Yıllarca süren tartışmalara rağmen, küresel emisyonlar rekor seviyelerde. Atmosferimizdeki karbondioksit konsantrasyon, 3 milyon yılın en yüksek düzeyine ulaştı. Son dört yılda kaydedilenler en yüksek rakamları gösteriyor. Kuzey Kutbundaki kış sıcaklıkları son 50 yılda 3-4 ° C arttı. Deniz seviyeleri yükseliyor, mercan resifleri ölüyor ve iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki yaşamı tehdit edici etkileri; hava kirliliği, sıcak hava dalgaları ve gıda güvenliği riskleri görünmeye başladı.
Tam bu sırada aşırı sağ ve taraftarları iklimdeki kaosu, liberallerle solun komplosu diye tanımlıyor. Amazon ormanlarının % 60’nı kontrol eden global ısınmaya inanmayan Brezilya devlet başkanı faşist Bolsonaro’dur. Çevre ve tarım bakanlığını birleştirerek dünyanın ciğerini bir hayvan çiftliğine çevirmenin yolunu buldu.
İklimde baş gösteren kaos ve yaratacağı sonuçlar aynı zamanda yabancı düşmanlığına verimli bir zemin hazırlıyor. Yıkıcı iklim değişikliği, politik sistemlerin derinlemesine çökmesine ve kaynakların tükenmesi sonucunda yüksek oranda göçlere neden olacak. Aşırı sağ partilerin politikalarını güvenlik, kimlik ve yetersizlik paradigması üzerine kurulmalarının nedeni budur.
Göçü varlık nedeni gören aşırı sağ partiler Güneyden gelen göçmenlerle dayanışmayı doğal olarak istemeyecekler. Göçmen kotalarının yükseltilmesini ve yabancı düşmanlığını körükleyen politikalar izleyecekler.
Irkçı faşist partilerin politik iklim değişikliğini inkar söylemi, krizdeki kapitalist sermaye birikimiyle uyum içindedir. İklim değişikliğinin yarattığı tehlikeler kapitalizmin yönlendirdiği büyük insan müdahaleleridir. Dolayısıyla küresel ısınmayı tüm boyutlarıyla durdurmaya yönelik baskın strateji, sermaye birikimine bağımlı kaldığı sürece, aşırı sağın programları insanlık için ölümcül olacaktır.
Muhafazakârlık, yabancı düşmanlığı ve iklim değişikliği reddi arasındaki ilişki kapitalizmin durmak bilmeyen krizidir. Avrupa’da bu kriz devam ettikçe aşırı sağcı milliyetçilik büyüyecek ve iklim değişikliği inkârı da artmaya devam edecek.
