Otoritelerin cahilliği

Yeni nesiller içerisinde, kendi alanında yetenekli ve istekli onlarca yüzlerce insan otoritelerin bu tavrı yüzünden başarıya doğru ilerleyememektedirler. İçlerinden sıyrılanlar ise tarihe adını altın harflerle yazdırmaktadırlar.

Örnek verecek olursak;

– Müzik öğretmeni Beethoven’a; “Besteci olması imkansız!” demişti. Oysa o, insanlık tarihinin en büyük bestecilerinden birisi oldu.

Bu olayda Beethoven’ı azimkar davranışından dolayı tebrik etmek gerektiği kadar, müzik öğretmeninin ne kadar beceriksiz olduğunu söylemek sizce de mümkün değil mi? Eğer müzik öğretmeni, Beethoven’daki ışığı görebilse onu daha iyi yetiştirip başarısına ortak olmayacak mıydı? Daha büyük başarılara imza atmasına yardımcı olamaz mıydı? Olamadı, Beethoven’ın müzik öğretmeni kolay yolu tercih etti. Ukalalık etti.

– Öğretmenleri Edison’u, hiçbir şey öğrenemeyecek kadar aptal bulurlardı. Edison’un kim olduğunu söylememize gerek var mı?

Demek ki, sadece bugünkü Türkiye’de değil tarihte birçok ülkede, ufku dar, geleceği görmekten aciz öğretmenler bulunmakta. Bu yüzden değil midir ki, Avrupa ve Amerika’da öğretmen olmak için daha yetenekli olmak gerekiyor? Birçok ülkede eğitimle ilgili yeni stratejiler geliştiriliyor? İnsanlar yeteneklerine göre yetiştiriliyor ve sınava girse bile kendi başarı ve becerileri çerçevesinde uygun olan üniversitelere gitmesi sağlanıyor. Bizim ülkemizde ise yetenek veya eğilime bakılmaksızın puan alarak üniversite kazanılıyor. Ve üniversiteye gidenlerin yarıdan çoğu istemediği bölümde okuyor.

– Walt Disney, bir gazetenin yazı işleri müdürü tarafından; “İşe yarar fikirleri olmadığı” gerekçesi ile kovulmuştu. Walt Disney, film ve eğlence endüstrisinde devrim niteliğinde başarılara imza atmıştır.

Bu olay sonucundan da anlayacağımız üzere, önemli olan yetenekli olak değil. Doğru yerde olabilmektir. Eğer bulunduğunuz yerde değeriniz anlaşılmıyorsa, orada fazla vakit kaybetmeyin. Sizi daha iyi anlayacak insanların olduğu yerlere, firmalara gidin. Bundan dolayı olsa gerek ki, Walt Disney kovulduğu için üzülmemiştir.

– Churchill, orta okulda sınıfta kalmıştı. Daha sonra İngiltere’nin en sevilen başkanlarından biri oldu.

Sevilen başkanlardan biri olmak veya iyi bir devlet yöneticisi olmak için ortaokulu takdirle bitirmek şart değil. Tabii ki, bunu söylerken “boşverin okumayın” mesajını vermek değil amacım, ama okulu önemsemeyip diğer konularda kendini daha iyi yetiştiren insanların daha başarılı olduğu gerçeğini gözardı etmemek gerekir düşüncesindeyim. Hatta öyle enteresandır ki, ticarette başarılı olanlar bugüne kadar hiç okul okumamış kişilerdi. Okul okuyarak, herşeyin kuralları çerçevesinde olacağını düşünenler ise en azından bizim şehrimizde ticarette tutunamayarak ya üniversitede akademisyen olmayı tercih etti, ya da bir fabrikada çalışma yolunu seçti.

– Barış Manço müzik dersinden ikmale kalmıştı. Günümüzde ölümünün ardından bile tüm çocukların Barış abisi ve şarkıları hala dillerde ve yüreklerde.

Demek ki, eğitim sistemimizde müziğin ruhu değil sadece kuralları verilmekte. Müzik dersinden bile yazılı olduğumuzu hatırladıkça, müzik dersinden 100 almış bir kişinin iyi bir sanatçı olamayacağını söylerken abes birşey söylemediğimi daha iyi anlıyorum. Aynı şekilde, beden eğitimi dersinde de ritmik hareketler adı altında bale yaptırmışlardı, yapamadım diye ben de zayıf almıştım ve takdirden olmuştum. Sonuç olarak şunu söylemeliyim, sayın Milli Eğitim Yetkillieri müfredatı yeniden gözden geçirin. Ya da, bizim zaten sanatçı yetiştirmek gibi hedefimiz yok, onu “Konservatuar ve Güzel Sanatlar” yapsın diyin, kurtulun bu durumdan.

– Micheal Jordan, okul basketbol takımından atıldığı için basketbolu bırakmıştı. Daha sonra dünyanın en iyi basketbolcularından birisi oldu.

Burada şu konuyu çok iyi irdelemek lazım, Micheal Jordan’ın yeteneği vardı da belli mi etmiyordu, yeteneği vardı ama okul basketbol takımındaki antrenör işten anlamadığı için doğru şekilde yönlendirme mi yapamıyordu ya da Micheal Jordan takımdan atıldıktan sonra çok çalıştı da dünyanın en iyi basketbolcularından birisi oldu. Sizce hangisi?

– Einstein, dört yaşına kadar konuşamamıştı. Matematik dersinden çok başarısız olduğu için ilkokuldan atılmıştı. Oysa biz onu şimdi, yüzyılımızın en büyük bilgini olarak biliyoruz.

Einstein’ın başından geçen bu olay, bize önyargılarımızdan kurtulmamız gerektiğini öğretmiyor mu? Kesinlikle olmaz, imkansız, başaramaz gibi olumsuz ifadeler yerine daha fazla sabır göstererek yaklaşırsak birçok kişide de başarının geleceğini neden düşünemiyoruz? Öğretmenlere sesleniyorum, yoksa siz bilgin yetiştirmek istemiyor musunuz?

– Charles Dickens, yüzlerce kapıdan “Sen yazar olamazsın.” denilerek geri çevrilmişti. Daha sonra kitapları bir çok dilde yayınlanmış ve milyonlarca satmıştır.

Acaba insanlar eskiden mi daha şanslıydı, yoksa şimdi mi daha şanslı? Şimdi yüzlerce yayınevi var, ancak uygun yayınevini bulmak sanki tamamen şansa bağlı. Bir de tam doğru yayınevini buldum derken, kandırılırsanız ne yapacaksınız? Eğer yayınlanan ilk kitabınızsa hiçbirşey yapamayacaksınız. Zaten herkes bir kez bu köprüden geçecek, o yayınevleri de kesesini dolduracak. Siz de tecrübelenmiş olacaksınız. Tecrübeniz artacak ama belki de kazancınız hiç bir zaman artmayacak, sansasyonel bir cümle kurup da o televizyon senin, bu televizyon benim gezmek için gerekli ortamı hazırlamadığınız sürece…

– Müzik yapımcıları Elvis Presley’e şöyle demişlerdi; “Hiçbir işe yaramazsın, en iyisi kamyon sürücülüğüne geri dönmen.” Elvis Presley yaptığı müziklerle milyonları coşturmuştur.

Ve yine şunu söylemek istiyorum ki, adına otorite denilen kurum ve kişiler, bu gücü nereden aldıklarını düşünmeksizin bir söz ederken ileride başlarına gelecekleri iyi bilmeliler. Senin eserlerin işe yaramaz denilen herkes dünya çapında meşhur olmuyor doğru ama denizyıldızı hikayesinde de anlatıldığı üzere amaç doğru bir kişi ise o doğru kişiyi bulmak. Bir kişinin hayatta kalmasını sağlamak için bile olsa, okyanusun etrafını yılmadan gezebilmek.

Son olarak da şunu eklemek de fayda var, henüz Türkiye’de cep telefonu yokken bu iş proje olarak birçok iş adamına gitmişti de, “Bırakın Türkiye’de kim cep telefonu kullanır?” demişti ya… Koskocaman şirketler ve iş adamları… Şimdi GSM operatörlerinin ciro ve kazançlarına hayranlıkla bakıyorlar…
Otoritelere dikkat, bizden söylemesi…

749410cookie-checkOtoritelerin cahilliği

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.