Montreal izlenimleri..

Üç aydır Kuzey Amerika’da, Kanada’dayız.
Quebec Eyaletine bağlı Montreal kentinde ailece, çocuklarımızla birlikte yaşadığımız doksan gün adeta fırtına gibi geçti.
Buradaki dostlarımızın hayatımıza kattıkları anlamı, bizleri ağırlamak için adeta yarışmalarını asla unutamayacağız…
En başta kızlarımız Yeşim ve Ayşem…
Yeşim’in hayat arkadaşı, müzisyen ve gurme (!) Patrick Lesyk…
Kızlarımızın arkadaşları ve yakınları…
Oran ailesinin saygıdeğer kişileri: Gönül ve Yüksel Oran’lar…
Ünlüsoy ailesinden, kadim arkadaşım Arsen ve eşi Ayda hanım…
Marie LeDuc…
Maria Salceda…
Hepsinin bizlere yaşattıkları anlar çok çok değerli ve ayrı ayrı anlatılmaya değer…

* * *

Gelelim Montreal izlenimlerine…
Fransızların ağırlıklı olduğu Monteral’de, Fransızca bilmeyenlere pek “ekmek yok” diyorlar. Bunlara hak vermemek mümkün değil.
Yani, bu eyalette Fransızca çok çok önemli.
Fransızca’ya “Fransız” kalamazsınız açıkçası…
Koskoca Kanada’da bir tek Quebec Eyaletinde yaşayanlar yerleşik Fransız dilinin baskısı altındalar.
Hem de “ezici” bir baskı.
Adam, Fransız sömürgelerinden birinden kalkıp buraya gelmişse, hangi milletten olursa olsun ana dilleri Fransızca olduğu için süratle Montreal’a adapte oluyor ve hemen hemen çoğunluğu iş bulabiliyor.
Ancak Fransız bölgesi Quebec, Kanada’nın en geri kalmış eyaletlerin başında geliyor…
Quebec’in Kanada’daki bazı eyaletlerden daha “geri kalmış” olmasının nedeni, zamanında (1960’lardan itibaren) Anglofon nüfusun ( ki onlar zamanında sermayeyi de çok büyük ölçüde ellerinde tutan nüfus) Ontario’ya gidişi yüzünden. Tabii ondan sonra Montreal’in toparlanamamasının çok farklı nedenleri var ama o büyük göç, bölgenin geri kalmışlığı açısından önemli bir tarihi olay. Büyük göç, Quebec’in geri kalmışlığı için bir milat sayılabilir.

Montreal’in zenginlik açısından gerilemesi sonucu, bu kentte eksiklikler, ihmaller ve yerel hizmetler de o kadar çoğalmış durumda.
Misal şehir içindeki asfalt yollar delik deşik.
Öyle ki nerdeyse, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in yaptığı asfaltın dahi gerisinde…
Ama Çankaya Belediyesinin önünde diyebiliriz.
Fransız bölgesi, Fransız yöneticilerin basiretsizlikleri yüzünden bir çok alanda gelişememiş ama kültür ve sanat alanında ise çok çok ilerdeler…
Yaz aylarında burada kültür ve sanat etkinlikleri “tavan” yapıyor denebilir.
Festivaller, müzik konserleri, tiyatrolar, görsel sanatlar …
Kent sanata doyuyor her yaz.
Dahası çevreye duyarlılık, doğaya değer verme, hayvanlara sevgi açısından eleştirilecek yanları yok denecek kadar az…
İddialı bir cümle olacak ama burada hayvan beslemeyen ailelere “ eksik aile” gözüyle bakılıyor…
Doğa ve parklar ne kadar harika olsa da, çiçeğe, börtü-böceğe verdikleri değer her şeyin üstünde.
Fakat, geldiğim andan itibaren sokaklardaki elektrik direkleri dikkatimi çekti.
Yazmadan edemeyeceğim açıkçası.
Sokaklardaki elektrik direklerindeki teller, yer altına alınabilmiş değil.
Ahşap elektrik direklerindeki telleri arap saçı gibi…
“Telgrafın tellerine kuşlar mı konar” misali…
Hemen her gün herhangi bir sokakta, elektrik tellerinin kopması veya arıza yapması nedeniyle ekiplerin çalışmalarına tanık olabilirsiniz.
Tabii insanın ve politikacının olduğu her yerde, hangi ülke olursa olsun hatalar, eksikler, ve yanlışlar olabilir.
Ama bunları en aza indirebilmek, hele hele insan haklarını baş tacı edip, özgürlüklerin önünü açmak her ülkeye nasip olmuyor, olamıyor.
Bu açıdan bakınca Kanada’da yaşayanlar çok şanslı…
Burada TOMA’lı polis filan yok.
Montrealli birini çevirip sorsanız “Toma var mı sizde” diye, bön bön bakar yüzünüze.
Bırakın Toma’yı, sokakta asker ya da polis görmeniz mümkün değil.
Montreal Uluslararası Müzik Festivali sırasında bir iki kere, on binlerce kişinin konserleri izlediği alanda 7-8 görevli polis gördüm.
Birisinin pantalonu kırmızıydı…Hem de kıpkırmızı ve dar bir pantolon… Başında da siperlikli kırmızı şapka.
Kırmızı pantolonlu polisin, emeklilik haklarının iyileştirilmesi için başlatılan protestonun simgesi olduğunu söylediler.
Hükümeti protesto için polisler, resmi rozetleri ve işaretleri dışında, renk renk kıyafetler giyebiliyorlarmış meğer.
Hem de bir yıla yakın süredir.
Demokratik haklarını kullanıyorlarmış…
Ah demokrasi ah…
Sen nelere kadirmişsin meğer…
İnsan hakları…
Özgürlükler…
Hak…
Hukuk…
Adalet…
Geçiniz…
Geçiniz, çünkü böyle kavramların tartışması yıllar önce bitmiş…

***

Evet Montreal izlenimlerini günlerce yazabilirim.
Ama önemli olan yine dostlukların her yerde, her zaman yaşıyor ve yaşatılabiliyor olması…
Buradaki dostlarımız sayesinde öğrendiklerimiz devede kulak.
Daha da öğreneceklerimiz var.
“Öğrenmenin yaşı yok” diyen her kimse doğruyu söylemiş.
Hele, yetmiş yaşını aşmış olanlar için “olgun gençler” yakıştırmasını yapan sevgili dostum ve arkadaşım Yüksel Oran’dan öğreneceklerimiz daha da çok şey var.
Yeter ki öğrenmeye niyetimiz olsun…

1630620cookie-checkMontreal izlenimleri..

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.