Yaşam sürprizlerle dolu, insan kaç yaşına gelirse gelsin yaşama dair öğreneceği hep bir şeyler var. Geçtiğimiz günler bir kez daha bana yaşamın garip ve şaşırtıcı tesadüflerini anımsattı.
Bundan yaklaşık yirmi yıl önce gazeteciliğe ilk başladığım yıllarda yollarımızın kesiştiği bir meslektaşımla güzel bir arkadaşlığımız olmuş, ancak onun kızının doğumundan bir süre sonra birbirimizle kontağımız azalmış ve zaman içersinde de tamamen kopmuştu. Yıllar sonra e-mail denilen iletişim mucizesi sayesinde tekrar birbirimizle haberleşmeye başladık.
Halen gündelik gazetelerimizden birinin cumartesi ekinde görev yapan arkadaşım, yaşamın bir cilvesiyle beklenmedik bir zamanda bir dil okuluna davet olunca, geçtiğimiz günlerde bizim tekrar biraraya gelmemizin imkanı doğuverdi. Metro hatlarının azizliği sayesinde bir saat rötarla da olsa, onu havalanından almaya gittiğimde oldukça heyecanlıydım. Terminal binasında aşina olduğum kıvırcık siyah saçları ararken, kızıl saçlı bir kadını o ışıltılı gözleri ile bana gülümserken buldum.
Kuşkusuz yirmi yıl ikimizden de hem bir şeyler götürmüş, hem de bir şeyler getirmişti. Ancak o gerilerde bir yerlerde sıkışıp kalmış olan arkadaşlık bütün o uzun yıllardan süzülmüş, adeta yıllanarak bugüne ulaşmıştı. Küçük bir oğlan olarak bıraktığı büyük oğlumu 24 yaşında genç bir adam, bir bebek olarak bıraktığı küçük oğlumu ise 14 yaşında bir delikanlı olarak karşısında bulmak oldukça şaşrtıcı olsa da, ilk saatlerden itibaren evde buzlar çözülüverdi.
Kesintili de olsa yaklaşık dört gün gibi bir süreyi birlikte geçirdik, Londra sokaklarında yürüdük, tarihi binaların güzelliği karşısında birlikte büyülendik, turistlerin ayak basmadığı köşelerde alışverişler yaptık, bol bol konuştuk, güldük. O bana güzel bir genç kız olan kızını, kedisi tarçını, ablasını anlattı, kahve falları baktı. Ben ona kendi serüvenimi anlattım.
Kısacası yaşamı paylaştık…
Bu arada yaşam sürprizlerini sürdürmeye devam etti ve bir kez daha bizi şaşırtmayı başardı. Arkadaşım Ankara da geçen çocukluk yıllarına damgasını vuran, hariciyeci bir ailenin kızı olan, bu nedenle de ülkeler arasında izini yitirdiği bir çocukluk arkadaşını bu kez Surrey’de buluverdi.
Oxo Tower’un en üst katında ,yaşamın garip tesadüflerinin tekrar biraraya getirdiği üç kadın St. Paul katedralininin büyülü görüntüsüne karşı şaraplarımızı yudumlarken, Thames nehrinin bir yerlerinde de bir şişe burunlu balina yaşam mücadelesi veriyordu.
Ne diyebiliriz ki, karşılaştığımız onca olumsuzluğa, zorluğa karşın yaşamın bu denli güzel olması da bundan değil mi?
Sürprizlerin hepimizin yaşamından eksik olmaması umuduyla…