Her insan değerlidir

Her insan değerlidir, kimseyi hor görmeyelim. Her insan şurasında bir yürek taşır. Kendimizi yukarıda görüp onun bunun karşısında büyüklük havaları atmak bizi gülünç ediyor. Her insanda daha da insan olma gücü vardır, o gücü etkin kılabilmek için elimizden geleni yapmalıyız. Bir insanı açmazından yüzde yüz kurtaramayabiliriz ama onun gelişimine katkıda bulunabiliriz. Düşeni düştüğü yerde bırakmak suçtur. Kendimizde bir takım üstünlükler buluyoruz, buna göre bazen birilerini aşağıladıkça aşağılıyoruz. Üstünlüğümüz nedir? Herhangi bir alanda insan olmak adına sağlam bir çaba mı gösterdik? Gündelik yaşamın kuytularında çıkar peşinde koştuğumuz için mi, karımızla çocuğumuzla biraz da annemizle babamızla sınırlı bir dünyada az emekle çok iş yapmanın yollarını öğrenmiş olduğumuz için mi üstünüz? İkiyüzlülüğümüzle mi dönekliğimizle mi yalancılığımızla mı başıboşluğumuzla mı ufakçılığımızla mı oyunculuğumuzla mı çıkarcılığımızla mı sinsiliğimizle mi üstünüz? Zoru görünce iki elimizi havaya kaldırıp zalime başeğdiğimiz için mi ya da? Ucuz hesaplar peşinde başkalarının yaşamıyla oynayıp sonra hiçbir şey yapmamış gibi görünebilme ustalığımızla mı üstünüz?

Her insan değerlidir, kimseyi hor görmeyelim. Düşmüşleri de hor görmeyelim. Onları insan olarak kutsayalım ve onların ayağa kalkabilmeleri için çaba gösterelim. Korkmayalım ellerimiz kirlenmez, gerçekten temizsek hiçbir şey bizi kirletemez. Kimsenin yaşamına yön vermek gibi bir saçmalığı yüklenmeden zorda olana elimizi uzatalım. Namuslu insan görünüşlerinin arkasına sığınıp dünyayı sömürme sanatını her gün biraz daha geliştirenleri, bu arada onlara benzemek için her türlü hokkabazlığı deneyenleri iyi tanıyalım. Bizler insan olmanın ötesinde hiçbir şey değiliz. Biz de bütün insanlar gibi tek kişilik yerimizi efendice doldurmakla yükümlüyüz. Bundan biraz daha ötesi kendini insanlığa adamaktır: bunu yapabilene aşkolsun, bunu yapabiliyorsak ne mutlu bize. Dünyanın en güzel insanı elini başkalarına uzatmaktan utanmayan insandır.

Her insan değerlidir. Oysa biz genelde insanları kafaya göre değerliler ve değersizler diye ikiye ayırıyoruz. İnsan olmak adına hiçbir özel özelliğimiz yokken bile kendimizi birinci sınıf insan saymak gibi bir çocukluğu özenle sürdürebiliyoruz. Aptalca bir büyüklük oyunu oynayarak kendimizi alabildiğine gülünçleştirirken çocuklarımızı da mutsuz ediyoruz: istiyoruz ki onlar da sıradan insan görünümlerinin ötesine geçip boşluklarını süslemeyi ve kendilerini eşsiz insanlar gibi göstermeyi becersinler. Onlar da bizim gibi iyi bir yer kapsınlar, o yerde az emekle güzel bir yaşam sürsünler. İstiyoruz ki onlar da bizim gibi olsunlar: yukarıdakilere boyun eğmeyi alttakileri ezmeyi bilsinler. Bu yolda her boşluğumuzu bir sağlamlık gibi gösterme ustalığını edinmişiz. Başkalarının ahlakını enine boyuna eleştirirken kendi ahlakımızı tartışmayı düşünmüyoruz. Kendine yenilmiş zavallı bir insanı en acımasız biçimde kullandıkça büyüklüğümüze büyüklük kattığımızı sanıyoruz.

İnsanların haklarını utanıp sıkılmadan çatır çatır yediğimizde son derece rahatız. O zaman canımıza can katılmış oluyor. En kaba bilgilerinden yoksun olduğumuz bir alanda uzman sıfatıyla iş tutarken hiç rahatsız değiliz. Önümüze gelene bilgiçlik taslarken çok mutluyuz. Patlayana kadar yiyip içerken son derece “keyifli”yiz. Birinin ayağı sürçse de neşemizi bulsak diye bakıyoruz. Bir tanıdığımız hatta bir yakınımız hastalandığında üzülmüş görünüyoruz ama alttan alta çok şükür ben sağlıklıyım sevincini yaşıyoruz. Mala ve paraya tapıyoruz, ünleri unvanları seviyoruz. İnsanları da kendimizi de sevmiyoruz. Hiçbir üstünlüğümüz olmadığını bile bile kasılıyoruz, hiçbir özel özelliğiniz olmadığını bile bile Napolyon Bonapart gibi yürüyoruz. Bu arada birilerini hiç durmadan aşağılıyoruz, zorda kalmış insanlara el uzatanları kirlenmiş sayıyoruz, kendi kirlenmişliklerinizi örtebilmek için çeşitli hor görme yöntemleri geliştiriyoruz. Kendimize biraz yakından baksak, kendimize alıcı gözle hatta eleştirici gözle baksak, kendimizi insanlardan yalnızca biri diye tanımaya çalışsak doğruyu görebileceğiz. Ama bizim doğrularla işimiz yok ki. Bizim işimiz basitliklerle ve bayağılıklarla. Bir de ölüm korkumuz olmasa. Fiyakamızı bozan tek şey ölüm, onu da aklımıza düştükçe şeytanı kovar gibi kovuyoruz. Kendimizin tutsağı olmak gibi bir zavallılığı kendimize pek güzel yakıştırmışız. Küçüklüğünde boğulmuş sözde büyükleriz biz. Kendimizi ve başkalarını tükete tükete bilinmez bir sona doğru hızla kayıyoruz.

645940cookie-checkHer insan değerlidir

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.