KIBRIS’TAN… AB bir Hıristiyan kulübü mü?

Yanıtını uzun uzun düşünmeye hiç gerek yok.


Yaptığı icraatlara ve üyelerinin çıkarları doğrultusunda, uluslararası hukuku çarpıtarak veya kendine göre yeniden yorumlayarak açtığı yeni kapılara bakılırsa, bu sorunun karşılığına kolayca “Evet” denmesi gerekmektedir.


Bir taraftan Kıbrıs Rum Yönetimi, diğer taraftan da Yunanistan, AB’yi kendi çıkarları doğrultusunda tepe tepe kullanmak yarışına girdiler. 
Helenlerin bu girişimlerine “yarış” demek aslında mizahi bir yaklaşım, gerçekte “Danışıklı dövüş” demek çok daha doğru.


Yunanistan, Fener Patrikhanesinin konumunu ve Ekümenikliğini,  Yargıtay’ın “Patrikhane ekümenik olamaz” şeklindeki kararını fırsat bilerek AB’ye taşıdı. Zaten Yargıtayın bu kararı olmasaydı başka bir bahane yaratıp gene gündeme getireceklerdi bu konuyu.


Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin Dışişleri Bakanları, bugün Brüksel’de yaz tatili öncesindeki son toplantısını yapacak ve Yunanistan’ın girişimleri ile Ekümenik Patrikhane konusu da gündemde. Amaç, dini duyguları istismar edip, Türkiye üzerinde AB üyesi tüm ülkelerin baskı kurmalarını sağlamak. Tabi baskının ucu Kıbrıs’ta tavize kadar uzanacak.


İşin gerçeğinde, eğer uluslararası hukuka saygı varsa, Yargıtay kararına kimsenin itiraz etmemesi gerekir. 1923 tarihli Lozan Antlaşmasında Fener Patrikhanesi ile ilgili özel bir madde yok. Lozan Antlaşmasının azınlık haklarının düzenlendiği bölümünde, Fener Rum Patrikhanesi ile ilgili her hangi bir hüküm de yok. Patrikhanenin ismi bile zikredilmeden sadece bir azınlığın kilisesi olarak anıldığı, bu nedenle patrikhanenin Türk iç hukukuna bağlı olduğu vurgulanmakta.


“Lozan Barış Konferansı Tutanakları- Belgeleri”nin birinci takım, birinci cildinin, birinci kitabını 325.ci sayfadan itibaren okumaya başlarsanız, konferansın başında Türkiye’nin Fener Patrikhanesini yurt dışına atmak kararında olduğunu ve tartışmalar bu maddeye gelince de batılı ülkelerin minnet ve ricaları ile Patrikhanenin, sadece Rum kökenli Ortodoks Türk vatandaşlarının ayin, nikâh, boşanma, vaftiz gibi dini işlerini yürütmesi koşuluyla Türkiye’de kalmasını kabul ettiklerini görürsünüz.
Yasalardaki ve Antlaşmalardaki her hangi bir maddenin tam olarak ne manaya geldiği veya neyi kastettiği sorgulandığı vakit teamül, tutanaklara bakmaktır. Tutanaklar hemen gerçekleri ve ilgili maddenin ne amaçla kaleme alındığını ortaya koyar.   


Lozan Antlaşması aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin “Koçanı” yani “Tapusu”.  Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslar arası hukuka göre yasal varlığı da bu antlaşmaya göre tüm taraflarca ve dünyaca kabul edilmiş, taraflarca da imzalanmış, pullanmış ve kırmızı mum ile de mühürlenmiş.


Yunanistan şimdi bunu delmeye çalışıyor. Hem de AB’yi arkasına alabilmek için dini istismar ederek.


Yunanistan yapar da Kıbrıs Rumları yapmaz mı?
Onlar da başladı hemen dini istismar etmeye ve de Türkiye’ye Kıbrıs konusunda baskı yapılsın diye AB’ye taşımaya.


Başpiskopos olduğu günden beri Kıbrıs adasının üzerini kara bulutlar ile örten ve ada insanlarının felaketler yaşamasına neden olan Kara Papaz Makarios’un 1977’de ölümünden sonra daha ancak geçen sene Başpiskopos olabilen Hrisostomos da aynı kara cübbeyi, adaya yarım asırdan fazla bir süredir felaketler yağdıran kara cübbeyi, giydi sırtına.


İlk işi tüm Ortodoks Patriklerini turlamak ve Başpiskoposluğunu teyit ettirmek oldu. İstanbul’a gidemedi ama Fener Patrikhanesinden temsilcileri taç giyme törenine getirtti. Yunanistan, Rus ve İskenderiye Patrikleri ile görüştü, Vatikan’ı ziyaret etti. Şimdi sıra New York Patriğinde. Ya kendi gidecek, ya da o gelecek ve görüşmeleri gerçekleşecek.
  
Tabi Hrisostomos Vatikan’a boşuna gitmedi. 
Cebinde, Papadopulos’un kendisine verdiği “özel ulusal görevler” ve Vatikan ile AB’nin Türkiye üzerinde kuracakları baskılar ile Başpiskoposluk görev alanını KKTC topraklarını da kapsayacak şekilde genişletmek amacı da vardı.
 
Belgeler, Başpiskopos Hrisostomos’un Vatikan ziyaretinin sadece dini bir ziyaret değil, yüksek siyasi öneme sahip bir ziyaret olduğunu gösteriyor. Üstelik Rum Ortodoks Kilisesi, Başpiskopos Hrisostomos’un Vatikan ziyaretinin etkili olması, olumlu izlenimler yaratması ve isteklerinin dikkate alınması için özel bir şirketle tanıtım ve lobi yapılması anlaşması da yapmış.
Hrisostomos, Vatikan ziyaretinde Papa’yı, KKTC’deki Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’ne ait 25-40 kadar kilisenin başpiskoposluğa iade edilmesinin sadece Kıbrıs sorununun çözümünde bir iyi niyet göstergesi olduğuna değil, zaman içerisinde Kıbrıs sorununun siyasi çözümüne de hizmet edeceği yönünde ikna etmiş ve Papa’dan, Vatikan ile diğer birçok liderin Türkiye’nin katılım perspektifine karşı olduklarını açıklamalarını talep etmiş. 


Eğer bu ziyaretten sonra Vatikan da dâhil olmak üzere, Fransa Başkanı, Almanya Şansölyesi ve diğer bazı liderler, Türkiye’nin AB’ye tam üye olarak katılımına karşı olduklarını açıklıyorlarsa veya ima ediyorlarsa, Yunanistan Lozan’a rağmen Patrikhane konusunu Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin Dışişleri Bakanları Konseyine getiriyorsa ve de buna hiç kimse de “Hayır” demiyorsa, Avrupa Birliği, “Politik ve Siyasi Birlik” midir yoksa bir “Hıristiyan Klubü” müdür?


Karar sizin.


_______________________


* Prof. Dr.

655700cookie-checkKIBRIS’TAN… AB bir Hıristiyan kulübü mü?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.