‘İkili iktidar’

Türkiye’nin ekonomik sistemi, 24 Ocak 1980 neo liberal ekonomik kararlarının anayasal parlamenter düzen koşullarında uygulanamaması sonucu, 12 Eylül askeri darbesinin son derece sert uygulamalarıyla küresel ekonomik düzene eklemlenme sürecine sokuldu. Ekonomik altyapıdaki neo liberal politikaların kaçınılmaz olarak üst yapıda siyasi liberalizmi getireceği biçimindeki indirgemeci liberal görüş,bekleyenlerin iddia ettiğinin aksine hayat içinde  bir karşılık bulmadı.En azından günümüze kadar bu böyle oldu!

 1980-83’li yıllar “çıplak”, 1983-91 yıllar “üstü örtülü” 12 Eylülcü uygulamalar altında geçti.DYP-SHP gibi klasik partiler iktidara gelirken söz verdikleri demokrasi programına ihanet edince, tüm 1990’lı yılların kaderi çizilmiş oldu.Bu yılların sonlarına kadar süren “kirli savaş”, kendi itirafları ile ortaya kana “doymuşluk” hali , PKK Önderliğinin alınmasıyla 6-7 yıl süren “sessizlik”, Mart tezkeresinin reddi ve  darbe girişimleri, ABD’nin  güncel Ortadoğu ve Kuzey Irak politikaları, Türkiye’yi başka bir noktaya getirdi.

 Evet, 24 Ocak Kararlarının üzerinden geçen 30 yıl  zarfında “ulusal” ekonominin küresel ekonomik entegrasyonu hemen hemen tamamlandı. Ekonomik altyapıdaki değişime uygun bir biçimde siyasi üstyapının değişimi sorunu ise  çözüm bekliyor. 1980’li yıllarda cuntacılıkla birleşen anti komünist soğuk savaş politikaları, 90’lı yıllarda anti Kürt politikalar, değişimi ekonomik liberalizmle sınırladı. Türkiye’de süregelen çatışma ve çelişkinin temel konusunun altyapıdaki bu değişimi geliştirmek veya durdurmak olmadığını biliyoruz. “Ulusalcı” Kemalist kesimin neo liberal iktisadi politikalara temel bir itirazının olmadığını, onların temel itirazının siyasi üstyapı da muhtemel bir dönüşüm ve değişimin gündeme getirilmesine dönük olduğunu da biliyoruz. Başka bir ifadeyle, Kavga ve çatışmanın ana ekseni, siyasi yapı, küresel kapitalizmin ihtiyaçlarına uygun hale getirilirken, demokrasi ve özgürlük alanının sınırlarının ne kadar olacağına ilişkin oldu hep…  2000’li yıllar yeni açılımları gerektiriyordu. Olmadı.  Değişimi isteyen güçlerle, istemeyen güçlerin çatışmasının bir boyutu bu diyebiliriz.    

 Peki, değişimi istenen siyasi yapı nasıl bir yapıdır?

 En temel özelliği “ikili iktidar” yapısına sahip olmasıdır.Yalnız bu genellikle iç savaşlar nedeniyle  bölünmüş bir toplumlarda görülen türden birbirine alternatif  ikili iktidar yapısı değildir. Tam aksine “toplum mühendisliği” anlayışıyla birbirine uyumlu ve birbirini tamamlama esasına göre” kurulmuş bir modeldir. Biri Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte kurulan asli iktidar organı yada devlet çekirdeği diyebileceğimiz asker-“sivil” güvenlik bürokrasisidir. Bir diğeri, ikinci dünya savaşından sonra, Türk egemen siyaset sınıfının Amerikan blokunda yer almayı tercih etmesi nedeniyle asli iktidar organı dağıtılmadan/rolü korunarak onun önüne konan ikinci bir iktidar, tali iktidar organıdır. Çoğulculuk kisvesi altında aynı sınıftan türeyen siyasi partiler ve şekli parlamentarizm de diyebiliriz bu iktidar organına.

 Tüm stratejik ulusal iktidar politikaları asli iktidar tarafından belirlenir.Tali iktidar, asli iktidarın tasarrufunda olan alanlara müdahale ettiğinde veya onunla olan vesayet ilişkisini zayıflattığında,onun müdahalesine uğrar ve yeniden düzenlenir.Tali iktidarın,asli iktidar ile aynı ideolojik kalıplar içinde yer alması,onun saptadığı ulusal politikalarla uyum içinde olması, kendi yaşamsal geleceği ve ülke istikrarının “olmazsa olmaz” koşuludur.

 Erbakan iktidarı ve en son AKP hükümeti bu ‘uyum’ arayışında bir kırılma yarattı.28 Şubat üzerinden Erbakan’a müdahale, AKP ve Tayip Erdoğan’ın önünü açtı. Yer yer şiddetli çatışma biçimi alan son çatışmanın tali iktidar alanında yer tutanları, ne kadar inandıkları çok tartışılır olan demokratik mekanizmaları (seçim,parlamento,hükümet, cumhurbaşkanlığı, YÖK gibi)kurumları kullanarak asli iktidar organını kuşatmaya aldılar.Asli iktidar’ın en önemli kurmayları, düzenledikleri darbeyi meşrulaştırmak için devletin resmi ideolojisi üzerinden bayrak mitingleri, bayrak yakma eylemleri ve çeşitli sivil görünümlü kampanyalar yürüttüler.Giderek Ergenekon denilen “derin” güçleri devreye sokarak bu kuşatmayı kırmaya,darbe koşulları yaratmaya dönük provakatif eylemlerle iktidarı tasfiye etmeye çalıştılar. Ergenekon operasyonu, bir yanıyla buna karşı bir tasfiye operasyonu oldu.

‘Türkiye’nin başka bir noktaya geldiğini’ belirtmiştim. Sorun burada düğümleniyor.Aynı zamanda bir ‘iç olgu’ olan küresel sermaye ve ilgili asker-“sivil” odaklar,  “yeşil”  rengininde içinde yer aldığı  bir düzenlemeyle, asli iktidar organını yeniden yapılandırıyor. Bu bağlamda yeniden yapılanan kontrgerilla, bir kısmı yozlaşmış, bir kısmı hala ilgili ve hala iş başında olan, ama yeni konsepti okuyamayan katı “ulusalcı”-kemalist kontrgerillanın bir kanadını tasfiye ediyor.
 Sol ve demokrasi güçlerinden -hiç olmazsa gelinen nokta da- hak ettiği ilgiyi pek görmeyen Silivri yargılamalarına yansıyan bir yanıyla  bu!

 Ortaya dökülenler bildiğimiz şeyler olabilir. ‘Eski de direnen,yeniyi kuran’ güçler aynı egemen sınıf blokunun değişik kanatları olabilir.Bu nedenle orta da yeni diye bir şeyde olmayabilir. Ancak yargılamaya da yansıyan bu  çatışmanın, gerçek olayların açığa çıkarılması, darbecilerin yargılanması ve demokratikleşme mücadelesine  sunacağı hareket sahasını değerlendiren bir yerden, süreci zorlayan yeni somut oluşumlara gitmekte daha fazla geç kalmayalım derim… 

__________

* 78’liler Girişimi Sözcüsü

1078470cookie-check‘İkili iktidar’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.