KIBRIS’TAN… Rum Kesimi’nin soykırımı

Genelde yazılarımda bazen 1974 öncesinde yaşadığımız kötü günlerden bahsederim. Rumların Türkleri insandan saymadığı ve gettolara sıkıştırdığı ve insanca yaşam için hiçbir hak tanımadığı o kötü günlerden.


Birleşmiş Milletler “Soykırım”ı, sadece toplu katliam olarak tanımlamamaktadır. Eğer bir çoğunluk bir başka ırktan azınlığa, insanca yaşam hakkı tanımıyorsa ve onları her koşulda eziyorsa buna da “Soykırım” tanımı içinde yer vermektedir.


Rumların Akritas Planı uyarınca 1964 yılından 1970 yılına kadar Türklere uyguladıkları serbestçe dolaşım kısıtlamasına ilaveten yiyecek, yakacak ve her tür insanca yaşam malzemesi ambargosu da bir “Soykırım”dır ve BM’nin soykırım tanımı içine girmektedir.


Zamanı gelince, ki sanırım bu çok yakındır, bu konu ile ilgili sağlam zemine dayalı davalar AİHM’de açılacak ve BM’ye resmen soykırım şikayetleri de yapılacaktır.
Hatırlarsanız zaman zaman 1974 öncesi Rum mahkemelerinin kararlarından da bahsederim ve hiçbir zaman bir Rum ile bir Türk’ün yaptığı trafik kazasında, Türk sürücünün Rum Mahkemelerinde dava sonunda haklı bulunduğuna rastlamadığımı söylerim.
 
Gerçektende bu hep yıllar boyu hep böyle olmuştur ve davanın sonunda, hiçbir zaman Türk olan taraf haklı bulunmamıştır. Türk sürücünün haklılığı ortaya çıkacağı artık üç aşağı beş yukarı belli olunca, ya şahadet veren polis başka bir göreve atanır, ya savcı fikir değiştirir ya da aniden ortaya yalancı Rum şahitler çıkar ve davanın seyri değişir. Ceza alanda hep Türk olur.


Alışmış kudurmuştan beterdir derler ya, işte aynı oyun şimdi gene Rum mahkemelerinde oynanmaktadır.


Limasol’un Yalova (Piskopu) köyündeki, tapulu koçanlı evini talep eden Kıbrıslı Türk Arif Mustafa Mutluson, mahkemede haklı bulunacağına ve 31 yıldır anacak uzaktan baktığı malı kendisine kayıtsız şartsız  iade edileceğine,  davası 13 Şubat 2006’ya ertelendi.


 Arif Mustafa Mutluson yana yana malını istemekte, Rum Mahkemesi evimi ve malımı bana vermezse AİHM’ye gideceğim biye bar bar bağırmakta, davalar açmakta buna karşın Başsavcı Petros Kliridis, Arif Mustafa’nın hiçbir zaman Yalova’daki taşınmaz mülkünü talep etmediğini iddia ederek erteleme talep etmekte hiçbir sakınca görmemektedir.


Mustafa’nın sesini neredeyse ta dünyanın öbür ucundaki Japon Başbakan Kouzomi duymuş ve Ankara’yı ziyaretinde Erdoğan’a “N’oldu bizim Arif’in durumu” diye sormadığı kalmış, adamlar Rum Mahkemesinde hak arayan Türk’e hakkını vermemek için binbir dereden su getiriyorlar.


Evvelki gün Yüksek Mahkemede başlaması beklenen duruşmada söz alan Rum Başsavcı Petros Kliridis’in mahkemenin Arif Mustafa Mutluson’a mülkünün iade edilmesi kararını hatalı olarak bulduğunu söyleyerek, duruşmanın 13 Şubat’a ertelenmesinin talep etti. Gerekçesi de kabahatinden daha büyük. Konuyu takip eden ve kendisinden yardım isteyen savcıdan ilgili dosyayı üç gün önce almış ve dosyayı incelemek için zamana gereksinimi varmış.


Aslında niyeti 1974 öncesi olduğu gibi ipe nasıl un sereriz diye düşünmek ve bu baş belası durumdan bir çıkış yolu bulmak. Aksi takdirde binlerce Türk bu davayı emsal alıp güneydeki mallarını talep edecekler.


Haklıdırlar da.


Eğer Rumlar 1976 Klerides-Denktaş anlaşmasını yok sayıp AİHM’ye gitmişlerse, Türklerinde artık malları konusunda her yolu denemeye hakları vardır demektir.
Ve işin gülünç ve ironik tarafı, Baş Savcı ilgili dosyaya kısa bir göz geçirdikten sonra  “Mustafa Arif’in hiçbir zaman Piskopu’daki mülkünün kendisine geri verilmesini talep etmediğini, başvurusundan kendi mülkünün kendine iade edilmesini talep ettiği anlamının çıkmadığını, mülkünün kendisine iade edilmeyeceği yanıtının yanlış olduğunu ve bunun (yanıtı) İçişleri Bakanlığı değil Kaza İdare Mahkemesi’nin bir memurunun verdiğini, ne var ki Arif Mustafa’nın da mülkünü değil herhangi bir konut talep ettiğini” iddia ederek “Mustafa Arif, Yalova’daki mülkünü yanlışlıkla talep etti” demesidir.


Bu adamlarda gerçekten hiç utanma ve sıkılma yok. Mustafa Arif’e malını vermemek için onlarca yıl denedikleri her yolu tekrar deniyorlar ve deneyecekler de. Ama işlin ucundaki AİHM’nin bunu yutacağını sanmıyorum.


24 Nisan 2003 tarihinde sınır kapılarının açılması çok iyi oldu hem de pek çooook. Sanırım artık Kıbrıs’lı Türklerin tümü Rumların gerçek yüzünü görmüştür ve bir daha asla ve kata kardeş kardeş, kucak kucağa Rumlarla yaşamayı akıllarının ucundan bile geçirmezler. Son iki buçuk yılda köprülerin altından bırakın çok suların aktığını, seller, Tsunamiler geçti.  


___________


* Prof. Dr.


 

653810cookie-checkKIBRIS’TAN… Rum Kesimi’nin soykırımı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.