Onlar hep böyle

Yıl 1950. Poturlu adamlar büyük bir çalımla yürüyorlar. Bunlar yörenin ağaları. Davullar zurnalar çalınıyor. Kırılıyor ortalık. Düzen değişiyor. Besbelli ülke kurtuluşun eşiğine gelmiş. Vay canına! Artık kimse kimseyi sömüremeyecek. Ne iyi! Savaş zamanının karaborsacıları da geride kaldı. Demek ki ingiliz kumaşından ceketler giyen bu poturlu adamlar kurtaracak bizi. Eh, kurtarsın da kim kurtarırsa kurtarsın. Artık halkın egemenliği başlıyor. Bu adamların bizi ya da birilerini kurtarabileceğini ya da kurtarmak isteyebileceğini düşünebilmek için elde sağlam kanıt var mı? Bütün bunlar olup biterken birileri tek göz odalarında yaşam savaşı veriyorlar. Pis, karanlık, böcekli, nemli ortamlarda yaşamaya çalışıyorlar, doğru dürüst bir masaları, bir teldolapları bile yok. Kış bastırıyor, titriyorlar. Bu arada çoğalıyorlar. Kim el uzatacak onlara? Hele düzen bir değişsin, onlara da sıra gelecek.

Yıllar geçiyor. Yağ yok, gazyağı yok, şeker yok. Bakkalların önü anababa günü. Kuyruk mu? Ne kuyruğu! Bileği güçlü olan öne geçiyor. Ayakaltında ezilen çocukların ağlamaklı sesleri: “Amca bir kilo şeker de bana ver!” Bakkal duymuyor bile. Çocuk ev denemeyecek eve eli boş ve gözü yaşlı dönüyor. Kurtuluş gene ertelendi, birileri kurtulmuş olabilirler ama onlar kurtulamadı. Onların durumu hiç değişmiyor. Daha doğrusu kötüye doğru değişiyor olabilir ama iyiye doğru kesinlikle değişmiyor. Onlar bir göz odada titreşiyorlar. Doğru dürüst mutfakları yok, tuvaletleri yok, banyoları yok. Ekmek bulamıyorlar, çünkü paraları yok. En kötüsü umutları yok. Umut bazen ekmekten daha değerlidir. Her anlamda yok’u yaşıyor onlar.

Birden kıyamet kopuyor. Halkı sefillikten sefilliğe atan bir dönem sonra eriyor. Yeni bir dönem başlıyor. Özellikle genç insanlar, dünün çocukları on yıl boyunca biriktirdikleri kini sokaklarda, alanlarda, her yerde bağırıyorlar. İşte şimdi oldu diyorlar. Bundan sonrası dümdüz! Kurtulmak böyle bir şey olmalı. Bir yandan apartmanların göğe yükseldiği öte yandan gecekondulaşmanın hızla yayıldığı zamanlar sona mı eriyor? Kısacık bir umutlanma dönemi işte. Az sonra kurtulmadığımız anlaşılıyor. Onların durumunda hiçbir değişiklik yok. Ev diye sığındıkları fareli böcekli oda berbat mı berbat. Yiyecek ekmekleri yok. Soğuk canlarına okuyor. Sobayı bulmak yetmiyor, odunu da bulacaksın. Burada olmak hapiste olmaktan daha iyi olabilir mi?

Sol gelişiyor, bu bir umut olabilir. Ancak işin başında Şişli’nin, Bebek’in, Levent’in bir eli yağda bir eli balda solcuları var. Eh, solcu oldun mu hangi sınıfın adamı olduğun önemli değil. Gerçekten önemli değil mi? Değil. Bunlar kendilerini insanın özgürlüğüne ve eşitliğine adamış insanlar canım. Gene bir kurtuluş kapısı yüzümüze çok kötü kapanıyor. O arada bir şeyler değişiyor. Bu adam sizin yeni kurtarıcınız, onu sevin ve ona güvenin diyorlar. İyi. Yeni bir köylü dalgası mı geliyor, gene ağalar mı geliyor? Gerçekten bunlar bu defa sanki tam anlamında halk adamları. Bir şeylerin altından girip üstünden çıkıyorlar. Artık poturlu ya da şalvarlı değiller, köstekli saatleriyle, bozuk türkçeleriyle, asık yüzleriyle tam anlamında kurtarıcı görünümündeler. Siz kendinizi nasıl kurtaracaksınız, olmaz öyle şey, sizi biz kurtaracağız, diyorlar. Bir kere daha kurtuluyoruz ya da bir kere daha kurtulma düşlerimiz suya düşüyor. Çok kötü. Onlar gene bir odanın içindeler. Durmadan çocuk yapıyorlar. Çok ama çok üşüyorlar. İş bulma umutları yok. Geçici işler bulabildikleri zaman bayram ediyorlar. Bu biraz da kendi suçları: bir gecekondu yapmayı bile beceremediler. Birileri hiçbir köklü değişiklik olmadan birazcık kurtulur gibi olsa bile onlar hiç kurtulamıyorlar: durumları hep aynı. Çocukları yarım pabuçlarıyla dolaşırken onlar ne yapacaklarını kara kara düşünüyorlar.

Başka sahipler, başka önderler, başka kurtarıcılar geliyor. Bir kurtarıcıyı bir başka kurtarıcı izliyor. Kurtarıcınız Abuzer Taşıkesener saygılarını sunar! Başka kurtarıcılarınız da var şimdi, siz şimdi onların usta ellerinde çabucak kurtulacaksınız. Usta eller başka işe çalışıyor. Ölmek var dönmek yok, diyorlar, güvenin bize. Kurtuluşlar kurtuluşları izliyor. Bunlar halkı kurtaracak yerde zaten çoktan kurtarılmış olan kendilerini yeniden kurtarmaya girişmiş olmasınlar? Olabilir. Öbürlerinin durumu çok kötü! Ev diye sığındıkları yer ıslak, soğuk, kötü kokan bir izbe. Kadın yeniden çocuğa kalmış. Altı çocuğun üçü okula gidiyor. Adam ne iş bulursa onu yapıyor. Kaç gündür tencere kaynamıyor. Kış bu yıl da ağır geçecek. Hapishanedeki amca harçlık bekliyor. Çocukların ayakları büyüdü, artık aynı ayakkabıyı giyemiyorlar.

642840cookie-checkOnlar hep böyle

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.