Kadınlarımız

Bu ülkenin kadını sürekli bir korunma ve kendini savunma durumundadır. Size yol sormak zorunda kalan bir kadının tedirginliğini düşünün: suçlu gibidir, her an başına bir şey gelebilecek gibidir. Bunu erkeklerin saldırganlığına bağlayıp çıkmak bilmem ne derece doğrudur. Bunu daha çok kadınlarımızın çekinik yetiştirilmeleriyle ve toplum yaşamına katılmaktaki sıkıntılarıyla ilgili görmek uygun olur.

Kadınların ürkekliğinde elbet cinsel yasaklar ortamında büyümüş erkeklerin saldırganlıklarının da payı olabilir: işin bu yanını da görmek zorundayız. Şu günlerde ölçüsü iyiden iyiye kaçmış olan cinsel saldırganlıkların kadınları büyük çapta etkilediği bellidir. Gene de kadınların daha tutarlı ve daha güvenli davranmaları gerekir. Kadın kendini erkeğin bağımlısı olarak gördükçe, evlilik koşullarının dışında kaldığı zaman kendini bir rahibe gibi yaşamak zorunda duydukça, evlenir evlenmez soyadına bir soyadı eklemenin sevincini yaşadıkça, kısacası “bayan” olmaktan çıkıp “kadın” olmayı göze alamadıkça işler onun için hiç de iyi gitmeyecek.

Bu itilmişlik koşullarında kadın ussal olmayı değil de kurnaz olmayı seçiyor ve kurnazlıklar daha çok erkeği nikah dairesine sürüklemek için kullanılıyor. Ussallık insanın en büyük ruhsal güçlerinden biridir, buna karşılık ussallığa benzeyen ve ussallıktan azçok pay alan kurnazlık bir zavallılık belirtisidir.

Kadınların kurnazlığı öylesine gelişmiş ve cinse özgü duruma gelmiştir ki kadın onunla erkeği ele geçirirken ya da avucunun içine alırken erkeğe bir zafer kazanmışlık duygusu aşılamaktan da geri kalmaz. Erkek sonunda başardım duygusunu yaşarken kadın gülmesini zor tutmaktadır. Feleğin çemberinden geçmiş erkeklerin dışında tüm erkekler bizim bu görüşümüze dudak büküp geçeceklerdir. Sorun kimin kimi nasıl ayarladığı sorunu değil birlikteliğin sağlıklı biçimde sürüp sürmediği sorunudur. İçine hile karışmış herhangi bir ilişkinin sağlıklı yürüyeceğini düşünmek çocukluk olur. Nitekim adam bir süre sonra uyanır ve masum görünen bir oyunun kurbanı olduğunu anlar. Bunu anladığında atı alan Üsküdar’ı geçmiştir ve kadın erkeğin çevresini kolay kolay yıkılmaz görünen bir duvarla örmüştür. En iyi koşullarda bu böyle gerçekleşir: renksiz kokusuz derinliksiz bir yaşam bir ömür boyu önemsiz değişimlerle sürer gider.

Bu en iyi koşullar kolay bulunabilecek koşullar değildir. Evlilikte düz bir yaşam tutturabilmişlere ne mutlu. İyilikleri de kötülükleri de çok olmayan kardeşçe bir birliktelik gene de güzeldir. Bu toplumun genelinde ikili ilişkilerde çatışkılar daha baskındır. Gün olur kadın erkeği ve erkek kadını tüketebilmek için şeytanın bile düşünemeyeceği yöntemler tasarlar. Bunun uç noktası cinayetlerdir, bizler bu gerçeğe gazetelerimizin aracılığıyla çok çabuk ulaşıyoruz. Ama cinayete kadar varmayan yakası açılmadık mutsuzlukların insanları yaralamasına ne diyelim. Bununla birlikte insanlar harıl harıl evliliğe koşuyorlar. Oradan aile dostu bağırıyor: Necla ayağına bas ayağına. Necla yakında Rıfkı’nın ayağına bir basacak ki şaşıp kalacaksınız. Rıfkı da altta kalmayacak, o da Necla’nın burnunun üstüne bir yumruk çıkacak. O sırada Rıfkı’nın anası Necla’ya beddua edecek ve Necla kanayan burnuyla kaynanasına kapa çeneni diye bağıracak.

Bu yaşlı amcanın genç insanlara önerisi şudur:

Kadın erkek birlikteliğini hangi koşullarda kuracaksanız kurun, bu birlikteliğe çıkarlarınızın belirleyiciliğinde değil bilincinizin yol göstericiliğinde yönelin. Birini sevmek onun yanında can sıkıntısı duymamanın çok ötesinde bir duygusallığı gerektirir. Canınızdan bir parça gibi duymadığınız birine öldürseler sarılmayın. Ona sarıldığınızda kendi ellerinizi onun ellerinden kendi saçlarınızı onun saçlarından kendi yüreğinizi onun yüreğinden ya da kısaca kendinizi ondan ayırabiliyorsanız işiniz çok zor. O zaman sevmeyin, daha doğrusu sever gibi yapmayın, yalnızlığın güzelliğini yaşayın, yalnızlığınızı yaratıcılıkta kullanın, kendinizden sıkılmamayı öğrenin, sanatta felsefede bilimde insanı aramanın sonsuz hazzını kovalayın. Ve hiçbir zaman seviyorum dediğiniz insanı kendi kafanıza göre kendi ölçülerinize göre kendi yalan yanlış değerlerinize göre değiştirmeye çalışmayın yani onun doğasını bozmayın. Sakın ha üçüncü kişileri karar organı ya da yol gösterici olarak aranıza katmayın: bu işte en tehlikeli insanlar üçüncü kişilerdir. Hepsi bir yana, kendinizi durmadan geliştirin, elinizdeki mühendis hekim öğretmen iktisatçı diplomalarının gerçek anlamda insan olmak için, sevebilen ve sevilebilen insan olmak için yeterli olmadığını unutmayın.

644290cookie-checkKadınlarımız

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.