İNGİLTERE’DEN… Suçlu fetuslar

Süpermarketin kapısından girmekte olan adamı, kapının üstünden gelen bir ses kendi ismiyle, “İyi günler bay X.” diye karşılar. Aldığı her şeyin, fiyatını söyleyip, toplam ödeme miktarını hatırlatan troleyi iterek kapıdan çıkarken yine aynı mekanik sesin “Yine bekleriz bay X, alışverişiniz hesabınızdan düşüldü.” sesini geçip arabasına doğru ilerler. Kasa bölümleri yoktur, görüldüğü kadarıyla herkes para ödemeden alışveriş yapıp çıkmaktadır süpermarketten. Bay X, kredi kartı taşımamaktadır, aslında pasaportu, kimliği hatta ehliyeti bile yoktur üzerinde. Bay X’le ilgili bütün bilgiler, doğarken derisinin altına yerleştirilen bir ‘çip’e yüklendiği için para taşımaktan, kuyrukta beklemekten, tüm bu resmi belgeleri almak için devletin resmi kurumlarına sayfalar dolusu dilekçeler doldurmaktan kurtulmuştur bay X. Yaşamı süresince yaptıkları, gerekli bütün bilgiler, bir bir vücudunda taşıdığı bilgi deposuna girmektedir. Yürüyen bir CV gibidir bay X.

Bilim kurgu filmlerinde seyrettiğimiz böyle bir toplum ne kadar uzaktadır, daha da önemlisi, böyle bir toplumda birey hak ve  özgürlükleri ne kadar gerçektir? 

İngiltere Başbakanı Tony Blair, tatilden döner dönmez, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yönelik bir yasa tasarısını daha gündeme getirdi. Büyüdüğü zaman anti-sosyal davranışlarda bulunacak, suç işleyebilecek ya da topluma tehdit oluşturacak olan çocuklar tespit edilip, erken yaşlarda devletin müdehalesiyle rehabilite edilmesini öngören bu yasaya göre, “sorunlu” ailelerin çocukları hedef alınacak. BBC muhabiriyle yaptığı görüşmede Blair, bu tür ailelerin tespit edildikten sonra, çocukların kontrol altına alınacağını, eğer aileler karşı çıkarsa, devlet yardımlarının kesilmesi gibi çeşitli cezalar uygulanacağını dile getirdi. Hatta bazı ailelerin doğum öncesinde bile sosyal servislerin gözlemi altına alınacağını, gerekirse doğumdan hemen sonra bebeklerin sosyal hizmetlerin eline verilebileceğini açıkladı.

Yani, daha fetus halinde olan bir varlık, ailesinin konumu nedeniyle potansiyel suçlu ilan edilip hayatı boyunca otoritelerin, ‘yangında ilk kurtarılacak’lar gibi, ‘suç anında ilk sorgulanacaklar’ listesinde yer alacak.

Bu amaçla, okullar, hastaneler, mahalle doktorları, belediyeler ve sosyal servislerin elindeki tüm bilgiler tek bir merkezde toplanıp, ülkedeki on milyon çocuk fişlenecek. Üstelik çocuklarla ilgili tüm bilgiler ailelerin izni alınmadan depolanabilecek. Etnik köken, İngilizcenin ilk dili olup olmadığı gibi ayrıntıları da içerecek olan bu bilgiler, 2000 merkezde toplanacak sosyal servislerin yapacağı “test”lerle karşılaştırılacak. Sonuçlara göre de, çocukların ilerki yıllarda suç işleyip işlemeyeceğine karar verilecek.

Bu “test”in neler içerdiği henüz tam olarak belli değil ancak, “sorunlu” ailelerin kimler olacağı ya da hangi bölgelerden geleceğini tahmin etmek hiçte zor değil. En başta, işsizliğin ve yoksulluğun yoğun olduğu yabancıların da yaşadığı mahalleler. Bu bölgelerde yaşayan çocuklar, doğuştan potansiyel kriminal damgasıyla sürekli göz hapsinde büyüyecek. “Genç yaşta çocuk sahibi olmuş, sabit ve dengeli bir evliliği olmayan bir anneyi sürekli olarak izleyeceğiz ve destek vereceğiz. Çünkü böyle bir aile, gelecekte ortaya çıkabilecek sorunların tüm işaretlerini taşımaktadır.” diyen Blair, bir tür ‘genetik determiniz’le toplumu ayıklama planları yapıyor. Bu arada, politikacı ve ünlülerin çocuklarıyla ilgili bilgilerin özel yöntemlerle korunacağını belirterek yakın çevresine güven vermeyi de ihmal etmiyor.

Aslında şimdiye kadar dış politikalardan, en temel toplumsal sorunlara kadar alınan her önlemin, yüzeysel ve geçici çözümleri içerdiği göz önüne alınırsa bu yeni düzenlemeye şaşırmamak gerekir. Blair ‘üçüncü yol’ politikası doğrultusunda, sosyal devlet yapısını yavaş yavaş çözen kararlar alırken, bireyin kontrolünü odak noktasına alan yeni yapılanmalar getiriyor. Sosyal devlet yıkılıp toplum, bireysellik temelinde yeniden inşa ediliyor. Yaratılmak istenen toplumda birey, her şeyin merkezindedir, ancak bu, hak ve özgürlükler ya da toplumsal rolü temelinde değil, sisteme olan tek taraflı sorumlulukları temelinde. Bu yapıda birey, zayıf, günlük yaşamını sürdürebilmesi için, sürekli başkalarının yardımına muhtaç pasif bir varlıkdır. İçinde yaşadığı ve kontrol edemediği koşulların bir mağduru, bu bağlamda da davranışlarının hatta duygularının düzenlenmesi, idare edilmesi gereken kişilerden oluşmaktadır geleceğin toplumu.

Ulusal sağlık sisteminde sorunlar yaşanıyorsa bu, her şeyden önce kendine iyi bakmayan bireylerin suçudur. Başarısız öğrencilerin sorumlusu ebeveynlerdir. Bu perspektiften bakıldığında devlet kurumlarının başarısızlığı, sistemin içindeki sorunlardan değil, sistemi kullanan bireylerin yetersizliğinden geldiği sonucuna varılır. O takdirde, sisteme değil bireylere müdehale edilmeli, onların davranışları değiştirilmeli, kontrol edilmelidir.

Son yıllarda yürürlüğe giren uygulama ve yasalarla adım adım, ‘Bay X’lerle dolu yığınlardan oluşan geleceğin toplumu inşa edilmeye çalışılıyor. Böyle bir “yığın” artık toplum olma özelliğini de yitirmiş olacaktır. Uluslararası bir havalimanında karşılaşmış, aynı binayı ve sistemi kullanmak dışında aralarında hiçbir bağ bulunmayan, işaretleri takip ederek yapması gerekenleri yerine getiren kişiler topluluğuna benzetilebilir bu “yığın”. Oysa toplum, belli kolektif değerler temelinde birarada yaşayan, aralarında derin kültürel ve toplumsal bağlar bulunan  kitledir.

 

1631820cookie-checkİNGİLTERE’DEN… Suçlu fetuslar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.