Muhtar Huriye’nin başbakana sorusu

Türkiye birçok açıdan olağanüstü günlerden geçiyor. Komşu ülke Suriye’deki ateş çemberinin içine sürüklenme tehlikesi, PKK’nın dozu gittikçe artan eylemleri, muhalif aydınların sesini soluğunu kesmeyi hedefleyen ve bir türlü sonlandırılmayan operasyonlar ve vicdanları kanatan ‘yargısız infaz’ süreci. Bütün bunların ortasında ise eğitimde faşizan bir uygulamanın önünü açan, din sömürüsü temelinde tektipleşmiş bir toplum yaratmayı öngören 4+4+4 sistemi duruyor.

OKUMA BİLMEYEN MİNİK KURBANLARA BAŞBAKAN MEKTUBU

Başbakan Erdoğan’ın yeni eğitim sistemiyle bu yıl ilk kez okul sıralarıyla tanışacak olan ve daha okumayı bile bilmeyen 66 aylık minik kurbanlara yazdığı mektubun da içinde bulunduğu kitap poşetlerinin üzerinde yer alacağı belirtilen “eğitim özgürlüktür” cümleleri, Hitler’in çalışma kamplarının girişine yazılı olan; “çalışmak özgürleştirir -arbait macht frei-” ifadelerini anımsatıyor.

Bütün bu belirsizlikler bir yana toplumun yaklaşık yüzde otuzdan fazla bir kesiminin yaşamını kazandığı tarım sektörü ve genel olarak kırsal yaşam Anadolu tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor. Yasal olarak vahşi kapitalizmin yağmasına açılan kırsal yaşam, su ve ekmek kavgasında. HES’lerle kelepçelenen sular, dev iş makineleriyle unufak edilen dağlar, rant uğruna yağmalanan dantel koylar, meralar ve yaylalar…

ÇIRPINDIKÇA BATAN ÜRETİCİ

Tüm bu tablonun yarattığı sonuç, tarımsal üretimiyle kendi kendine yetmekle övünen Türkiye’yi saman ve ot ithal etme noktasına getirdi. Antalya Manavgat’ın dağ köylerinde üreticiler “samanın tonu bin lira oldu” diye isyan ediyorlar. Basiretsiz politikalarla son otuz yılda havyan varlığının yarısını kaybeden Türk üreticisi çırpındıkça daha çok battığı bir sarmalın içinde.

Binlerce yıldır süregelen “geçimlik tarım” modeliyle kendi kendine yeten bir üretimi sürdüren kırsal alandaki çiftçiler son 15 yılda yaşam alanlarını terk ederek Akdeniz sahillerindeki sera havzalarına indiler. Önceleri mevsimlik tarım işçiliği yapan köylüler, giderek ihracata dayalı tek tip tarım modelini dayatan üretim çarkının içinde krediler ve bol kazanç hayalleriyle teşvik edilerek tüm ovaları seralarla; cam ve demir yığınlarıyla doldurdu. Birçoğu aynı zamanda su havzaları olan alüvyonal ovalara sığmayan işgal, giderek dağlara, tepelere doğru tırmanışa geçti. Bu benzersiz alanlarda bulunan biyolojik zenginliğin yanında tarihi ve kültürel doku da paramparça edildi.

YÖRÜKLERİN BOŞALTTIĞI TOROS KÖYLERİ YAĞMACILARA KALDI

Toroslar’da Yörük köylerinin boşalttığı yaylalar, meralar, ormanlar ve dağlar; coğrafyayı paramparça eden taş ocaklarının insafına bırakıldı.

Bugün her türlü kimyasalın deneme tahtasına dönüştürülen topraklar gibi insanlar da yorgun, mutsuz ve umutsuz. Türk üreticisinin 20 yıl önce başladığı yolculukta geldiği durak geri dönüşü, dönüştürülmesi mümkün olmayan bir enkazı da işaret ediyor.

Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı olan seracılık merkezi Kınık beldesindeki üreticilerle yaptığımız uzun sohbetler, seracılığın ve Türk tarımının pek de tartışılmayan çarpıcı sonuçlarını ortaya koydu. Fethiye’nin Kumluova beldesiyle aynı ovayı ve ovayı ikiye bölen Eşen çayını paylaşan Kınık’ta bulunan yaklaşık 2 bin üreticinin sorunu da neredeyse aynı. Ağırlıklı olarak domates üretilen Kınık’taki üreticilerin neredeyse yüzde doksanının arazilerinin bankaların verdiği krediler yüzünden ipotekli olduğunu öğreniyoruz.

70’LİK MUHTAR HURİYE NİNE, ‘BAŞBAKAN YAPAMEYCESE ÇEKİLSİN!’

Kınık Merkez Mahallesinin iki dönemdir muhtarlığını yapan 70 yaşındaki Huriye Kabakçı, yaşadıkları durumu çarpıcı sözlerle ve açık bir dille anlatıyor. Hem üreticinin içinde bulunduğun açmazı hem de Türkiye’nin gündemini kendi gözüyle değerlendiren muhtar Huriye nine, en çok da “her gün şehit, her gün şehit; yapameycese çekilsin, garııkana ben gidip oturaan o koltuğa!” sözleriyle başbakan Erdoğan’a yükleniyor.

İşte 70 yaşındaki Kınıklı kadın muhtar Huriye Korkmaz’ın gözünden üreticinin ve Türkiye’nin durumu…

EVDE 15 KİLO İCRA TEBLİGATI BİRİKTİ

“Dometes bu yıl da geçen yılki gibi olacaksa milletin evleri bağları gidecek. Evler bağlar icralık anacığım. Bana gelen icra tebligatlarını bir görseniz, evde 15 kilodan fazla kağıt birikti. Kimse almıyor. Köylü korkmuş, postacı gelince kapısını kapatıyor, evde yok dedirttiriyor çocuklara. Postacı da muhtara bırakıyor, ‘muhtardan alın kâğıdı’ diyor. Gelip benim kapıya kıstırıp gidiyor. Ama ne gelen var ne de giden. Gelip götürmüyorlar da. Ben postacı mıyım anacığım, ev ev dağıtayım.

BANKA BORCU YÜZÜNDEN KÖYLÜYÜ HAPSE ATIYORLAR

Bir de bizim kanunumuza yakışmayan bir olay var. Şimdi üreticinin bankaya borcu var, ama bir senede ama yirmi senede adam bunun ödeyecek. Ancak şimdi eve icra gelmiyor. Borcu olan adamı yolda tutup götürüyorlar. Evde, düğünde, pazarda; nerede bulurlarsa yakalayıp götürüp hapse atıyorlar anacığım. Sonra karısını, danasını, buzağısını, çocuğunu satsın ödesin. Daha geçen günü kredi borcu yüzünden bir köylünün karısını götürüp Elmalı’ya hapse yatırdılar. Kadının babası beş altı dönüm yer sattı, kadını hapisten kurtardı. Bu bankacılar var ya, ‘bizden para alın, bizden para alın’ diye kahvenin yanından gitmiyorlar. Bu parayı babasının hayrına vermiyorlar ya. Anasından fazla faizini alıyorlar paranın. Kahvenin yanına bedava mı geliyorlar, ‘benden alın benden alın’ diye. Ama böyle olmaz oğlum, dini İslam’ın ciğeri yanmış. Bu seneki domates salata edip yenilirse ne olayım. Git sarrafa ha bir kilo altın al, ha bir ster odun al. İkisi de aynı. Odun altın oldu oğlum. Seraları ısıtmak için kömür yakmaya başladık. Kömürün torbası da 25 liraya çıktı anacığım, daha da çıkacakmış. Yandı köylü.

MUHTARLIKTAN VAZGEÇERİM, CAZGIRLIKTAN VAZGEÇMEM

Üretici bir dönüm seranın üzerini örtebilmek için beş dönüm tarla satıyor. Bu nedir anacığım valla ben bilmem. Biz ekmeği kaybettik. Suya mı ödeyeceğiz, elektriğe mi ödeyeceğiz… Her gün zam geliyor. Şurada ölsen benim hastamı sağlık ocağına götürüver diyemiyorsun. Benzin hala zamlanıyor. Başbakan çocuk yardımı verecekmiş diyorlar. Ben yetmiş yaşımdan sonra çocuk mu doğurayım şimdi. İki dönemdir muhtarım. Hiç bir suçum yoktur. Beni üç kez şikâyet ettiler, düğünlerde cazgırlık yapıyorum diye. Valla ben muhtarlıktan vazgeçerim ama köylümün ölümünde ağıt yakmaktan, düğününde cazgırlık yapmaktan vazgeçmem.

PARAM OLSA TAYYİP’İN YANINA GİDECEĞİM

Bu köylünün bütün domatesi hastalandı, sel götürdü, don aldı; yapılan zarar tespitinde sadece üç kişiyi yazmışlar. Bu olacak şey mi? Antalya valisi bu irençberlerimizi durumuna bir çare düşünsün. Biz öldük oğlum. Öldük öldük… Bize un bile vermiyorlar parasız. Ne edelim çalalım mı? Yanıma iki kişi alıp şurada değirmenden un çalacağım. Yaz oğlum, ‘muhtar aç kalmış, değirmenden un çalacakmış’ diye yaz. Bana 370 lira aylık geliyor, 390 lira Bağ-Kur yatırıyorum. Hiç değilse Bağ-Kur’umuzu bari yatırabilseydik aldığımız maaşla. Param olsa taa Tayyip’in yanına gideceğim.

ONLARIN ÇOCUKLARI DA AYKER KIYAFETİ GİYSİN

Türkiye harbe girdi oğlum. Ecevit gününde ‘Ayşe kız geziye çıksın’ dediler Kıbrıs’ı ıslah ettiler. Hiç bir zaman 25 asker ölmedi. Bizim askerlerimiz öldü oğlum. Harp ise harp, dövüş ise dövüş; sayın başbakana burada çok hatır koyuyorum. Yapacaksa yapsın, yapmayacaksa “ben yapamayacağım” desin çekilsin oğlum. Vallahi garııkana ben gidip oturayım o koltuğa. Geçen günü Kaş’a gittiğimde jandarmalar bir asker kaçağını getirmişler. İnsanlar korkuyor oğlum. Şimdi beni askere isteseler ben de kaçarım. Çocuklar bıçağın ağzındalar. Günah değil mi bu analara babalara. Yumurta mı satıyor, tavuk mu satıyor, elin bulaşığını mı yuğuyor da çocuğunu gönderiyor askere. Ben oğlum şehitlerin ana babalarına da kabahat buluyorum. ‘Vatan sağolsun’ diyorlar. Şart olsun da vatan sağolsun dersem. ‘Başbakan’ın çocuğu da girsin kurşunun altına’ derim. Bu çocukların cesetleri parça parça çıkıyor, günah değil mi? Buna analar dayanır mı? Bu başbakan baba değil mi? Emine hanım ana değil mi. Evlat acısı nedir görmüyorlar mı? Kendi oğlanlarını yabancı ülkelere kaçırıp da bizim çocuklarımızı silahın altına neden veriyorlar. Onların çocukları da giyse ya asker kıyafeti. Neden kaçırıyorlar, onlar da girsinler o kıyafetin içine.

BAŞBAKAN KARISIYLA GEZİP DURMASIN, BİZİM DE HAKKIMIZ VAR

Bunları söylediğim için başbakan bana kızacaksa kızsın. Daha Elmalı’da garıların hapishanesi var. Beni de atsınlar oraya isterlerse. Eğer benim sözlerimde bir yanlış varsa, beni de atsınlar hapse. Ben bunları her yerde söylüyorum. Köye gelen vekillere de söylüyorum bunları. ‘Oğlum gidip söyleyin Tayyip’e karısıyla gezip durmasın’ diyorum. ‘Bizim de hakkımız düşüyor, paramız olsa biz de kocayla gezeceğiz’ diyorum. Valla ortalığı düzeltecekse düzeltsin. Televizyonlar sırf şehitler üzerine konuşuyorlar gayrı. Başka bir şey yok ortada. Yeter gari!

BANA PARTİ DEĞİL, DÜZEN LAZIM

Başbakan bize bakacaksa baksın. Askere bakacaksa baksın. Bana parti lazım değil, düzen lazım oğlum. Geçim lazım. Çiftçilerimizin başında bekçi lazım. Zararımızı ziyanımızı bilenler lazım. Benim için o parti olmuş, bu parti olmuş hiç umurumda değil. Kim olursa olsun, ben düzenlikten yanayım.

SİYASİLER BENİM DUT AĞACINDAKİ CIRLANGIÇLAR GİBİLER

Bu siyasiler aynı benim dut ağacındaki cırlangıçlar (ağustos böceği) gibiler. Akşama kadar ötüyorular cıyk cıyk cıyk… Bunlar da öyle ötüyorlar. Geçen Kaş’a milletvekilleri gelmiş, bizi de çağırdılar. Muhtarların görüşlerini alıyorlar. Oğlum bizim köyün girişinde bir dörtyol var dedim, bu yapılmadı. Bir ambulans istiyoruz dedim. Dışarıdan ambulans gelene kadar gençlerimiz ölüyor dedim. Yola bir işaret koyun, ışık koyun dedim. Yukarıdan saldılar mıydı arabayı, önüne geleni çarpıp geçiyorlar dedim. Yolda işaret olsa bir dururlar dedim. Yazdılar, çizdiler, gittiler… Bir sene sonra kahvenin yanına geldiler, toplandık, gene aynı şekilde ‘ne istiyorsunuz’ dedi vekiller. Oğlum sizden bir şey istemiyoruz dedim. Geçen yıl yazdıklarınızı ya bindiğiniz uçakta unuttunuz, ya da yattığınız yastığın altında kaldı dedim. Nere gitti hani bizim dediklerimiz. Oğlancığım, seçim zamanında yalvarıyorsunuz, seçim geçtikten sonra aramıyorsunuz dedim. Size daha başka bir şey demiyoruz, dedim.

İŞTE BÖYLE ANACIĞIM, BAŞBAKANA DA DE BUNLARI

Sonra dul kadınlara aylık vereceğiz diyorlar bu yüzden dul kadınlar kocaya varmıyorlar. Başbakan aylık verecek diye karıcıklar kocaya varmıyor. Kadınlar, dul erkekler bekâr kaldı. İşte böyle anacığım, işte böyle oğlancığım. Başbakana da de bunları…”

735170cookie-checkMuhtar Huriye’nin başbakana sorusu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.