Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Mustafa Arabacıoğlu’nun dahi tahammül edemeyerek terk ettiği Milli Eğitim Şurasına sunulan öneriler arasında, “Andımızın kaldırılması”nın yanı sıra “Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin kapatılması”, “Öğretimin tüm kademelerinde zorunlu din dersi olmaması”, “2-18 yaşına kadar zorunlu, 4-15 yaş arası kesintisiz 11 yıl temel eğitim verilmesi”, “Çözüme hazırlık için müfredata zorunlu Rumca ders konulması”, “Rum yönetimine Güney Kıbrıs’ta da zorunlu Türkçe dersi verilmesinin önerilmesi” ve “Cami yapımı ile benzeri dini harcamaların eğitime ayrılması” gibi konular yer almış.
TAK’tan gelen habere göre de, Şura’da okullardan ‘Andımızın’ kaldırılması ve Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin kapatılması kararına varılmış.
Lafı dolandırmayayım, “Türkiye Hükümetinin icazeti ve sivil toplum örgütlerinin desteğiyle hayata geçen bir okul nasıl olur da kapanır” sorusunu sordum kendime. Bu konuda Türkiye’yle hemfikir olacakları düşüncesi pek makul gelmedi, dolayısıyla Şura’da alınan kararların geçerliliği de…
Şura kararları bağlayıcı mıydı, Hala Sultan İlahiyat Koleji kapanacak mıydı?
Tüm bunlar merakımı celbetti araştırdım.
Milli Eğitim Şuraları 8.9.1995 tarih ve 22398 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Şurası Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülüyor. Bu yönetmeliğin 19. maddesinde ise “Şûra kararları tavsiye niteliğindedir” hükmü açık olarak yer alıyor. Şura kararlarının geçerli olması için 15 gün içerisinde Bakanlar Kurulu’nun bilgisine getirilmesi gerekiyor. Bakanlar Kurulu direk karar alabildiği gibi, Meclis’te görüşülmesini de isteyebiliyor.
Gelelim Hala Sultan İlahiyat Koleji’ne… Yetkili bir ağızdan aldığım bilgiye göre bu kolejin kapanma ihtimali yok zira Kolej KİSAV’ın malı. Binanın bulunduğu yer ise Vakıflar İdaresi’nden 30 yıllığına kiralanmış. Bırakın kapatılmasını, KİSAV okulu tamamen alabilecek yetkiye sahip. Nasıl mı; Sözleşmede “MEB, Hala Sultan Koleji’nde ilahiyat müfredatı dışına çıkarsa KİSAV okula el koyabilir” ibaresi yer alıyor. Yani okula el koyup, özel işletebilir…
Yetkilinin söyledikleri şu: “Okula üç yılda 2 bin kişi başvurdu, biz 408 öğrenci alabildik. Görüldüğü gibi talep var. Okulun yapımı devam ediyor. Tamamlandığında bin 200 öğrenci alabileceğiz. Esas rahatsızlık, okula olan talebin fazlalığı… İlahiyat Kolejleri bu yıl talepte ikinci sıraya yerleşti… Birinci 390 taleple TMK, 313 taleple de biz… Bundan rahatsız olanlar var ancak yapabilecekleri bir şey yok… Öğrencisi olan, talep edilen bir okulu kapatma yetkileri yoktur. Bu okulda ne Türkiye, ne KKTC olmak üzere hiçbir devlet bütçesinden katkı da yok. TOB, İTO gibi büyük kuruluşların desteğiyle var olmuş bir okul… Sözleşme sağlam, kapatılması mümkün değil. Hatta MEB, ilahiyat koleji müfredatı dışına çıkarsa okulu kendimiz işletme hakkına sahibiz. 50 öğretmeni ödeyecek gücümüz var şükür…”
Durum böyleyken, Şura’dan, Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin kapanması kararının çıkmasının yasal olarak hiçbir ehemmiyeti olmadığı görülüyor.
***
AMERİKA’YA GİDEN İLK SİYASİ NAMİ Mİ?
Dışişleri Bakanı Özdil Nami’nin Amerika ziyareti basında oldukça yer buldu. “ABD’de en üst düzey temaslarda bulunan ilk Kıbrıslı Türk” olarak lanse edilince de ilgi daha da arttı. Tamam, hafıza-i beşer nisyan ile maluldür ama o kadar da değil… Değerli Osman Ertuğ kibarlığından “ben gitmiştim” diyemese de hatırlayanlar “bu kadar da olmaz” diyor.
Birçokları biliyor, bilmeyenlere anlatalım; 2002 ile 2007 tarihleri arasında Washington’da KKTC Temsilcisi olarak görev yapan Osman Ertuğ, Beyaz Saray’da, Ulusal Güvenlik Konseyi Avrupa ve Avrasya Direktörü Matthew Bryza ile resmi bir görüşme yapmıştır. Matthew Bryza o dönemde Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’tan sorumlu kişidir. Ertuğ ile Bryza arasında gerçekleşen bu resmi toplantıya, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’ndan iki subay da katılmıştır. Özetle Dışişleri Bakanı’mız Nami, Beyaz Saray’a resmi olarak giren ilk Kıbrıslı Türk diplomat olmadığı gibi, ABD’li siyasiler ve üst düzey bürokratlar ile resmi görüşme yapmış ilk Kıbrıslı Türk siyasetçi de değildir…
