Kim müzakereden kaçıyor?

Kürtlerin toplumsal gelişmesinde en önemli aktör olan PKK’nin bu yılın başından itibaren geliştirdiği taktik politikalardan askeri stratejiye karşı çok yönlü başarılar elde etmeye başlaması, yenilgi sürecine giren AKP Devletini yeni arayışlara itmek zorunda bırakıyor.

AKP, tam bir yıldır, bütün araçlarıyla Kürtlere saldırıyor. Askeri operasyonlar, tutuklanmalar en üst düzeyde ve kesintisizce devam ediyor. Buna rağmen Kürtlerin yükselişini engelleyemiyor, tersine kendisi geriliyor. Hem askeri hem de politik olarak sıkışan AKP devleti, bilinen klasik manevralara yöneldi. Ortada hiçbir somut gelişme yokken, birden bire Bülent Arınç, Adalet Bakanı ve Erdoğan, yeni bir ‘OSLA’ sürecinin olabileceğini, Öcalan ile görüşülebileceğini söyledi. Her cümlesinde pis bir koku yayan Erdoğan, nereye gideceğini bilmeyen ‘şaşkın ördek’ gibi konuşmaya başladı. PKK’ye karşı askeri operasyonlara kesintisizce devam edeceğini, Kürt politikacılarına yönelik tutuklamaların süreceğini, BDP Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için ‘yargıya talimat verdiğini’ söylüyor. Sonra hiçbir şey olmamış gibi yeni bir OSLO sürecinin başlayabileceğini konuşuyor.

Peki bu söylenenlerin bir inandırıcılığı var mı? Yok. Kürtler buna inanır mı? İnanmaz. Kimler inanmak istiyor, liberal aydınlarımız. Aylardır yazıyorlar, AKP, bizi hayal kırıklığına uğratma? Ama her defasında aynı hayal kırıklıklarını yaşıyorlar. Bunun en son örneği, AKP’nin 4. Kongresi oldu: Erdoğan’da duymak istediklerinin hiç birini duymadılar.
Peki, yeni bir müzakere süreci başlar mı? Bu mümkün, özellikle uluslar arası güçlerin bu yönde bir hazırlığı olduğuna dair önemli bilgiler var. AKP kurmaylarının yeni müzakereden bahsetmeleri, kendi iradeleriyle almış oldukları bir karar olmayıp, uluslar arası kuruluşların hazırlayıp Türk hükümetine sundukları raporlardan sonra gündeme geldi. Yani bir bakıma bir zorunluluktan kaynaklanıyor. Yeni arabulucu ülke hangisi, PKK’Ye yönelik analizlerinde neler var ve somut adımlar için Erdoğan’a sundukları yeni öneriler nelerdir, bunları bir başka yazıda ele alacağım.

Ancak yeni bir müzakere süreci başlarsa, OSLO’dan kalındığı yerden mi başlar? Bu soru sıkça gündeme gelmiyor. Bu artık pek mümkün değil. Çünkü politik koşullar oldukça farklılaştı. Müzakerelerde talepler ve istemleri belirleyen dönemsel güç ilişkileridir. Görüşmelere yön veren birkaç temel faktör ön plana çıkar. Birincisi, görüşen tarafların uluslar arası alandaki ilişki ve etki güçleri, ikincisi bölgesel düzeydeki politik pozisyonları ve üçüncüsü iç politikadaki karşılıklı durumları.

‘OSLO Süreci’ olarak tanımlanan resim müzakere döneminde PKK ile Devlet arasında başlayan görüşmelerde politik koşullar önemli oranda Türk devletinin lehineydi. Hem devletsel gücü, hem de bölgesel politik koşullar bakımından ibre devletten yanaydı ve bu doğal olarak müzakere sırasında politik pazarlık koşullarını etkiledi. Yani PKK görüşmelerde pozitif bir sonuç alabilmek için illeri sürdüğü ilk şartlar makul ve her an gerçekleştirilebilinir talepler düzeyine indir. Örneğin, ‘operasyonların durdurulması, KCK davasındaki tutukluların serbest bırakılması’ gibi son derece makul öneriler vardı. Devlet, bu önerilerin hiç birine uymadı. Görüşmeler ilerledikçe somut önerilere geçildiğinde devlet, bu kez masadan kalktı. Bunu uzun süre inkâr ettiler. Hatta PKK’nin sürece sabote ettiğini belirttiler. Ancak Erdoğan en sonunda, kendilerinin masadan kalktığını kabul etti. Peki, devlet neden görüşme masasından kalktı? Birincisi, bu sorunu çözmek amacında değildi. İkincisi AKP taktiksel olarak yaklaştı, seçimler için zaman kazanmak istedi. Üçüncüsü, bölgesel gelişmelerin kendi lehine olacağını düşündü. Ortaya çıkan konjonktürel durumun PKK’yi politik ve askeri olarak tasfiye edeceğini hesapladı. Bundan dolayı üçüncü ülke gözetiminde hazırlanan ve PKK ile Devlet heyetince kabul edilen 3 ve 9 maddelik protokoller, MGK ve AKP tarafından doğrudan ret edildi. Bu süreçten sonra Kürtlere yönelik çok daha büyük saldırılara yöneldi. Kış koşulları nedeniyle belli bir başarı ve psikolojik üstünlük elde ettiler. Bu sürecin böyle gideceğine inanıp, ‘dereyi görmeden paçayı sıvayıp’ Kürtler için paylaşım sofrası kurdular.

Peki, son bir yılda neler oldu? Bölgesel ilişkiler, AKP devletinin düşündüğünün tersine gelişti. AKP’nin bölgesel dış politikası çöktü. Suriye’de tek başına kaldı. En yakın dostu olan ABD ve İngiltere yalnız bıraktı. Suriye’de fiilen ‘özerk bir Kürdistan’ kuruldu ve Türkiye’ye sadece süreci izlemek kaldı. Düşman gördüğü PKK, komşusu oldu. Güney’de Kürtlerin politik pozisyonu güçlendi. PKK’nin Kuzey’de uyguladığı ‘Alan Hâkimiyeti’ başarıyla uygulandı. Genelkurmay da bölgenin Kürt gerillalarının etkisi altına girdiğini fiilen kabul etti. Bu gelişmeler, PKK’nin uluslar arası gücünü de etkiledi. Ayrıca, bir iki yıl içerisinde, özellikle küresel güçlerin PKK’ye yönelik politik algısında belirgin bir değişme olacağı tahmin ediliyor. Bütün bu veriler, yeni bir müzakere başlarsa, yeni politik koşullar içerisinde gerçekleşecektir. Doğal olarak Kürtlerin talepleri çok daha üst boyutta olacaktır. Bu bakımdan PKK, yeni politik çözüm önerilerini ve taslaklarını hazırlayıp müzakereye hazır olduğunu ilan etmelidir. Yeni müzakere istemi PKK’nin güçlü yanını ortaya koyacaktır. Önemli olan politik talepler ve istemler konusunda çok net olmaktır.

KCK Yürütme Konsey Üyesi Duran Kalkan, PKK’nin ‘görüşmelere karşı’ olmadığını belirtirken şunları söylüyor: “PKK Kürt sorununun görüşmelerle, siyasi diyalogla çözümüne karşı değildir. Görüşmeler olabilir, olsun. Fakat niçin olsun, bunun bir de içeriği olmalı. Görüşme olsun diye, laf olsun diye görüşme olmaz. Görüşme olacaksa tabii ki çözüm üzerine, temel sorunlara, Kürt sorununa demokratikleşme sorununa -ki biz ikisini iç içe ele alıyoruz, sadece Kürdistan için, Kürtler için mücadele etmiyoruz, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye toplumunun özgür ve demokratik bir yaşama ulaşması için de mücadele ediyoruz- dair olmalı. AKP görüşme olur diyor, ama niçin olur, ne görüşmesi olacak, herhangi bir içerik gözükmüyor. Dolayısıyla içeriksiz olursa bu oyundur, aldatmadır.”

Peki devlet, müzakerelere oturur mu? Mevcut politik koşulları dikkate aldığımızda, iç dinamikleri bakımından son derece zor gözüyor. Mevcut iç ve bölgesel koşullar AKP devletinin aleyhinedir. AKP’nin yeniden müzakere masasına dönmesi, PKK’nin ileri süreceği taleplerin kabulüne hazır olması ve konuda çok net bir güven vermesi gerekir. Yeni sürece hazırlanan uluslar arası gözlemci kurumun raporunda buna ilişkin somut belirlemeler bulunuyor. Bu bakımdan, sorunun çözümüne denk düşecek görüşmelere gelmez. Çünkü sistemin zihinsel yapısı buna hazır değil. Bu bakımdan politik olarak cesaret edemez. Yani askeri ve politik olarak sıkışmış olan devletin süreci yönlendirecek gücü yok.
AKP, mevcut gerçeği görüyor ama gerçek bir çözümden çok, hala taktik olarak zaman kazanma peşindedir. Önümüzdeki 2 yıl içinde 3 önemli seçim var. Daha önce olduğu gibi tek bir amacı var: Kürtlerin politik güçlerini oyalamak ve zaman kazanarak seçimleri iyi bir sonuç almaktır. Bu taktik geçen yıl tuttu, Kürt politik güçleri bunun bedelini halen ödüyorlar. Ama bu kez tutmaz.

Çok zayıfta olsa görüşmelerin başlama olasılığı olabilir. Bu durumda, özellikle AKP’den gelecek ilk talep; ‘PKK’nin tek taraflı ateşkes ilan etmesi, gerillanın sınır dışına çıkması yani alan hakimiyetini bırakması istemi olacaktır. ’ PKK’nin böylesi bir tuzağa düşeceğine hiçbir ihtimal vermiyorum. Böylesi bir kararın politik bir intihar olacağını, Kürt hareketin politik yöneticileri de farkındadır. Devlet özellikle, ‘gerillanın denetiminde olan bölgelerin bırakılmasını mutlaka dayatacaktır. Bu biliniyor. Yani askeri olarak ele geçirmediği bölgeyi, masa başındaki oyunlarla yeniden ele geçirmeyi planlayacaktır.

Kalkan’ın şu değerlendirmesi sürece ilişkin temel yaklaşımları çok net olarak ortaya koyuyor; “İmralı’da görüşme oldu diyorlar, yok öyle bir görüşme yoktur. İmralı’da görüşme olmaz artık. Savaşı PKK yapıyor. Görüşme olabilmesi için Kürt sorununun çözümü için şunu söylüyor herkes; Kürt sorununu çözmek üzere görüşme, müzakere yapabilmek için savaşın durması lazım. Savaşı durdurabilmek için görüşmek gerekli. Savaşı da savaşan taraflar durdurur. O halde savaşan taraflar önce görüşür, savaşı durdururlar, sonra ondan sonrasını görüşürler. Bunun için de PKK’yle görüşürüm demesi doğaldır AKP’nin. Başka şansı yoktur. Yani bu savaşı başka hiçbir yerle durduramaz.”
Kalkan’ın dediğini şöyle yorumlamak mümkün: Savaşı PKK yapıyor, görüşmeler de PKK ile olacaktır. Kimse başka hayaller kurmasın. Olası müzakerelerin muhatabı da PKK’dir.
Erdoğan açık yanıt versin: Devlet olarak resmi müzakerelere var mısın, yok musun? Buyur müzakere şartlarını ortaya koy!!

_____________________

[email protected]

1607840cookie-checkKim müzakereden kaçıyor?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.