İNGİLTERE… Türkiye-Hollanda krizi, halklar arasında düşmanlığa dönüştürülmemeli

Hollanda’da 15 Mart’ta yapılacak genel seçim, Türkiye’de 16 Nisan’da gerçekleşecek referendum kampanyalarının körüklediği popülizme kendini kaptıran liderler, ölçüsüz açıklama ve tedbirlerle gerginliği tırmandırmaya devam ediyor.

Diplomasi normlarını gözardı eden açıklamalar ve misillemelerle derinleşen kriz, başlı başına kaygı verici. Ancak, beni asıl endişelendiren, hükümetler arasındaki söz düellosu değil, iki ülke halklarını hedef alan incitici yorumlar.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülke içinde muhaliflerine karşı sert bir dil kullanmasıyla ünlü.

Zaman zaman, diplomatik olmayan ifadelerle yabancılarla da karşı karşıya geliyor.

2015 Kasım ayında, Rus savaş uçağının düşürülmesi ardından Türkiye-Rusya ilişkileri krize girdiğinde, Rusya cumhurbaşkanı Putin’e karşı sert çıkışlar yapmıştı.

İsrail liderlerine yönelik sözleriyle sarsılan ikili ilişkilerin tamiri de yıllar aldı.

Ama ne Rusya ile, ne de İsrail’le yaşanan diplomatik krizlerde, bu ülkelerin hakları doğrudan hedef alındı. Tam tersine, krizin en derin zamanlarında bile, Türk ve Rus ya da İsrail halkları arasındaki tarihsel  dostluğun sarsılmadığı vurgulandı.

Oysa bu defa, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda’yı ‘Nazi artığı, faşist’ bir ülke olarak tanımlamakla kalmadı, Hollanda ulusunu da karşısına aldı.

Aileden sorumlu bakan Fatma Betül Sayan Kaya’nın, hafta sonunda Rotterdam’da karşı karşıya bırakıldığı muameleyi eleştirdiği Ankara’daki konuşmasında, 1995 yılında Bosna’da yaşananSrebrenitza katliamına atıfta bulundu ve “biz Hollanda’yı ve Hollandalıları Srebrenitsa katliamından tanırız. Onların cibilliyetinin, karakterinin ne kadar bozuk olduğunu, 8 bin Boşnağı orada nasıl katlettiklerinden tanırız. Bunları iyi biliriz. Kimse bize medeniyet, medenilik dersi vermesin, bu milletin alnı aktır ama onların alnı kapkaradır” dedi.

Hollanda başbakanı Mark Rutte, hemen ve öfkeli bir yanıt verdi ve bunun kendi deyişiyle, “iğrenç bir tarihsel çarpıtma” olduğunu söyledi.

Türkiye vatandaşlarını hedef alan ve hakarete varan eleştiriler içeren sözleri, Hollanda’lı Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders’ın ağzından da daha önce defalarca duyduk.

İslam karşıtı, yabancı düşmanı Wilders, popülist bir kışkırtıcı ama Hollanda’nın lideri değil.

Ya da en azından şimdilik.

Eğer bu ölçüsüz söz dalaşı, en kısa zamanda sona ermezse, Türkiye’nin hem Avrupa ile hem de diğer uluslararası kurumlarla ilişkilerinin dibe vuracağı kesin.

Gerçi, hem Recep Tayyip Erdoğan hem de Geert Wilders, oy sandıklarında bu krizin meyvelerini toplayacaklar, milliyetçi kesimden alacakları desteği artıracaklar.

İki ülke arasındaki kuvvetli ticari ve ekonomik bağlar sayesinde, ilişkiler de zamanla rayına oturacak, sarfedilen acı sözler, Rusya ve İsrail örneklerinde olduğu gibi unutuluverecek.

Ama, iki ülke halklarının gönlünde ve hafızasında açılan yaraları kapatmak, o kadar kolay olmayacak.

Hükümetler arasındaki görüş ayrılıkları, diplomatik atışmalar hatta krizler, bir şekilde giderilir, bozulan ilişkiler onarılır ama halklar arasına ekilen nefret tohumları, kuşaklar boyunca yeşermeye, yaşamaya devam eder.

Tarihten gelen benzer yükleri fazlasıyla taşımış Türkiye’nin, bunun ne demek olduğunu herkesten iyi bilmesi gerekmez mi?

____________

YAZARIN DİĞER YAZILARI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ:
http://www.firdevstalkturkey.com/tr

2070350cookie-checkİNGİLTERE… Türkiye-Hollanda krizi, halklar arasında düşmanlığa dönüştürülmemeli

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.