Müze ve ören yerleri “tatlıya” bağlandı

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müze ve ören yerlerindeki satış noktalarının özelleştirilmesiyle ilgili yaptığı açıklamalar tam anlamıyla “dağ fare doğurdu” dedirtecek. Yüzlerce metin yazarını bünyesinde barındıran ülkenin en önemli bakanlıklarından biriyle, binlerce öğretim üyesi bulunan eğitim kurumlarına sahip Bilkent Holding’in bulduğu slogan, “Müzelerde tatlı yiyelim, tatlı konuşalım”

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ülke genelindeki 56 müze ve ören yerinin satış noktalarını özelleştirmesiyle ilgili gelişmeleri yakından takip edenler bir süredir konuyla ilgili ayrıntıları fazlasıyla merak eder olmuştu.

Geçtiğimiz ay sonuçlanan ihaleyi Bilkent Holding bünyesinde faaliyet gösteren Bilintur kazanmıştı. Ancak hem bakanlık yetkilileriyle hem de Bilintur yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde uygulamanın içeriğine dair kamuoyunda merak edilen ayrıntıları öğrenememiştik. Bu konudaki haberlerimizde yansıttığımız gibi, hem bakanlık hem de Bilintur yetkilileri ilerleyen zamanda bir açıklama yapacaklarını duyurmuşlardı…

‘BİR MÜZENİN KIRK YIL HATIRI VAR’

Nihayet beklenen açıklama geldi. Ancak ayrıntılarına geçmeden önce bu açıklamanın kamuoyunda oluşan beklentiyi karşışamadığını belirtmek gerekiyor. Zira önceki gün Türk İslam Eserleri Müzesinde biraraya gelen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve Bilintur’un proje sorumlusu Orhan Hallik’in konuyla ilgili yaptığı açıklamalar “Müzelerde tatlı yiyelim, tatlı tatlı konuşalım, Bir müzenin kırk yıl hatırı var” gibi derinlikten uzak ve bir o kadar görüntüyü kurtarmak amaçlı gibi görünen sloganlardan öteye geçmedi.

ÜNİVERSİTEYE KAYNAK SAĞLANACAK

Toplantıda Bilintur adına söz alan Bilkent Üniversitesi Rektör Yardımcısı Abdullah Atalar, Bilintur’un yüzde 100 üniversiteye ait olduğunu ve amacının üniversiteye kaynak sağlamak olduğunu söyleyerek bir anlamda işin ekonomik kısmına ilişkin bir çerçeve çizse de çok kırılgan bir alana ilişkin yapılan sunum ve değerlendirmeler kafalardaki soruları çözmek şöyle dursun yeni soru işaretleri oluşturdu.

ÇİN MALLARI İSTİLASINA ÖNLEM ALINACAK MI?

Müze ve ören yerlerindeki hediyelik eşya mağazalarının sorumluluğunu alan Bilintur yöneticisi Orhan Hallik de 55 mağaza açılacağını dile getirirken, mağazaların tamamının 2010 yılı sonuna kadar bitirilmesini hedeflediklerini söyledi. Hallik, kamuoyunda oluşan “Çin malları istilası” endişesine karşı bu ürünlerden uzak duracaklarını vurguladı. Ve tabii Türk kahvesi ve lokumunu da en iyi şartlarda sunacaklarını söylemeyi ihmal etmedi.

Projenin tanıtımı için yapılan toplantıdan yansıyanlar, “dağ fare doğurdu” şeklinde özetlenebilecek ayrıntılar içeriyor. Bir ilköğretim öğrencisinin bile daha pırıltılı, zekice sloganlar ve projeler geliştirebileceğini iddia etmek hiç de zor değil. Hele de Bilkent Üniversitesi gibi dünya çapında bir eğitim kurumu olma iddiası taşıyan kurumun bağlı olduğu bir holdingten geliyorsa bu açıklamalar, durum daha da vahim hale geliyor. Ülkenin milyarlarca dolarlık devasa bir ekonomiye hükmeden holdingiyle, kültür ve turizmini emanet ettiği bakanlığın bulduğu sloganlar işte bunlar…

Gülelim mi, ağlayalım mı?

Neyse biz yine işin özüne dönelim. Müze ve ören yerlerine ilave edilecek olan yeni yapıların tarihi dokuyla uyumu, ören yerlerinde satılacak ürünlerin niteliği ve yayıncılık alanındaki yetkinin çerçevesi gibi konular yeterince tartışılmış değil. Özellikle ören yerlerindeki arkeolojik değerlerin yeni yapılacak olan ve daha çok kar amacına yönelik olarak tasarlanan yapılardan nasıl etkileneceğine dair ayrıntıları bilmiyoruz.

PEMBE TABLOLAR

Bakan Günay, bu konuya ilişkin yaptığı konuşmasında, geçen yıl Türkiye’deki turizm gelişmesine değinerek dünyada 8’inci olduğumuzu dile getirdi. Günay, İstanbul’un en fazla ziyaretçi çeken şehirler arasında Avrupa’nın üçüncüsü olduğunu belirterek “Türkiye’nin dünyada saygınlığı giderek artan bir çizgiye kavuşmasını istiyoruz. Türkiye’nin akılda kalan bir ülke olmasını istiyoruz. Belli bir kültür ve gelir durumundaki insanlar için Türkiye’ye gelmemek eksiklik olsun istiyoruz” şeklinde özetlenebilecek konuşmasını pembe tablolar çizerek sürdürdü.

HACIBEKTAŞ MÜZESİ’NİN DURUMU

Bakan Günay’ın konuşmasının müze ve ören yerleriyle ilgili bölümüne geçmeden önce bu özelleştirme projesinin ta başından beri vurgu yapılan lokum, kahve ve fındığa bunca değinilirken örneğin Türkiye’nin sosyo-kültürel ve inanç yapısında derin izleri olan ve her yıl milyonlarca yurttaşın ziyaret ettiği Hacıbektaş Müzesi, Mevlana Müzesi ve Galata Mevlevihanesi gibi önemli merkezler üzerinde oluşan hasasiyete ilişkin hiçbir ayrıntıya yer verilmemesi bu projenin en zayıf ayaklarından birini oluşturuyor. İnanç gibi özenle korunması gereken bir alanda yapılacak ticari uygulamaların toplumsal alanda yaratacağı etkiyi iyi hesaplamak gerekiyor.

ZİYARETÇİSİ AZ OLAN YERLER NE OLACAK?
Ayrıca ziyaretçi sayısı açısından rantabl olmayan ancak taşıdığı değerler açısından özenle korunması gereken müze ve ören yerlerinin geleceğine dair oluşan olumsuz izlenimi silecek bir uygulama ve bu uygulamayı denetleyecek mekanizmanın nasıl olacağını bekleyip göreceğiz. Ancak şimdiye kadar gördüklerimiz pek umut vermiyor.

AGANİGİ’Lİ, LOKUMLU ORYANTALİST İMAJ TUZAĞI

Müzelerimizi daha bakımlı, güvenli, dünya standartlarına yakın hale getirmek istediklerini belirten bakan Günay bu girişimin bir kültür hamlesi olduğunu belirttiği konuşmasına dönecek olursak, özetle, ciddi ziyaret alan müze ve ören yerlerinde geleneksel Türk ürünleri, lokum, kahve, fındık, el sanatları gibi ürünler bulunacağına değindi. Yapılan ihaleyi Bilintur’un kazandığını vurgulayan Günay, bu firmanın satış noktalarını işleteceğine değindiği konuşmasında DÖSİMM’e bağlı 11 satış mağazasından toplam 3 milyon 800 bin TL ciro elde edildiğini belirterek, yeni süreçte bu rakamın 7-8 katı kar garantisiyle yola çıktıklarının altını çizdi.

Bakan Günay, tek amaçlarının para kazanmak olmadığının da altını çiziyor ancak, bir ülkenin, dahası dünyada bir benzeri daha olmayan Anadolu’nun binlerce yıllık mirasının vitrini diyebileceğimiz kültür gibi çok geniş bir alanı, turizmin kenar süsü haline sokan bu sürecin sonucunu net bir şekilde görüyordur umarız.
Yoksa aganigi soslu, lokum ve kahve dekorlu, şallı-tüllü Oryantalist algıya yönelik olduğu apaçık ortada olan bu özelleştirme projesinin gelecek kuşakların besleneceği ruh damarlarını kurutmasının önüne hiç kimse geçemez!

1195830cookie-checkMüze ve ören yerleri “tatlıya” bağlandı
Önceki haberKimde para var?
Sonraki haberDünya Kupası Elemelerinde toplu sonuçlar!
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.