‘sadece büyük bir halk hareketinin parçası olduğunu ve yüzlerce kişinin maruz kaldığı duruma düştüğünü’ söylüyor.

‘DEĞİŞİMİ SAĞLAYACAK GÜVEN GELDİ’

Sungur, sosyal medyada en çok konuşulan insanlardan biri haline geldikten sonra, kendisine gelen yüzlerce röportaj teklifini reddetti.

Sungur, bugünlerde Gezi Parkı protestolarında yaralananlar için kurulan seyyar bir klinikte çalışıyor.

The Sunday Telegraph’a konuşan Sungur, ‘Bana sorarsanız protestolar ifade özgürlüğü ve halkın gücünü temsil ediyor… İnsanlar, ilk kez olarak sahip oldukları gücün verdiği güveni hissediyor. Her şeyi değiştirebileceklerine inandıkları güce sahipler” dedi.

Sungur’un fotoğrafı Türkiye’ye yayılan protestoların güçlenmesinde rol oynadı. Yüzüne biber gazı sıkıldığı anın fotoğrafı, Facebook, Twitter ve diğer sosyal medya kanallarında paylaşım rekorları kırarken, sayısız banner, poster, etiket ve karikatürde yer buldu.

Hatta, İzmirli göstericiler Kırmızılı Kadın’ın karnavallarda gördüğümüz dev panosunu hazırlayarak, suratının olduğu yere kafalarını yerleştirerek hatıra fotoğrafı çektirmeye başladı.

‘BÖCEKLERE BÖYLE İLAÇ SIKILMAZ’

Sungur, “Taksim Meydanı’nda yaralanan insanlara müdahale etmek için çadırlar kurduk” dedi. Sungur, gönüllü doktorların tutuklanma riskine karşı daha fazla bilgi vermek istemedi.

İstanbul Teknik Üniversitesi şehir planlamacılığı bölümünde akademisyen olan Sungur, Gezi Parkı’nı yıkacak buldozerleri durdurmak için gönüllü eylemcilere katıldığında, protestoların sembolü haline geleceğinden habersizdi.

Sungur’un arkadaşı Meriç Demir, “Ceyda bana parka gelmem için mesaj attı… 10-15 dakika sonra geldiğimizde, biber gazının etkisiyle bağırıyordu” dedi.

Demir, “Çok şaşırdık… Bazılarımız, ‘bizler akademisyeniz, durun’ diye bağırdık. Bazılarımız da Ceyda’ya yardım etmeye çalıştı. Şaşkındık çünkü evinizdeki böceklere bile bu şekilde ilaç sıkmazsınız” dedi.

848340cookie-check“Erdoğan bu tuzağa nasıl düştü?”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.