PERA MÜZESİ’nde, Sergi Turu

İki saat, beş katta bir gezinti, yorgunluğu giderme bir yana, yeni ufuklar açar. Ve ayrılırken, Haliç’e doğru baktığımda, girdiğimden farklı çıktığımı hissederim.

Çağımızın bu denli karmaşası, nasıl bu denli iç içe bir araya getirilebilir. Başta siyaset ve din, seks, kimlik sorunları, sınıfsal farklılıklar, kentlerin bunaltması, doğanın yaşama sevinci, kışlerin sorunlar yumağı ve daha nice karmaşa. Halıların desenlerinde, seramik vazolarda figürlerde, harita baskılarında, resimler resimler. Bakıp geçemiyorsunuz. Önce parçalara ayırıyorsunuz adeta, sonra bütünü yakalamaya çalışıyorsunuz, dönüp tekrar bakıyorsunuz. Önceden görmediklerinizi yakalıyorsunuz. Yorumlamağa çalışmakdan, yoruluyorsunuz. Sonra dur diyorsunuz kendinize. Bazen, boğulduğumuz gerçekler, kabullenemediğimiz dayatmalar, inanamadığımız olgular. Kaçmak istediğinizde oluyor, ama sonra yenden içine, dünyasına giriyorsunuz.

GRAYSON PERRY, çağımızın yaşayan bir İngiliz sanatçısı. “KÜÇÜK FARKLILIKLAR” sergisinde, adeta bir sosyoloji dersi özetlenmiş gibi. Bu bakış açısını sadece bir İngiliz bakış açısı olarak da değerlendiremeyiz. Gördüklerimiz ve baktıklarımızı bize çarpıcı bir şekilde birlikte sunuyor. Adeta nasıl yaşıyoruzu gözlerimizin içine sokmak istiyor.

Sanatçının, gözlem gücünü ve aktarımında ki ustalığı izlemeye, adeta yetişemiyorsunuz.

İki katta yer alan sergiden çıktıkdan sonra, bir daha geri dönüp, sinema şeridi gibi bir çağı ve insanin yalnızlığının sorunlarını, zaman zaman da kaçışını, yeniden izliyorsunuz.

Bir kat aşağıya inince, ikinci farklı bir yolculuğa başlıyorsunuz. Siyah-beyaz fotoğraflarla, anılar, yaşamınıza girmiş sanatçılar, siyasiler, edebiyata yön verenler, sahnelerden, beyaz perdeden oyuncular, müzisyenler, çağımızın önemli insanları ile yüzleşiyorsunuz bu kez.

Sadece insanlarla da değil, sahne tasarımları, giysi tasarımları, size ulaşmadan önceki çalışmalar. Sadece bir ülkeden değil, Avrupa’dan, Amerika’ya değişik ülkelerden yüzler.

CECİL BEATON, 76 yıllık bir ömür. 1980 de kaybettiğimiz sanatçının objektifinden, bir çağa tanıklık ediyorsunuz. Dergilerde başka resimleri vardı. Kitaplarını okumuştum. Beyaz perdede izlemiştim. Önemli bir siyasetçiydi. Değerlendirmeleri pes peşe geliyor. Krallar ve entellektüeller, adeta BEATON’un objetiinde yer almak istemişler. Bu kadarçok insan, bu kadar çok ülke vatanası, bu kadar önemli ve değerli insan, nasıl onun objektifinde buluşmuşlar. Bildiklerimize onun farklı yaklaşımı ve belgelemesi. Siyah-beyaz bir dünya değil. Aslında çok renkli bir dünyayı, bir çağı yansıtan fotoğraflar. CECİL BEATON ve PORTRELER.
.
Bir kat daha aşağıya iniyorsunuz. Yine farklı bir dünya, Kendi geçmişinize farklı bakışlara, renklerle geçmişinize yöneliyorsunuz.
Osmanil’dan izler, portreler. Sosyal yaşam ve saray. Yabancıların gözü ile yabancıların bakış açısı ile renklerle. İlginç bir belgeleme.”KESİŞEN

DÜNYALAR: ELÇİLER VE RESSAMLAR.”

Eğer bu dönemde resim yasak olmasaydı, günah olarak nitelenmeseydi, bizden de, o dönemi belgeleyen bir çok sanatçımız çıkardı. Ve bizler, sadece yabanciarın bu renk zenginliği ile yetinmek zorun da kalmazdık. İyi ki bunlar günümüze ulaşmış.

Çağın karmaşasından, çağımızdan portrelerle nostaljik bir yolculuk, geçmişimize bir bakışdan sonra, yorulduğunuz da sizi başka bir sürpriz bekliyor. “KAHVE MOLASI.” Kültürümüzde, yaşamımızda önemli bir yeri olan kahve ile ilgili, kahvenin sunumu ile ilgili güzellikleri izleyebilirsiniz. “KÜTAHYA ÇİNİ VE SERAMİKLERİNDE KAHVENİN SERÜVENİ.” Toprağın renklerle zenginleşmesi. El emeğinin, sanatın ateş ve toprakdan, renklerle yarattığı güzellikler.

Burayı da gezdikden sonra, hemen canınız kahve istedi değil mi? Giriş katında artık bir yorgunluk kahvesi içebilirsiniz. İki saatlik yolculuk, bu serüven, PERA MÜZESİ gezintisini sona erdirdikden sonra, bir kahve, acı, sade kahve, bu dostluğu hep hatırlatacaktır.
Durun, hemen çıkmayın. Tekrar dönün. Müzede yer alan, Osman Hamdi beyin, Kağlumbağa terbiyecisi resmi önünde bir beş dakika durun. Özellikle de pencereden gelen ışığı izleyin.

Sadece bu resim ile bile Osman Hamdi bey, sizi yeniden geçmişinize götürecektir. Resim ve ışık. Bu ışık üzerine düşünmeğe başlayabilirsiniz.

Bu yolculuğu yapmak istiyorsanız. İstanbul,Tepebaşı’na yolunuzu düşürmeğe çalışın. Fazla da uzatmayın. Çünkü, sergiler sizi 26 Temmuz’a kadar bekliyor..

Dışarı çıktınz, güneş Haliç’in üzerinde, bu manzara ile aranıza girenlere bakın. Çok katlı bir otopark ve anlamsız mimarisi ile bir TRT stüdyosu binası. Burada, bu da olurmu diyorsunuz hemen. Sanki yapılacak başka bir yer yok mu? Başka bir yere nakledilsin diye aklınızdan geçiyor. Oranın önceki hallerini ve İstanbul’a, İstanbul’lulara kattıklarını düşünüyorsunuz. Yanmadan önce ve yandıkdan sonra da Şehir Tiyatrosu’nu ve diğer eklentileri. Sonra bir üzüntü kaplıyor içinizi. Onlardan sonra bu ne?

Buraya, İstanbul’a çok güzel bir müze kazandırma girişimine, bu girişimin gerçekleşmesini önleyen yönetime, yönetim anlayışına ve yönetcilere ne demeli, nasıl ve neden olmuyor, olmadı diye bir iç geçiriyorsunuz. Şimdi bu hali mi güzel. Neden bir güzellik oluşmasına katkı sağlamak varken, bu engelleme neden diyorsunuz.

Yeninin oluşturulması bir yana, var olanı bile tüketmeye yönelik, Atatürk Kültür Merkezi’ni, Taksim’de her gün herkesin gözü önünde, yıllardır çürümeğe terkeden bu anlayış değil mi?

İstanbu bunu hak ediyor mu? Biz hak ediyor muyuz?

PERA MÜZESİ’nde nasıl bir yolculuk yaptık. Ve çıkar çıkmaz karşılaştıklarımız. İşte yaşamın çelişkisi ve karmaşası. Kimler yapıyor bunu. Küçük bir örnek.

____________________________

İstanbul. 13 Temmuz 2015. Pazartesi [email protected].

1574360cookie-checkPERA MÜZESİ’nde, Sergi Turu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.