Maymuncu Mutasarrıf’tan, kumarbazlara, depremden korkup kaçanından akıl hastalarına; dolandırıcıya kız isteyenden gün boyu oyuncaklarıyla oynayıp işi gücü unutana, okuma yazması kıt olandan ‘safahat’ âlemlerinde gezenine… İşte Ispartalı tarihçi Böcüzade’nin notlarından geçmişte kenti yönetenlerin kısa portreleri…
Isparta Valisi Memduh Oğuz’un son dönemdeki ilginç çıkışları dikkat çekiyor. Vali Oğuz’un Isparta’nın Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra İslam açısından dördüncü kutsal kent olduğu yönündeki açıklamaları, Fethullah Gülen’e selam göndermesi ve Said Nursi’ye yönelik ‘manevi frekans’ ölçme benzetmelerinin yarattığı tartışmalar ülke gündeminde de yer buldu.
Vali Oğuz, bu tür açıklamaların ardından kendisine yöneltilen eleşitirileri ‘ideolojik’ olarak yorumluyor ve benzer konuşmalarını yinelemekten geri durmuyor.
MHP’Lİ VEKİLDEN TARAFSIZLIK ÇAĞRISI
Ancak Vali Oğuz’a yönelik en çarpıcı eleştirilerden biri MHP Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz’dan geldi. Eski bir kaymakam olan Korkmaz, Vali Oğuz’a yönelik yaptığı açıklamada, geçmişte kentte görev yapan yöneticilerin bir çoğunun halk nezdinde hayırla anıldığını ancak bir çoğunun silinip gittiğini vurgulayarak tarafsızlık çağrısında bulundu.
Çünkü Vali Oğuz, Fethullah Gülen cematinin organize ettiği Türkçe Olimpiyatlarında boy gösterirken, bu organizasyonun ardından aynı stadyumda yapılan ve 25 bin kişinin katıldığı belirtilen MHP’li belediyenin organize ettiği festivale katılmamıştı. Vali Oğuz’un festivale yönelik eleştirel sözleri de kentte tartışılan bir başka konu.
KAMU VİCDANI NEREDE KALDI
MHP’li Korkmaz’ın da belirttiği gibi Vali Oğuz’un objektiflikten uzak, adeta iktidar partisinin taşra temsilcisi tavırlarında olması devlet ciddiyeti ve kamu vicdanı ile bağdaşır gibi değil. Valilik kurumunun kente hem siyaset üstü hem de hakemlik işlevinde olması gerekirken Vali Oğuz adeta siyasi bir aktör gibi ardı ardına açıklamalar yapması, kentte gereksiz bir tartışma ortamı doğmasına vesile oluyor.
KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ
Nevzat Korkmaz’ın Vali Oğuz’a yönelik eleştirileri, geçmişte Isparta’da görev yapmış olan kimi isimlerin kısa hikâyelerine göz atma gereği doğurdu. Yakın tarihte görev yapanların birçoğunun anıları henüz taze. Bu nedenle biraz daha geçmişe gidip Ispartalı tarihçi ve siyaset adamı Böcüzade Süleyman Sami’nin notlarına bir göz atalım ve onlarca isim arasında bir kaçını olduğu gibi hiç yorumlamadan aktaralım. Hayırla anılanı da var, ağır dille eleştirileni de…
Bakalım Isparta’da görev yapan yöneticilerin arasında kimler gelmiş kimler geçmiş…
Hüseyin Nesib Efendi. (1861-1866)
Bu zat, zevkusefaya düşkün olduğundan 1866 yılına kadar süren görevi sırasında, Mevlevihanenin mescit ve hücrelerini imar etmekten ve aynı zamanda mesiresine bir köşk yaptırmaktan başka bir şey yapmamış, zamanını hoş geçirmeye çalışmıştır.
İbradılı Sadık Bey (1866-1868)
Yerine gelen İbradılı Sadık Bey, Rüşdiye mektebine rağbeti arttırmak için, Abdi Paşa Medresesi Müderrisi Hocamız İbrahim Ethem Efendi’yi, Rüşdiye Mektebi öğretmenliğine atamış ve öğrencileriyle birlikte hoca Rüşdiye mektebine geçmiş ve bu tarihten sonra, okul gelişmeye ve rağbet görmeye başlamıştır. Sadık Bey’in yerine gelen Ahmet Bey, Sidre tepesinden gelen sellerin Emre ve Sülübey mahallelerini basmasını önlemek amacıyla Öküzbattı’dan başlayarak Gökçay’da sona eren bir kanal açmıştır ve Karatepe’deki Güllüpınar suyunu bu mahallelere getirtmiştir. Eğlencesine ve zevkine düşkün bir zat olduğundan yerlilerle resmi iş dışında dostluk kurmamış, Debboy Bahçesinde bir köşk ve havuz yaptırarak orada vakit geçirmişti.
Mutasarrıf Hasan Tahsin Paşa (1875-1878)
Mutasarrıfın ilk işi mahkumları salıvermek, evrakı temyize göndermek oldu. Eski Mutasarrıf Isparta’da kaldığı iki yıl içinde sancağın ve maarif ve sanayiye ve kısmen imarına gayret sarfetmiş, buğday kıtlığında süratli önlemler almaya çalışmışsa da içki ve kumar düşkünlüğü, halka karşı kötü davranışlarda bulunması; Rıdvan Paşa’nın ortanda kaldırdığı içki ve kumarın memlekete yayılmasına göz yumması- hatta hareketleriyle- teşvik etmesi, halk gözünde itibarını yitirmesine neden olmuş, son olaylar da tüy dikmişti. Bu nedenlerle, Isparta’dan ayrılırken kendisini hiç kimse uğurlamamış, İstanbul’da varışından üç ay sonra ölüm haberi gelmiştir.
Bozdoğanlı Alim Paşa (1877-1878)
Mazhar Paşa’nın yerine Bozdoğanlı Alim Paşa Isparta Mutassarrıfı olarak geldi. Kanun-i Esasiye karşı çıkmaktan Isparta’ya sürgün edilmiş bulunan Tanturizade Hasan Efendi de affedilerek İstanbul’a gitmişti. Yalnızca açık yazılmış Türkçeyi okur fakat yazamazdı. Buna rağmen Mirimiran rütbesi ile İçel Mutasarraflığına gönderilmiş, oradan Isparta’ya aktarılmıştı. Paşa’nın yazı işlerini oğlu Rifat Bey idare ederdi. Gerek paşa, gerekse oğlu içkiye ve çalgıya düşkündü.
Mutasarrıf Ahmet Cevdet Bey (1878-1883)
O yıl Denizli cihetinden gelen çekirge afetini önlemek üzere hükümet konağının dört köşesinde, ulemadan dört zata birer oda tahsis ederek kendilerine 250’şer kuruş aylık vermek suretiyle Buhar-i Şerif okutmaya ve yazdırmaya ev yazdıklarını Isparta hacılarına vererek Haremi Şerif’e göndermeye başlamıştı. Kendisi Ermeni asıllı ve Mabeyni Hümayun fenerdarlığıyla saraya girmiş ve Müslüman olmuş bir kimse olduğu halde halkın gözünde Veli ve Mürşit gibi tanındı. Her Cuma günü ulema, şeyhler ve esnafın ileri gelenleri mutasarrıfın ziyaretine gider, bunu Hilafet makamının ziyareti sayarlardı.
Mutasarrıf Sadettin Bey (1886-1889)
Yeni gelen Mutasarrıf Sadettin Bey, iki defa Toptaşı Tımarhanesinde uzun süre kalmış kaçık bir kimse idi. Çocuk gibi oyuncaklarla oynar, içki ve sefahatle vakit geçirirdi. Zamanında hiçbir şeye bakmadı. 7 Aralık 1887 tarihinde Isparta’da geceleyin müthiş bir deprem olmuş, mutasarrıf bundan çok korkarak dengesini iyice yitirmişti.
Mutasarrıf Behçet Bey (1910-1912)
İçki, kumar ve rüşvetten sakınan bir zat olduğu halde okuyup yazması kıttı. Yazdığı yazılarda pek çok imla yanlışı yapan, etrafına toplanan dalkavuklarla ziyaretler tertiplemeye düşkün bir kimse idi. Her tarafa beraber götürdüğü ve Isparta’ya da getirdiği maymunlarıyla oynaşmaktan vakit bulup memleket işlerine bakacak ve kendinden önce gelenlerin bıraktıkları işleri ele alarak yürütecek, hatta ileri adımlar atacak yerde sefihane bir hayat sürmeye başlamıştı. Maymunlarıyla oynaştığından halk arasında ‘maymuncu mutasarrıf’ diye söyleniyordu. Behçet Bey zamanında Uluborlu’da çıkan yangında 100’den fazla ev, Sultan Alaattin ve Ahi Bahattin camileri, bir mescit, iki medrese ve 186 dükkân yanmış, halkın zararı üç milyon kuruşu bulmuş. Açıkta kalan halk çırılçıplak bağlardaki kulübe ve çardaklara sığınmış ancak Behçet Bey buna rağmen Uluborlu’ya gitmediği gibi hiç yardımda da bulunmamış. Aksine o sırada Manisa’dan Isparta’ya gelen kanun kaçağı Hacı Lord adındaki bir dolandırıcıya hastaneye 50 lira bağışta bulunması nedeniyle saygı ve itibar göstermiş, maiyetiyle birlikte birkaç defa Kerim Paşa Hanına giderek Hacı Lord’u ziyaret etmiş, üstelik Isparta’dan bir de kız alıvermek suretiyle onu Isparta’ya bağlayacağını sanmış, mutasarrıfın davranışlarına kanan bazı safdillerden Hacı Lord’a 4-5 bin lira dolandırmasına alet olmuştur.
Mutasarrıf Şevket Bey (1912-1913)
Mutasarrıf Şevket Bey, Mülkiye mezunu olup, bir süre İzmir’de öğretmenlik yapmış, Milas kaymakamlığı ve Niğde Mutasarrıflıklarında bulunmuştur. Kendisi işbilir, doğru, dürüst, ağırbaşlı bir devlet adamı idi. Çevresine dalkavukları yanaştırmamış, tarafsız ve ciddi iş görmeyi meslek edinmiş idi.
Mutasarrıf Sırrı Bey (1913-1914)
Sırrı Bey ailesini getirmeden bekar yaşamaya başlamış, Rum gençlerinden tuttuğu aşçı ve hizmetçilerin delaletleriyle, Hıristiyan sefihlerinden, başına topladığı bir güruh ile kumar, içki ve sefahat alemlerine başlamıştı. Bu eğlencelerden vakit ayırıp resmi işlere bakamıyordu. Akşamları ecnebi Şark Halı Kumpanyası lojmanında, dost edindiği kimselerle vakit geçiriyordu.*
*Böcüzade Süleyman Sami, ‘Kurululuşundan Bugüne Kadar Isparta Tarihi’ (Serenler Yayını İst. 1983)