Heidegger’i asalım mı?

Heidegger’in felsefe bölümlerimizde filozoflar filozofu gibi baş tacı edilmesi, çeşitli çevrelerce de neredeyse devletin resmi filozofu gibi algılanması kanıma dokunuyor. Bunun gerçekte Heidegger hayranlığından değil bir takım toplumsal ve siyasal hesaplardan geldiğini düşünüyorum ya da daha doğrusu biliyorum. İnsanımız her şeye olduğu gibi felsefeye de gelişigüzel yönelmekten kurtulamadı. Filozofları iyiler ve kötüler diye ya da bize uyanlar ve bize uymayanlar diye ayıran adamın felsefeyle ne ilgisi olabilir? Felsefe tarihinden korkulmasının nedeni gün gibi açıktır: felsefe tarihini yasallaştırırsak filozofları iyisine kötüsüne bakmadan değerlendirmek zorunda kalırız, o durumda kurulu düzenin ölçülerine uymayan düşünceleri de öbürleriyle birlikte başköşeye oturtmamız gerekir. O zaman başımıza kim bilir neler gelir!
Yalnız Heidegger değil Husserl de Bergson da daha başkaları da, hele hele son zamanlarda adı filozoflar defterinin en başına yazılan bir takım ne dediği doğru dürüst bilinmez kişiler de bugünün kültür dünyasında yürürlükteki değerlere uygun düşüyor. Onlar kurulu düzenleri hoşnut ederken kurulu düzenler de onları hoşnut ediyor. Felsefe bölümlerimizin “felsefeci”leri kendilerinin ve arkadaşlarının ama önce kendilerinin başlarına kötü şeyler gelmesin diye felsefe tarihine boşverip bu zararsız filozoflar üzerinden felsefe yapmaya çalışıyorlar, bu arada felsefe tarihi diye bir alanla uğraşmanın anlamsız ve yanlış olduğu konusunda ağır bilgiler ortaya koyuyorlar. Bu muhabbetli durum Heidegger nam filozofu her gün biraz daha değerli kılıyor. Özellikle üniversite çevrelerinde iş tutan genç felsefe adamları bitmez tükenmez bir Heidegger heyecanını yaşıyorlar. Bu arada bu heyecanın yapaylığını gören ve felsefenin kötüye kullanıldığı duygusuna kapılan kimseler zaman zaman Heidegger’e veryansın etseler de durum değişmiyor. Bu konuda çokça direnenleri Heidegger düşmanı ilan edip çıkabilirler. Hatta alttan alta şu düşünceyi yaymaya çalışırlar: bazı kimseler ideolojik nedenlerle Heidegger gibilerinin felsefeden kovulması için çalışıyor, bunu yapanlar düpedüz düzen düşmanlarıdır.
Felsefenin sorumluluğunu taşımak zordur. Nasıl dileklerimizi gerçekliğe yansıtmakla gerçekçi olamazsak dünya görüşümüzü felsefeye yansıtarak da felsefe adamı olamayız. Her gerçek felsefe adamı her felsefi öğretiyi yan tutmadan anlamak ve değerlendirmek zorundadır. Başkalarının felsefeleri üzerinden düşünce ticareti yapmak yanlıştır. Gözün kesiyorsa kendi öğretini oluşturursun. O işte sana kimse karışmaz. Neden böyle düşünüyorsun demez kimse. Kendinin yandaşı olmak herkesin hakkıdır. Ama her felsefeyi kafama göre bildiğim gibi yorumlarım, felsefe tarihi boyunca çok önemli öğretiler geliştirmiş filozofların kimini görürüm kimini görmezden gelirim dersen bu işi bilenler sana dürüst adam diyemezler. Özel olarak bugünün siyaset dünyasına ters gelebilecek olanları yokmuş ve hiç olmamış gibi gösteririm ve öbürlerini allayıp pullayıp öne çıkarırım dersen kendini tüketmiş olursun.
Heidegger’i sevmiyor muyum? Ne seviyorum ne sevmiyorum. Ne dediği belli olmayan, bilmece gibi konuşan, her söylediği her an değişik yerlere çekilebilen, bir bilgi kuramı geliştirme zahmetine katlanmamış olan bir filozofu kendime yakın bulmadığım doğrudur. Hele hele insanları ikiye ayıran, insanlar arasına gerçek varoluş ve gerçek olmayan varoluş gibi ayrılıklar koyan bir filozof bana sevimli gelmez. Ama sorun sevimli olmak ya da sevimli olmamak sorunu değildir. Felsefe bizim mesleğimizdir, buna göre bütün bir felsefe tarihi tüm verimiyle bizi ilgilendirir. Onun şurasını beğenmek şurasını beğenmemek gibi bir lüksümüz yoktur. Benim bir Heidegger düşmanı olduğum da kesinlikle yanlıştır. Felsefe tarihini kendime göre yeniden düzenlemek, onu kendi anlayışıma göre dağıtıp yeniden kurmak gibi bir tutum içinde olamam, bu bana uymaz. Yıllarca bizimle ders yapmış olan arkadaşlarımız felsefeye tekyanlı yönelmediğimizi bilirler.
Benim sorunum Heidegger’le değildir, Heidegger ticareti yapanlarladır. Gerçek bir felsefe adamı korka korka felsefe üretebilir mi? Felsefe adamının kurulu düzenler karşısında yürekli olması gerekir. Heidegger de okunsun ve okutulsun, onunla ilgili çalışmalar da yapılsın ama nasyonal sosyalist partiye katıldığı için üniversitedeki görevlerini bırakmak zorunda kalmış olan bu ne dediği anlaşılmaz kişi bizim resmi filozofumuz gibi öne sürülmesin. Felsefenin genleriyle oynamak kimseye iyilik getirmez. Heidegger’i yok saymak da ona tapmak da doğru değil.

644370cookie-checkHeidegger’i asalım mı?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.