Onlar olmadan olmaz

Meclis’te yanlış anımsamıyorsam elli kadar kadın milletvekili varmış. Azı karar. Bence iyidir. Birileri yetmez diyorlar. Ya kaç olmalıydı? Yüz? İki yüz? Olurdu bence, öyle de olurdu. Parti başkanları isteselerdi olurdu. Dosta düşmana karşı daha iyi olmaz mıydı? Elbette olurdu. “Havuz başı su başı / Ben istemem onbaşı / Olursa çavuş olsun / Dosta düşmana karşı”. Bu hanımlar buraya büyük siyasal savaşımların, büyük yarışmaların, demokratça kavgaların ardından gelmiş olsalardı sayısına bakmazdık. Ne demek elli kadın! Benim kanıma dokunan toplumsal yaşamda insanların insan diye değil de erkek ya da kadın diye sayı hesabıyla işlem görmeleri. Erkekler oraya siyasetin gerektirdiği çabalarla mı çıktılar? Hiç sanmam. Zaman zaman dorukta birilerinin birbirlerini yemeleriyse demokratça bir çekişmenin değil çeşitli yakışıksız ayak oyunlarının anlatımıdır. Her neyse, güle güle otursunlar, dilerim hepsi gene seçilirler.

Bu toplumda kadınlar “kadın” sözcüğünden bile ürkerler. Bir kadın “Ben kadınım” diyecek yerde “Ben bayanım” der. Bir erkeğin kendinden sözederken “Ben bayım” demesindeki garipliği ya da gülünçlüğü düşünebiliyor musunuz? “Bay” ve “bayan” ünlemdir: zarfın üzerine özel addan önce onlardan birini yazmak şu kaba dünyada bir inceliktir. Zarfın üzerine elbette “bayan” yerine “kadın” yazamazsınız. İyice garip kaçar. Kadınlarımız “kadın” derken tedirgin oluyorlar ama gerektiğinde kadınlıklarını da, ne güzel, öne çıkarmaktan geri kalmıyorlar. Hele şimdi iki soyadı kullanmaya başladılar ki bu düpedüz ispanyol soylularının ad merakını düşündürüyor: Ayşe Nuriye Nalbantoğlu Tabak ya da Jale Şaziment Karakoyunlular Çamdibi gibi… Evlenmenin her şeyden önemli olduğu bir ülkede bir de bakıyorsunuz bir soyadına bir soyadı daha eklemişler, anlıyorsunuz ki kızkardeşimizin başı göğe ermiş. Doğru dürüst birini seçseydi bari. Elbette öyle yaptı, gül gibi kız enayi mi ite kopuğa gitsin!

Kendileri toplumdaki yerlerinden memnun olmasalar da bence iyi yerler tutuyorlar. Onca gazete yazarı kadın (siz bayan deyin) uzun yazarlık serüvenlerinden sonra mı gelip yerleştiler o gazete köşelerine?  Babadan zengin kızımız bir de bakıyorsunuz bir yerlerden kardelen gibi çıkıvermiş. Çıkmasın mı canım, Amerikalarda okudu. Çıksın. Gözüm kör olsun gözüm varsa. Çıksın da, o zaman en azından kadın olmayı bir yana bırakıp herhangi biri gibi davransın. Ama olmuyor, kızımız o arada kadının haklarını da savunuyor. Hangi kadının haklarını diyeceksiniz. Bir eli yağda bir eli balda eğlenceden eğlenceye giden ve gazetelerin eskiden magazin sayfalarında görünürken şimdi çeşitli sayfalarında seçkin insan olarak boy gösteren hanımefendilerin haklarını mı yoksa iki çuval buğday elde edebilmek için tarlada kavrula kavrula yaşamlarını hızla tüketen kadıncıkların haklarını mı? Efendim? Aşkı kötüleyen gazete yazarını bu ülkeden başka bir yerde bulamazsınız. Aşk bir insanın onurudur, dolayısıyla bir kadının da. Dünyanın hiçbir yerinde aşkı kötüleyen insana hele kadına iyi gözle bakmazlar. Aşkı kötüleyen kişi onun yerine neyi koyacaktır? İster istemez kaba cinselliği ve insan ticaretini koyacaktır.

Kadınlarımız adına çok güzel bir gelişme diye geçenlerde gazeteye bir haber koymuşlardı: üniversitelerde kadın öğretim üyelerinin sayısı hızla artıyor. Gülmekten kendimi alamadım benim sevgili dostlarım ya da okurlarım. Ben biliyordum böyle olacağını, önceden pek güzel görmüştüm ben kadınlarımızın sonunda bilim, felsefe ve sanat alanlarını ele geçireceğini. Yalnız, benim domuz kafam her işte olduğu gibi bu işte de bir bit yeniği aradı. Dedim ki kendi kendime, yahu bu sonuç insana sonuna kadar değer veren erkek öğretim üyelerimizin kadına olan aşırı saygısından ve sevgisinden geliyor olmasın? Biliyorum, siz gene bana kızacaksınız, sen her şeyin altında bir boşluk, bir uyumsuzluk, bir uygunsuzluk, bir tutarsızlık, bir yırtıklık aramayı iş edinmişsin kardeşim diyeceksiniz. Haklı olabilirsiniz amma, ne oldu yani kadın öğretim üyelerinin sayısı arttı da bilimde, sanatta, felsefede bir patlama mı oldu? Bu alanlarda devrim niteliği taşıyan ve aklı başında her yurttaşın ben bunu okumazsam ölürüm diye fellik fellik aradığı yayınlar mı sardı ortalığı. O yayınlar şimdi hakemli dergilerin okunmaz sayfalarında öksüz çocuk gibi durmuyor mu, işini bilenlerin bildiği koşullarda boynu bükük bir yetim gibi eskimiyor mu? Gene de kadınlarımızın ya da bayanlarımızın her alana olduğu gibi siyaset alanına da çok büyük olmayan ağırlıklarını koymuş olmaları iyidir. Her neyse, çilekeş kadınlarımızın karşısında derin saygıyla eğiliyorum, gerisi beni ilgilendirmez.

642000cookie-checkOnlar olmadan olmaz

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.