Sağ Enternasyonalizm

KAZIM ÖZTÜRK – 21 Ocak’ta Almanya’nın Koblenz kentinde Avrupa’nın aşırı sağ partileri biraraya geldi. Ev sahipliğini Merkel’in göçmen politikalarına karşıt, gerici, ‘Almanya için Alternatif (AfD) nin yaptığı zirve ‘Ulusların ve Özgürlüğün Avrupası’ olarak  adlandırıldı. Toplantıya; Fransa’dan kamuoyu yoklamalarının  bu sene yapılacak başkanlık yarısında  ikinci tura geçmesi kesin gözüyle bakılan Marine Le Pen’nın liderliğini yaptığı Ulusal Cephe(France’s Front Natıonal), Avusturya’dan; Aralık ayında yapılan başkanlık seçimlerinde son anda yapılan ittifak sonucunda seçimleri az farkla kaybeden Norbert Hofer’ın Özgürlük Partisi, İtallya’dan liderliğini Matteo Salvini’nin yaptığı Avrupa Birliği karşıtı Kuzey Liği(Northern League) ve Hollanda’dan başkanlığını ‘nefret’ suçundan mahkum olmuş ‘populer’ Geert Wilders ‘Özgürlük Partisine’ bağlı yaklaşık bin deleğe katıldı.

Toplantıya ‘önyargılı’ olduğu iddia edelen ana-akım medya ( Almanya’dan DerSpeegel dail olmak üzere) kabul edilmedi.

Toplantının amacını; Fransız sağının lideri Marine Le Pen ‘ 2017’de Avrupa uyanacak’ olarak özetliedi. İngiltere’de  Brexit ve USA seçimlerinde Donald Trump’ın seçilmesine gönderi yaparak; ‘Anglo-Sakson(UK,USA) uyanışının 2016’da gerçekleştiğini’ bunu 2017’de Avrupa sağının uyanışının takip edeceğini savundu.

İdelojik olarak; kuramsal  donanımı yetersiz , tarihsel olarak; praktik örneklerine fazla denk gelmediğimiz bu birlikteliği(toplantıyı), sağ idelojinin(faşist-ırkçı) enternasyonal bir örneği  olarak tanımlanmak  hiçte yanlış saptama olmaz. Bundan dolayı olmalı ki; ev sahibi AfD toplantıyı  ‘Avrupanın karşı zirvesi’ olarak  betimledi.(1)

Avrupa’da yükselen sağ

‘Irkçılık ve ilerleme kısa süre içinde, Mısır- Afrika durağanlığını lanetleyip, Yunan avrupa dinamizmini ve değişimini yüceltmekle elbirliği  ettiler. Bu türden değerlendirmeler yeni romantizmle mükemmel bir uyum içindeydi. Romantizm sağdece coğrafi ve ulusal karakteristikler ile halklar arasında kategorik farklılıkların ne kadar önemli olduğunu vurgulamakla kalmıyor, aynı zaman da dinamiz mi de en yüksek değer olarak görüyordu.’ (2)

Avrupamerkezci görüş, insan uygarlığını  bütünsel bir süreç  görmeyi reddediyor, başkasını ‘diğer’i dışlıyor.

Avrupa’da ikinci dünya savaşı sonrası oluşan  toplumsal ilişkileri, 1960’lardan sonra Avrupa dışından gelen yoğun göçlerin neticesinde, değişen dengelerin yarattığı yeni koşulları, yabancı düşmanlığı  üzerinden algılıyan populist sağın; özellikle son on yıldır  çeşitli  Avrupa ülkelerinde toplumsal taban ve seçim sandığında  desteğini yükselen bir eğilimde artırdığı görülmektedir. Sağın Avrupa’da  bugünku ulaştığı aşamayı yakın geçmişe bakarak  görelim.

Çarpıcı örnekler;

  • Avusturya FPO( Freedom Partisi) 1980’lerde marjinal bir partiyken, 1990 seçimlerinde  33 sandelye kazanabiliyor. 1991’de Viyana’da yapılan bölge seçimlerinde oyların % 22.6 alarak ikinci büyük parti olabiliyor.
  • 1980 baslarında Umberto Rossi tarafından kurulan Lega Lombord ( İtalya) partisi % 3’lerde başlıyan seçim deşteğine 1992 yılında % 8.7 ulaşarak ülkenin dördüncu büyük  partisi oluyor.
  • 1972’de kurulan Front National (Le Pen) kısa sure içerisinde büyük bir gelişme gösterip , Fransa siyasetinde belirleyici unsurlardan biri olmayı becerebiliyor.

Yukarıda ki örneklerin( ülkelerin) yanında, demokrasinin  daha yaygın yaşandığı, toplum yaşamında hoşgörünün ‘diğeri’ni anlama çabalarının daha koklu tabanları olduğunu düşündüğümüz İsviçre, Belçika ve İsveç gibi ülkelerde bile ‘göçmen’ ‘diğeri’ ve en güncel şekliyle ‘müslüman’ kavramlarını, olumsuz, negatif vurgusuyla işleyen sağcı ( faşist) partilerin kendilerine  yükselen bir oranda politik arenada yer bulmaları,yabancı düşmanlığının  kuzeyden  güneye bir bütün olarak liberal batı avrupa demokrasilerinde var  olduğu gerçeğidir.

Post modern sağ partilerin gösterdiği gelişimin  sadece artan göçlerle oluştuğunu savunacak kadar  sürece dar acıyla bakmadığımızı, olayın bir çok kaynağa dayandığını vurgulamamız gerektiğini biliyoruz. Bizim bu yazıda,olaya bakış ve çözümlememiz ; göç, yabancı düşmanlığı – post modern sağ( faşist) ikileminden oldu.

Göç edenlerin büyük bir  kışmının, daha iyi yaşam koşulları arayışında olan ekonomik sığınmacılar  olmalarına rağmen, göç ettikleri ülkeye politik mülteci talebiyle başvurmaları, yasal statülerini –oturum –bu yolla kazanmaları ve bu durumun avrupa kamuoyunu daha çok ‘rahatsız’ ettiği gerçeği herkez tarafindan ‘bilinen’  fazla  söz konusu edilmeyen ‘ sır’ olduğudur.

Göçmen sayısının  artması,  devletin verdiği yardımlardan faydalanan yerel  kitlelerde  bu hizmetlerin azalacağı endişesi  oluştururken, işçi  pazarında rekabet şansı olmayan kalifiyesiz yerli iş gücünün, askari ücretin altında, her türlü sektorde; uzun saatler ve uygunsuz çalışma koşullarında çalışan göçmen işçi karşışında , emek pazarında  zaten sınırlı  olan rekabet şansını yitirdiğini düşünen yığınlar(işçi sınıfı)  klasik sol görüşün aksine, sola yönelmek yerine sağa, ırkçı, yabancı düşmanı partilere yöneliyor…  bunun sonucunda; avrupanın gündemine katlanarak çoğalan bir şekilde giren göçmenlik sorununa yabancı düşmanlığı  açısından bakarak, göçmenlik sorununa yanıt aradığını iddia  eden tek gündemli  faşist örgütlenmeler bütün Avrupada gelişiyor.

Uzmanlık ve eğitim gerekmiyen emek yoğun sektörlerin azalması yada üçünçü dünya ülkelerine transferi , kalifiyesiz   yerli iş gücüne olan talebi azaltıyor, bunun sonucunda issiz kalan  kitleler sağcı faşist partilere yöneliyor.(3)

Başka yere taşınmayı ekonomik olarak beceremediğinden  iştemediği halde göçmenle  aynı bölgede yaşamak zorunda kalan ‘yerli’ aynı caddeyi aynı sokağı  paylaşsada, aynı hastaneye, aynı postaneye gitsede farklı dünyaları ‘paralel dünyalari’ birbirine hiç karışmadan  yaşıyor. ‘Yerli’ niteliksiz işsiz,  yabancıyı  düşman gören politik tercihlere yöneliyor.(4) Bu savımızı ispatlıyan en çarpıcı veri; Birleşik Krallık(UK) da  Avrupa birliği için yapılan referandumda alt gelir gruplar(issizler dahil olmak üzere) çok yüksek oranda çıkma yönünde tavır sergilerken, eğitimli, orta ve üst gelir gruplarının birlik içinde kalma yönünde oy vermesi. Birlik içinde kalma yönünde tercihini yüksek oranda  gösteren bir diğer sosyal katman ise gençler.

Bütün bu ekonomik nedenlerin yanında, tanımlanması ve itiraf edilmesi daha zor bir sorun ise; siyasal olarak sağcı partilere uzak kitlelerin bile  yabancı(göçmenle) ile yaşadığı ‘çatışmanın’ ekinsel(kültürel) boyutu.(5)

Ne yapmalı

Son uç on yildir xenophobia( yabancı düşmanlığı) bütün avrupada endişe verecek boyutlara ulaşmıştır. Yabancı düşmanlığı sadece birliğe üye ülkelerde söz konusu olmayıp; İsviçre  ve Norvec gibi topluluk üyesi olmayan ülkeler içinde geçerlidir.

Yabancı düşmanlığını  işleyen partiler, halkın desteğini bazen; ekonomik bunalımlara tepki, bazen; bu partileri tehlike olarak değil, firsat olarak değerlendiren işçi kesiminden(left behind) ve diğer toplumsal ve katmanlardan oy alarak seçim sandığında yer buluyorlar. Bu partilerin( bütün avrupa ölçeğinde) öne çıkan belirgin beş özelliği.

  • Avrupa kuşkuculuğu(eurosecticism)
  • Göç karşıtlığı( anti- immigration)  yabancı düşmanlığı (xenophobia)
  • Sosyal politikalara tepki( ekonomik bunalımlar, kemer sıkma politikaları)
  • Kendini güvende hissetmemenin istismarı olarak kendini göstermesidir.(6)
  • İslam karşıtlığı

Sağ unsurların hiç yoktan çıkmadığını bu örgütleri koşulların yarattığını bunları üreten bir toprağın olduğunu onutmamak gerekir. Bundan dolayı sol;

  • Bu partilerin yabancı düşmanı olduğunu israrla söylemeli
  • Bu partilere oy veren kitlelerin sorunlarını  akıllıca çözümlemeli
  • Bu partilerin yaydığı korkunun geçersizliğini ve yanlışlığını göstermelidir.

Bazı sektörlerde , işçi göçü(göç) ücretleri aşsağıya  çekmiştir. Bunun çözümü; asgari ücret uygulanmasının yasalar yoluyla zorunlu hale getirilmesi, uygulamanın denetlenmesi, sendikalaşmanın yaygınlaştırılmasıdır.

Göçmen konusunda kuşkuları olduğunu belirten, bunun yanında ırkçı olmadığı vurgulaması yapanların kaygıları; yaşamlarında devletin sağladığı(eğitim,sağlik ve diğer) sosyal hizmetlerin sunumu konusunda oluşabillecek aksaklıklara – kısıtlamalara –işçi  partisinin(solun) çözüm konusunda ikna edici önerileri olmalıdır. Paradoksol olan; sağ partileri destekliyen kitlelerin ( alt gelir grupları, işçi sınıfı, geride kalanlar(left- behind)  yaşamlarında karşılaştıkları sorunlara çözüm bulma şansı, işçi partisinin iktidarında uygulayacağı ekonomik politikalarda daha yüksek olmasıdır.

Avrupa’da  özellikle orta sol-sosyal demokrat- partiler açısından, çokca gözden kaçan, seçim sonuçlarını belirleyen nokta; avrupa merkez bankasının, birliğin tüm üyeleri kapsayan – dayatan- tasarruf politikalarının seçim sonuçları üzerinde yarattığı roldur.

Sol çevrelerin birlik(AB) anlayışıyla sağ unsurların birlik anlayısı farklıdır ; sağın arzuladığı avrupa birliği M. Thatcher’ın düşlediği Avrupa birliği ile aynıdır. Bu ise; ‘ Avrupa birliği, sermayenin kolayca dolaşabileceği, emeğin  ve sendikal örğütlenmelerin dolaşımının sınırlandırıldığı birlik özlemidir’(7)

Muhafazakar ve  post modern sağ partilerin ekonomik sorunlara  liberal çözüm önerileri, sorunların çözümü değil, sorunun kendisi olduğu gerçeğini göremiyorlar. Sorunun yanlış tanımlanması ,çözümün  yanlış uygulanması ikilemi , sadece faşist partilerin değil, genellikle iktidarda olan liberal ve sosyal democrat  hükümetlerinde çıkmazı oluyor.

Avrupa sağının ortak politika üretme uğraşları-tehlikesi- dikkatle takip edilmelidir.  Avrupa sağının yabancı düşmanlığı üzerine oturtuğu gerici politikaları hafife alma, duyarsız kalma  lüksümüz yok. Sağın Enternasyonal birliktelik arayışlarına, solun geliştirmesi gereken; insanlığın evrensel değerleri üzerine oturan; savaşa karşı- barış, nefrete karşı- anlayış, tekleştirmeye karşı- çok renkliliği, çok sesliliği yaşamın her alanında oluşturacak politikalar üretmesi ve bu politikar etrafında örgütlenmesi. Ve bu örgütlenmeleri uluşlararası boyutlara taşıması.

Yazımızı, üzerinde hepimizin düşünmesi gereken bir paradoksla bitirelim.

Şunlardan hangisi daha tehlikelidir;

  1. D.Trump’ın başkanlığa başlamasıyla uygulamaya koyduğu, genelde yabancı özelde müslümanlara karşı  politika ve uygulamalar mı?
  2. D.Trump’ın  başkanlığa başlamasıyla uygulamaya koyduğu, genelde yabancı özelde müslümanlara karşı politikalarını  % 48 oranında destekleyen halk desteği mi?

N.Kazım Öztürk

____________

(1)  European counter-summıt  ‘The Local – Germany’s news in English 21 january 2017

(2)   Martin Bernal – Kara Atena sayfa 281

(3 )Ronald Inglehart Culturel Shift in Advanced Industrial Sociaty-Princeton: University Press 1990 page 11

(4)  Commision of the European Commnities-Racism and  xenophobia, Eurobarometer Special /Brussels 1989

(5) İbrahim Sirkeci 14.11.2016  Birgün

(6) T Piece- How can the European left deal with the threat posed by xenophobia  by Glyn Ford April 2014

(7)  Is the real danger  by Jeremy Corbyn May 2014 Morning Star

 

2058230cookie-checkSağ Enternasyonalizm

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.