Kapitalizmin post-modern aldatmacıları

KAPİTALİZMİN  POST-MODERN  ALDATMACALARINDAN  BİR  ÖRNEK

Kapitalizmin komünizme karşı yürüttüğü amansız mücadelede olduğu gibi, günümüzde de sömürgeci yayılmacılığı kolaylaştırmak ve tüm halklara kabul ettirebilmek için bazı ince yöntemler kullanmaktadır. Bunun en bilineni, sosyalizmi ya da komünizmi, bir sistem olarak, cepheden reddetmeden, içini boşaltarak çürümeye terk etmesidir. Türkiye’de, kendilerine sosyal demokrat dahî denilemeyecek partileri ( DSP ve CHP gibi) sol olarak halka yutturulması, bu aldatmacalığın iyi bir örneğini oluşturmaktadır. Diğer bir örnek de, yine tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de alternatif sistemlerin söz konusu olmayıp, tek sistemin varolan düzen olduğunun halkların kafasına kakılmasıdır. 

Bugün, Türkiye bağlamında ele alacağım konu, yukarıda özetlemeye çalıştığım zihniyetin parlamento yapısına yansıtılmasıdır. Tartışmaya şöyle bir ifade ile başlayalım: “Varolan siyasal lideri beğenmiyoruz, ama bunun karşısına çıkarabileceğimiz lider yok!” ya da bu ifadeyi soru şekline de dönüştürebiliriz: “Varolan iktidar partisinin karşısına hangi partiyi çıkaralım?” Bu tür sorularla  sıkça karşılaştığımda, nasıl yanıt vereceğimi şaşırıyorum. Zira birincisi, böyle bir sorunun hazır yanıtı yok; ikincisi ise, sorma biçimi pedagojik olarak yanlış ve yönlendiricidir. Bu iki açılımı, sorusunun yanıtını tek isim olarak bekleyen bir kişiye nasıl anlatabilirsiniz. Hal böyle olunca, sonuç teslimiyet oluyor.

Böylece ortaya koymaya çalıştığım sorunsalı şimdi kademe kademe çözümlemeye çalışalım. Bir kere sorunun böyle formüle edilmesi, parlamento yapısını ve dokusunu dışlamaktadır. Diyelim ki, X iktidar partisinin A isimli liderinin karşısına çıkarabileceğimiz, Y partisinin B isimli lideri söz konusudur. Meseleyi böyle sorgulamak siyasî partileri ve parlamento yapısını dışlamak ve lider sultasına boyun eğmek anlamına gelmez mi! Parlamenter yapıyı lider sultası ile ikame ettikten sonra A veya B lider iktidarda olmuş, fazla birşey değişir mi!

Sorgulamanın ikinci aşamasına geçelim ve diyelim ki, liderlerle değil, partilerle ilgiliyiz. Günümüzde ülkemizde olduğu gibi, parlamentonun tek parti sultasına girmiş olduğu durumda X parti veya Y parti olsun, fazla birşey değişir mi! Tek partinin hakim olduğu bir parlamentoya anlamlı bir işlem yüklenebilir mi! Bugün, ülkemizde parlamento şöyle bir karar almıştır dediğimizde, bunun AKP’nin kararı olduğunu bilmiyor muyuz!  Başka bir açıdan baktığımızda, AKP’nin geliştirdiği bir bir öneriyi parlamento reddedebilir mi! Tersinden bakarsak, ana muhalefet partisinin bir önerisi parlamentodan geçebilir mi! Hele de Erdoğan’ın bir önerisine partisinden ve parlamentodan bir itiraz olabilir mi! Bu meselenin şıkları daha da çoğaltılabilir, ama işi burada keselim.

Buraya kadar şunu söylemek istedim ki, yıkarıda formüle ettiğim soru şekli, zımnî olarak, parlamenter sistemi değil, lider despotizmini kafalara işlemektedir. Lider despotizmi söz konusu olduğunda da zaten artık demokrasi de yoktur, parlamenter sistem de yoktur. Gerçek anlamda parlamenter sistem isteniyorsa birinci koşul lider sultasından vazgeçmek, ikinci koşul ise, tek parti sultasından uzaklaşmaktır. Zaten, bu ikisi birbirini tetikleyen ve destekleyen olgulardır.

Gerçek anlamda burjuva demokrasisi çoğulculuk içerir. Bu yapının parlamentoya yansıması ise tek parti ve/veya lider yönetimi değil, koalisyonlardır. Koalisyonların anlamlı gerekçesine ve faziletine rağmen niçin tek parti hakimiyetinin istendiğini gelecek seferlere bırakarak şu kadarını söylemek isterim ki, ABD, günahı kadar nefret ettiği Sovyetlere karşı nükleer silahı kullanamamışken, Japonya’ya karşı kullanabilmiş olmasını şöyle bir düşünelim. Ben bu soruyu bir Japon profesöre sordum, profesörün yanıtı şu oldu: “Bizde nükleer silah yoktu!”  

___________________

* Prof. Dr.

1594970cookie-checkKapitalizmin post-modern aldatmacıları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.