Sen de ben gibi misin?

Büyük bir korku düzeninin ve içine salınmış perişan umutsuzluğun
kol gezdiği bu yerde,
uzun bir zaman aralığında hiç konuşmadan karşısındaki manzaraya dalıp giden bu bir çift bakışa,
içinde yaşanmışlığın binbir çeşidini barındıran bu suskun haykırışa,
iradem dışında bir bağla yakınlaştığımı,
yanyana ama sözsüz bir iletişimle onu anladığımı
yanısıra hafızamdaki tüm kelimelerin
ışık hızıyla ona kaçtığını
alfabenin ağzımda yuvarlanıp da bir cümlenin içine bir türlü sığamadığını nasıl anlatabilirdim…

Normal şeyler konuşuruz böyle anlarda
normal gülüşler uğruna ..
içimizde kopan fırtınayı
dışarıya göstermeme telaşıyla..
ben oturduğumda kıştı, o yaza doğru kalktı..
normal şeyler..
acıktığında yemek gibi
ekmeği aranmak gibi konuştuk
ve böldük ve yedik ve sustuk..
ben nar kestim
o kırmızı içti ..
Anadolu’ydu…
çok sert sesler duyardım geceleri duvarların ötesinde..
kavga eden insanlar vardı
yürekleri florasan beyazı..
bir ameliyathane gibi soğuk ve beyaz.
sanki hiç aşk girmemiş gibi aralarına
yanyana yatarlardı
ve öfkeli sesleri yankılanırdı sokak aralarında..
sessizce bakardım…
içimde büyük bir otopark yalnızlığı
dolaşır dururdum kalabalıklarda…
o kapkaranlık havasız egzos kokulu sığınaklarda
bütün gün orada öylece durmuş bilet kesmiş yer göstermiş
gökyüzünü günler boyunca ertelemiş
nefesini akşama kadar tutmuş
gri kepenklerin arkasında uyuşmuş adama
o otoparkçıya bakardım..
yüksek katların birinde İstanbul’u seyrettiğim yaz akşamlarında
ışıklı vapurların geçtiği dolunayın altında
penceremi tıklatan martıya
uzun uzun bakardım…
yukarı çıkınca İstanbul
aşağı inince taşra..
herkes bir parça yaşamıştır bu gelgiti
biraz deniz kokusu uğruna bu otopark yalnızlığını…
normal şeyler bunlar…
köşebaşında simit satan çolak çocuğa acıdığımdan değil
kutsal bir görev yapar gibi itinayla
sattığı için aldım simitlerini…
camın buğusuna yansıyan o dalgın bakışları da
kendi dalgınlığımda bulduğumdan
sevdim belki…
isimlerimiz bir sözlükte aranılan
ve bulunamayan anlamlar gibi
dolanıyordu aramızda..
Bense otoparkta bilet kesen adama
simit satan adama
haberlerde bağıran adama
bakıyordum
kendimi erteleyerek…
aklımız bir yerde kalbimiz başka yerde atıyor bazen
hangisinin hangi kararı nasıl ve ne zaman tetiklediğini
tam olarak kestiremiyorum
sonra bir gün…
o simit arabasından taşan kokudan
o kavgayla sarsılan çelik duvarlardan
o kalabalık Beyoğlu sarhoşluğundan
o nar kokulu sabah mahmurluğundan
o otopark yalnızlığından
o pencereyi tıklatan martıdan
birdenbire bahsediveriyorum…
bütün bunları birine anlatırkenki
sırasız zamansız birbiri içine geçen pek çok öyküye
alfabenin karmakarışık dizilişine
kulaklarımın duyduğu bu sese.. kendi sesime irkiliyorum..
kuştüyünden hallice düşlerimden
ve toz duman kelimelerimden…ürperiyorum…
şu an beni bulup buradan çıkaran yürekli pazar sabahına
bir dalgın bakışın beni getirdiği bu noktaya
adaletli bir sevdanın ucundan damlayan serin gözyaşıma
sonrasında uzayan tüm eyvallahlara
ve savurgan gençliğin o ilk aldanmışlığına
durdum bakıyorum..

Bu korku düzeninin ve içine salınmış perişan umutsuzluğun
kol gezdiği bu yerde,
hissettiğim herşeyi anlatamamanın acizliği
ve karşımdakinin anlayabileceği kelimeleri seçememenin tedirginliğiyle…
derin derin uzaklara bakan insana..
iradem dışında bir bağla yakınlaştığımı
onu anladığımı
içimdeki bütün kelimelerin mantıksızca ona kaçtığını
hayretle seyrediyorum…
normalleştirerek erteleğimiz hayatımıza
üstünü örtmeye çalışarak sustuğumuz ayrıntılara
yüreğimizin -acımadıki acımadıki- kanamalarına
kendimize bile itiraf edemediğimiz o koyu yalnızlığımıza
sadece bakıyorum…

neden böyle şeyleri insanlar
bir daha asla görmeyeceklerini bildikleri insanlarla konuşurlar…
o büyük o derin nefesi çekerek ciğerlerine bir kerede
karşılaşmak mı isterler bir yabancıda
kendileriyle…

sen de ben gibi misin?

________________

[email protected]

1605320cookie-checkSen de ben gibi misin?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.