Kadın olmak zor

Of Allahım. Kadın olmak ne kadar zor.

Haftanın altı günü karga bokunu yemeden uyanıp işe gidiyorum. Akşamın kör vaktinde, trafikten delirmiş ve yorgunluktan dilim bir karış dışarıya çıkmış durumda eve dönüyorum. Belim iki büklüm, maymundan gelen insanın ayağa yeni kalkmış evresindeki haline benziyorum. (Maymundan gelen insan niye hep erkek olarak hayal edilmiş? Bilen varsa parmağını kaldırıp söylesin.)

Bir tek izin günüm var. O da pazartesi. Erkeğim dahil herkesin çalıştığı gün. Kiminle vakit geçireyim? Bazen en yakındaki sinemanın indirimli günü olmasından faydalanıp film izliyorum. Pazartesi günü izin yapmanın tek iyi yanı da bu zaten. Sonra İstanbul’un gürültüsünden, kulaklarımı tıkayarak kaçıp evime dönüyorum. Bütün bir günü nineler gibi uyuyarak ve dinlenerek geçiriyorum. Sadece patik örmüyorum! Akşam erkenden uyuyorum ki sabaha dinç kalkayım. Salı sabahı kabus yeniden başlıyor.

Bu arada kadın olduğumu da unutmamam, kendime bakmam gerekiyor. Öyle şeytan tırnaklarım bir karış uzamış, kaşlarım çıkmış olmamalı, pedikürü ihmal etmemeliyim. Ağdayı da öyle. Her zaman temiz pak bir kadın olmalıyım. Bir de şu ara saç sorunum var. Uzamaya başladı, nasıl şekil vereceğimi bilemiyorum. Kuaföre gidip fön çektirmek istiyorum. Föncü çocuk soruyor: “İçe mi, dışa mı, düz mü?” İçe diyemiyorum. Dışa diyorum, dükkandan Belgin Doruk olarak çıkıyorum. Düz diyorum, Rıdvan Dilmen’e benziyorum. Tanrım, saçlarımın şu halinden nefret ediyorum.

Sadece saçlarımdan değil işe giderken giyeceğim giysileri hazırlamaktan da nefret ediyorum. Her gün kirlenip buruşuyorlar. Onları arka odadaki sandalyenin üstüne atıp kapıyı kapatıyorum. Şengül Hanım gelip de, evi ve onları pırıl pırıl yapana kadar elimi bile sürmüyorum.

Bir de, şu, yüzüme boya sürme işinden nefret ediyorum. Sabahın altısında uyandığım için hortlaklara benziyorum. Millet benden korkmasın diye ofisin tuvaletinde fondöten, allık, rimel ve rujla hile yapıyorum. Ya evet, bu benim hile yapmış halim! Oysa pazartesi sabahları böyle mi oluyorum? Uykumu aldığım için tenim bebek gibi oluyor. Yanaklarım yuvarlak pastane sandviçlerine benziyor. Böyle düşününce diyorum ki “Keşke her gün pazartesi olsa.”

Bunlar yetmiyormuş gibi, bir de bütün gün “sırıtmam” gerekiyor herkese. Ne yapayım, yaptığım iş böyle. On yıl önce filandı. Bir kadın dergisinde okumuştum. Diyordu ki “Vakti geldiğinde tüymesini bilin. Evden, işten, sevgiliden…” Yoksa benim için tüyme vakti mi? Hangisinden peki?

Tamam çalışmak istiyorum. Ama çalışmak için mi yaşıyorum, yaşamak için mi çalışıyorum artık bilemiyorum. Dengemi yitirmiş durumdayım. “İmdaaat!” diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Sürekli yorgunum, Pamuk Prenses gibi deriiin bir uykuya dalmak istiyorum. Ama prensin teki gelip de beni uyandıracak olursa peşinen söyleyeyim, kafasını kırmayı planlıyorum.

Suçlu kim peki? Yoksa “önce ben” demeyi bir türlü beceremeyip “varlığımı yaptığım işe armağan ettiğim için” ben miyim? Ama tamamen de ben suçlu olamam ki… İçinde yaşadığım sistem de beni buna zorlamıyor mu? Ortada “yediğiyle, içtiğiyle, giydiğiyle, gezdiğiyle, görüntüsüyle, işi gücüyle” çizilmiş ideal kadın tipi yok mu?

Ben o ideal kadın tipine uymak istemiyorum. Ama cinsiyetimden de memnunum, istifa etmek istemiyorum. Acaba geçen yıldan kalan 2 günlük iznimi kullansam, bakıma girsem, biraz kendime gelir miyim? Bilmiyorum ki işler de çok yoğun şu ara, doğru olur mu? Yok yok, hala böyle düşündüğüme göre ben bütün bunları hakediyorum.

Bir ben mi bu durumdayım? Değilim, değil mi?

Kadın olmak ne kadar zor tanrım. Ya da zor olan hangisi? Kadın olmak mı? İstanbul’da kadın olmak mı? Türkiye’de kadın olmak mı? Yoksa bu gezegende mi? Bilmiyorum. Ama eğer varsa, ben başka bir gezegende kadın olma hakkımı kullanmak istiyorum.

1088670cookie-checkKadın olmak zor

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.