“Nikah şekeri yerine kitap verin!”

Ayrıca; sözkonusu yayınevleri parçası olduğu toplumuna karşı sorumluluk duyuyorsa, eserlerinin edebi ve nitelikli olması kaygısını taşıyorsa; o zaman bilinçli bir “yok etme” süreci de yaşatılıyor.

Aslında bu durum, yıllardan beri izlenen kültür politikalarının, küresel sermayeyle bütünleşme/güdümleştirme çabalarının, kalabilen yayınevlerine açık saldırıya dönüşmüş biçimidir. Yani, sürdürülen politikalarına destek vermiyorsanız, eseri/kitabı bir sanayi ürünü olarak görmüyorsanız, magazin, dini veya popüler kültür yayını yapmıyorsanız yaşama hakkı tanınmıyor. Burda sözkonusu; teşviklerden, kredilerden veya kolaylıklardan yararlanamamak değil. Siyasal iktidarlardan bu tür beklentilerimizden vazgeçeli çok uzun zaman oldu. Ancak, okurun, yazarın ve yayıncının en doğal temel haklarından
saydığımız; “Birbirleriyle buluşması” olanaklarının yok edilmesi veya yasaklanmasıdır yapılan. Kültür Bakanlığı yıllardır bu yayınevlerinden ve yazarlardan kitap almaz. Kütüphanelere alımlar yine sözkonusu yayanevlerinden yapılmaz, yandaşlarla doldurulur. Çalışanların vergileriyle oluşan bütçeler, toplumsal sorumlulukla kitap yayımlayanlar için kullanılmaz. Medyanın büyük bir çoğunluğu bu yayınevlerinin kitaplarını tanıtmaz.

Yıllardan beri büyük bir çabayla, iktidar ve medya işbirliği kampanyalarla, “tüketici okur” yaratılıyor. Bilinçli, seçici ve nitelikli okur yerine; tüketen okur. Tüketici okur markaya bakar; bu nedenle son yıllarda “yazar” değil, “marka yazar” oluşturuluyor. Her kitabı biner üçbiner alıp okuyan değil, yılda yirmi kitabı ellişer, yüzer bin tüketen okur isteniyor; okumasa bile tüketsin. Tüketici okurun aldığı kitap sayısıyla, yayıncılık sektörünün geliştiği anlatılıyor. Bir marka yazarın 150-200 bin satışı gelişmenin göstergesi oluyor. Bir otomobil veya giysi markasının satışlarının gösterge olarak sunulması gibi.

Kültürün, “topluma karşı sorumluluk” giysisi çıkarılıyor. Nitelik tukaka edilip, salt nicelikle açıklanıyor eserler. Okurla eser arasında oluşması gereken karşılıklı etkileşim süreci yok sayılıyor. Yani alımlansın istenmiyor “Kitap”; salt tüketilsin… Kitap sanayi ürünü olsun isteniyor, kültür ürünü değil.

Kitapçılar, tüketim marketleri oldu. Yalnızca kitap bulunduran, bir elin parmağı kadar kitabevi kaldı. Hipermerketlerde, seleler ve sepetler içinde fiyatlarına göre gruplanmış olarak satılıyor, 2-3-4 ve 5 liralık kitaplar gibi. Kitabın değeri “içeriği” olmaktan çıkarılıyor. Yazarının, yaratıcının bir önemi kalmıyor. “Kitabın değersizleştirilme” sürecini yaşıyoruz
yıllardır. Okur için çorap kadar bile önemi yok artık. Bu bilinçli yaşatılan bir süreç, topyekün bir saldırı…

Sektör örgütlerini yönetenler, iktidarın oyalamak için verdiği düşük bütçeli projelerdeki “DANIŞMANLIK” bedelleriyle yetiniyor. Artık kendilerini “Demokratik Kitle Örgütü” olarak bile niteliyemiyorlar. STK olarak, yanlış anlaşılmayacaklarından emin olarak kolay yer buluyorlar. Sektörün çoküşünü hızlandıracak iktidar yanlısı kurumların projelerine isim verip kurtuluyorlar. Onlar birey olarak kurtulduğunu düşünürken, iktidar da sektörü kontrol ettiğini düşünüyor. Örgütler temsil ettikleri kitlenin haklarını koruyup, geliştirme mücadelesi vereceğine, seyirci olup; enerjilerini yapmadıklarına gerekçe yaratmaya kullanıyorlar. Araştırma, sorgulama, dayanışma ve çözüm üretme bitiriliyor. Araştırıp önerenler, yıllar öncesindeki “moskof” suçlamasından daha çok dışlanıp, yalnızlaştırılıyor. Üstelik de moskof kalmadı derken…

Bir yazarımız, günlük gazetelerden (İktidar yanlısı) kültür sorumlusu arkadaşı olan birine imzalayıp verdiği kitabı ile ilgili tek sözcük bile yazılmayınca, ziyarete gider. Toplantıda olan kültür sorumlusu arkadaşını beklerken asistanı sorar: Ne için gelmiştiniz” Diye. Yazar arkadaşımız da kendisini anımsatır ve aldığı yanıtla orayı terk eder. Söylenen şudur: Sizin
romanınız Papirüs yayınevinden çıktığı için kara listede, o nedenle tanıtmadık der. Bir başka yazar arkadaşımız Kültür Bakanlığı”na gider, kitabının kütüphanelere alınması için, ona verilen yanıt da açıktır.

Yayınevinizden almayız ama siz kendiniz getirirseniz olabilir, derler. İsimleri izin almadığım için ben de bu arkadaşların. Örnekleri çoğaltmak olanaklı ama yapılanı açıklamaya yetiyor. Sadece toplumcu yayınevlerini kara listeye alıp, zora sokmak değil; yazarlarını o yayınevlerine karşı kullanmak da politikaları. Yazarlara “mesaj” veriliyor; iyi secin ve düşünün. Bu denli kinlendirmişiz demek ki; bu topyekün saldırı ve durmayacak…

Tüm bu gelişmeler karşısında yaşamak çok zorlaşıyor nitelikli yayınevleri için.

Kapatmak kısa dönemde çözüm olmuyor çünkü, eldeki binlerce kitap ağlıyor depoda. Onlarca yılın birikmişiyle. Ya kağıtçıya hurda olarak, ya da sektör tefecilerine kiloyla.

Ben yine de okura ve yayınevi dostlarına güvenmek istiyorum. Hazırladığım listede 82 kitap var. (Lütfen liste istemek için e-posta atınız [email protected]) Fiyatlarını yeniden düzenledim. Örneğin şiir kitapları 1 TL. Genelde %80 indirimli olarak belirledim. Tüm kitapseverlerden bu konuda katkı bekliyorum. Tanıdıkları öğretmenlere, okullara, sendikalara, gruplara vs. Önerebilirler. Kendi eksiklerini seçebilirler. Nikah şekeri yerine verebilirler vb. Kitaplar ağırlıklı olarak edebiyat, çocuk ve antolojilerden oluşuyor.

Belki bu sayede kolay yok edemiyeceklerini de gösterebiliriz. Ya da yeni düşüncelere bir başlangıç olur.

Sevgiyle, dostlukla ve sağlıkla kalın.

Oktay Şimşek
PAPİRÜS Yayın Yönetmeni
[email protected]

739890cookie-check“Nikah şekeri yerine kitap verin!”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.