Gurbetin mızrapları (I)

Bu yazı Avusturya’da yayımlanan Aktuelhaber gazetesi için hazırlanmıştır. Biraz lokal özelliği olsa da burada da okurlarımla paylaşmak istedim.

Uzun zamandır Viyana’da yaşamını sürdüren saz ustası Mansur Bildik ile sohbet etmek istiyordum. Buna bir türlü fırsatımız olmadı. Bu sohbete başka bir saz ve söz ustasının aramızdan ayrılması sebep oldu. Bu saz ustası ise Talip Özkan’dı.

Yaşamını ve çalışmalarını gurbette sürdürmekte olan Talip Özkan’ın aramızdan ayrılmasını Mansur Bildik ‘ten öğrenmiştim. Önce bir elektronik mesaj gönderdi, daha sonra da kara haberi Mansur Bildik bana telefon ile bildirdi. Telefonda Talip Özkan’ın cenaze törenine katılacağını bir arzum olup olmadığını söyledi. Böyle kibar davranış karşısında ne diyebilirdim ki? Düğüm düğüm olan sesimle Mansur Bildik’e Talip Özkan’ın mezarına benim için de bir avuç toprak atma dileğimi iletebildim.

Mansur Bildik Türkiye’ye gitmiş ve geri dönmüştü. Yine telefon ile aradı ve “Ben Viyana’dayım” demişti. Ayrıca Talip Özkan’ın mezarına atmasını istediğim bir avuç toprağı da attığını söyledi. Daha sonra da bir konser organize ettiğini ve bu konserde Talip Özkan’ı anmak istediğini belirtti. Talip Özkan’ı anma programında kendisine yardım edebilir miyim diye soruyordu. Konserin yarısından fazlası Avusturyalı olmasını beklenmekteydi. Hiç şüphesiz Talip Özkan’ı anma programına katkıda bulunmam benim için onur olurdu.

Ayrıca Talip Özkan’ın öğrencileri olan Almanya’dan bir grup gelmişti. Almanya’dan gelen Türk santçıların konseri Talip Özkan’ın gölgesi altında olacaktı. Sanatçıların seçtiği türküler ağırlıklı olarak Talip Özkan’ın Türkiye’nin dört bir elinden, Balkanlar ve Azerbaycan’dan derlemiş olduğu türkülerdi. Konser başlamadan Mansur Bildik ile beraber Talip Özkan’ı misafirlere anlattık, konser sürecinde ise Mansur Bildik zaman zaman da misafir sanatçılara sazı ve sesiyle eşlik etti.
Konser sonrasında Mansur Bildik ile Talip Özkan’ı konuşmak için sözleştik. Viyana’da Atatürk Kültür Merkezi’nde buluşup, konuşacaktık. Konuşma günü gelmişti, buluştuk. Talip Özkan’ı konuşacaktık, ancak karşımda bulunan kiş de sanatçıydı ve kendisi ile de hakkında ilginç konuşma çıkabilirdi. Öyle de oldu. Mansur Bildik’in kim olduğuyla başladı söz.

Mansur Bildik Tunceli’ de doğmuş ve uzun yıllardan bu yana sanat yaşamını Viyana’da sürdürmektedir. Viyana’da Saz Derneği‘ni kurmuş Bildik. Saz ile ilk defa baba ocağında tanışmış. Babası bir Alevi Dedesi’dir, Alevi Dedeleri’nin özellikleri arasında yürüteceği cemler için iyi saz çalmak da vardır. Sazla tanışmaya başladığı yıllarda küçük Mansur ilkokuldadır. Mansur okuldan gelir gelmez, çantasını bir tarafa atar, babasından saklı gizli babasının sazını alır, bir köşeye çekilir ve saz çalmaya çalışırmış. Babasının sazını ondan saklı gizli çalmaya çalışma macerası, sünnetinde kirvesi tarafından kendisine verilen bir cura hediyesine kadar devam etmiş.

Baba, oğlunun saz çalmasından habersiz olmasa gerekir ki, curasını eline almasını ve yanına gelmesini ister Mansur’dan. Ona “gel sana gel bir eser göstereyim” demiş. Babasının öğretmek istediği eser bir deyiştir ve Mansur için çok önemli bir deyiştir. Bu deyiş “Kadir mevlam senden bir dileğim var, beni muhanete muhtaç eyleme”dir.

Mansur babasına sekreterlik görevini yerine getirmiş, dedelik görevinden dolayı evde fazla da bulunmayan babanın türkü ve deyişleri yazmaya yardım edermiş. “Zakirlik ve dedelik görevinden dolayı babam ve arkadaşı Alİ Dede biz sanatçıların turneye çıkmaları gibi kış aylarında gider, uzun süre gelmezlerdi” diyor Mansur Bildik. “Babam benim için ‘kadir mevlam senden bir dileğim var’ deyişini yaşamım boyunca ele güne muhtaç olmamamı öğütlemek, yolumu, erkânımı ve adam olmam için seçmişti ” diyor Bildik. “Çok şükür ki bugüne kadar muhannete muhtaç olmadım” derken babanın dileğini yerine getirmiş olmanın rahatlığını duyuyor Mansur Bildik.

Bir şubat tatilinde Mansur Bildik’in babası çok ciddi bir şekilde rahatsızlaşır ve yataklara düşer. O haliyle oğlu Mansur’dan bir dileği vardır: “Şu sazı alıp da bana biraz çal oğlum” der. İçeri soğuk, dışarı ise hem soğuk hem de bembeyazdır. Dışarının beyazlığına rağmen içerisi karanlıktır, bacadan sızan güneşin ışığı içeri aydınlanırken, Mansur Bildik de sazıyla yatakta yatan babasının yüreğini ısıtmaya çalışır. Bildiği, öğrendiği bütün türküleri, deyişleri çalar ve söyler. Baba can kulağıyla oğlunu dinler, gururlanır da. Mansur yorulur artık, babasının saza doyduğunu da anlar. Babasından izin isteyerek, sazını asar duvara. Oğluna ilk defa “Aferin oğlum, berhudar ol, berhudar ol, berhudar ol” diyerek dua eder.

O gün akşam baba Bildik hakka yürür. O karda kışta Düzgün Baba Dağı’na bir mezar kazılır, baba oraya gömülür. Mansur Bildik’in babası evde bulunan iki sazı üst üste koyarak birbirlerine akkord eder, ikisini aynı anda çalarmış. “Sazı ben baba ocağında öğrendim” derken baba ocağının mirasına dikkat çekiyor Bildik. Her ölümün erken olduğu gibi Mansur’un babası da onu erken terk etmiştir.

Yetim kalmıştır Mansur, evde yoksulluk kendini bütün varlığıyla hissettirir artık: “Gerçi babam yaşarken de yoksulduk”. Saz çalan türkü söyleyen birisidir Mansur, saz sevdası ağır basar kendinde.

“Halkevlerini duyardım, saz çalmayı ve türkü söylemeyi öğretiyorlar denirdi“ diyor. Hep merak edermiş. 60’lı yıllarda amcası Adana’da bir lisede müstahdemi olarak çalışırmış. Ona gitmeyi kafasına koymuş. Kafasına koyduğunu da yapmış, Adana’ya amcasının yanına gitmiş, amca yeğeninin gelmesine pek de sevinmiş. Amca yeğenini çalıştığı lisede öğrencilere tanıştırmış. Amcasına Halkevlerine gitmek istediğini açmış, amca yeğeni ile gururlanmış. Amca sorup soruşturduktan sonra yeğenini Adana’da Halkevine kayıt ettirmiş. Halkevinde artık nota ile saz çalmayı öğrenmeye başlamış.

Halkevinde babasından öğrendiği şelpe usulü bağlama çalma o zamanlar pek bilinmemektedir, Mansur Bildik babadan miras bu sanatını orada göstermeye çalışır. Halkevinde babadan öğrendiği saz çalma ustalığından dolayı kısa sürede sevilir. Hatta saz öğretmeni artık Mansur Bildik’e “Âşık” demeye başlar. Halkevi bitirme sınavını pekiyi ile verir. Halkevinde diploma töreni düzenlenir, o törende öğretmeni bir konuşma yapar, o konuşmasında da Mansur Bildik’i “Âşık” olarak adlandırır ve yeteneklerini anlatır. “İyi bir sanatçı olacaktır, kendisini İstanbul’a göndereceğim” der konuşmasında öğretmeni.

“Öğretmeninin kendisini İstanbul’a göndermek istediğini amcasına anlatır. Amca da sevinir, hazırlıklar başlar, yeni çamaşır ve elbise alınır. Giydirilip, kuşatıldıktan sonra öğretmeninin yanına katılır, ver elini İstanbul. İstanbul’a öğretmeni ile gider, öğretmeni Mansur Bildik’e çeşitli uyarı ve tavsiyelerde bulunur, yolları ayrılır. Yıllar sonra “Öğretmenimi bir pazarda karpuz satarken gördüm” diye anla-tıyor. Dertleşmişler yıllar sonra. Otellerde kalmaya başlar, “Büyük şehirde herkes öğretmenim gibi erdemli çıkmadı, beni kimse grubuna alan olmadı” diyor.

Bir gün Mansur Bildik’in yolu Zekai Beşgül’ün kahvehanesine yolu düşer. Zekai Beşgül o zamanlar İstanbul Radyosu bağlama hocalarındandır. Günümüzün aktüel kavramıyla ifade edecek olursan, oraya bir süre takılır. Bu sürede kahvanedeki ayak işlerinden başka, plak piyasasında da ufak tefek işler yapmaya başlar. Bir gün Halit Arapoğlu ile tanışır. Halkevi’ni bitirdiğini, saz öğretmeninin kendisini İstanbul’a gönderdiğini ve saz çaldığını söyler. Halit Arapoğlu kendisini göstermesini ister, çok güzel bir saz almıştır Bildik eline, çaldığı sazdan kendisi de memnun kalır. Halit Arapoğlu neden daha önce saz ustalığını konu etmediğini sorar. Hoşuna gitmiştir Bildik’in sazı. Halit Arapoğlu bir kırkbeşlik plak yapacaktır. Mansur Bildik ilk defa bir plağa saz çalar.

1598230cookie-checkGurbetin mızrapları (I)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.