Sevmeyi bilmek

Yeni dünyanın koşulları insanı insandan kopardı. Kendini sev gerisine karışma anlayışı herkesin ruhuna sindi ve insan olmanın belini kırdı. Sevgi sözde kaldı. Sevmek sözcüğü şarkılarda renksiz kokusuz anlamsız bir süstür şimdi. Oysa sevmek ciddi iştir. Birilerini sevemiyorsak kendimizi de sevemeyiz, kendimizi sevemiyorsak birilerini de sevmeyiz. Öncelikle kendimizi sevmeye çalışırsak kendimizi de başkalarını da sevemeyiz. Kendimizi severken birilerini de sevebiliyor muyuz? Önemli olan budur. İnsanın insanı sevmesi kedinin kediyi sevmesine benzemez. Sevdiğimiz canımızdan bir parçadır. Sevgi deneyi başkasında varolma deneyidir. Bu basit ve kendiliğinden bir deney değildir: yaşamın özünü açıklar. Sevdiğimizle ölür sevdiğimizle diriliriz. Kimileri için sevgi bir lüks sevgisizlik olağandır hatta gereklidir. İnsan kullanmayı göze aldığı insanı sevemez, sever gibi yapar.

Şimdi sevgisizlik zamanıdır. Sevgililer birbirlerini sevmek isteseler de sevmiyorlar. Sevgi özen istiyor. Kim uğraşacak! Sözde sevgililerin birbirlerine “aşkısı” “canısı” “bitanesi” gibi itici sözlerle seslenmeleri sevgisizlik belirtisidir. Çocuklar babalarını çıkarları için seviyorlar, onları birer yarar varlığı sayıyorlar. Küçük yaşlarında onur duydukları babaları ergenlikte sıradan biri olup çıkıyor. Yeğeniniz sizi sevmiyor, ara sıra özledim deyip gelmesi yasak savmaktan başka bir şey değil. Siz de onu eskisi gibi içiniz titreyerek sevmiyorsunuz. Gözünüzün içine bakan o güzel çocuktan iz kalmamış onda. Enişteniz sizi sevdiğini söyler, bir gün hiç ummadığınız biçimde sizi küle oturtabilir. Yanınızda çalışan adam sizi sever görünüyor değil mi? Bir gün yerinize geçtiğinde size nasıl kazık atacağının düşlerini kurarken bu kazık atma işinin ilk çalışmalarına başlamış olabilir. Şairlerimiz şiiri sevmiş olsalardı bu yazdıkları şeyin şiirden başka bir şey olduğunu bilirlerdi. Onlar halkın kendilerine olan ilgisizliğinin nedenlerini kendilerinde aramıyorlar, halkın sanat karşısındaki duyarsızlığına bağlıyorlar. “Felsefeci” felsefeden nefret ediyor. Bunu onun felsefe bilmeyişinden ve felsefe okumak konusundaki aşırı isteksizliğinden anlıyoruz. İki satırı yan yana getiremeyen edebiyat heveslisi eline geçirdiği yazım kılavuzuyla harikalar yaratıyor, bu arada dille ilgili kuramlar geliştiriyor, ancak yazdıklarını kimse görmek istemiyor. Şu ya da bu yoldan bilim adamı kimliği edinmiş kişiler bilim denince yüzlerini asıyorlar ve berbat bir dille yazmalarını bir tür meslek zorunluluğu olarak görüyorlar. Önemli olan doğruları ortaya koymaktır, değil mi efendim, bilim adamından edebiyat yapmasını bekleyemeyiz. Bu savunma insanı korkutuyor.

Bu toplumun insanları cinsel yönelimi sevgi sanıp evlilik kuyusuna balıklama düşüyorlar. Cinsellikle ilgili bilgileri de öngörüleri de yok. Kaba istekleri karşılamanın dışında bir bekledikleri de yok cinsellikten. Bedenlerini sevmiyorlar, başkasının bedenine de düşman gözüyle bakıyorlar, onu utanç nesnesi olarak görüyorlar. Cinsellik ayıplarla sakatlanıyor. Cinsellik bir süre bir gereksinimi karşılıyor, sonra sıkıcı olmaya başlıyor. Sizin hiç altı saat yedi saat seviştiğiniz oldu mu? Bu soruyu sorun ona, karnını tuta tuta gülecektir. Aman neler söylüyorsunuz beyefendi, o kadar vaktim olsa geçen yıl başladığım hırkayı örüp bitireceğim. “Sevişmek bir dakika…” Hep aynı şeyleri yapmak, isteksizce ya da yalandan sevgi gösterisinde bulunmak bir süre sonra iyiden iyiye anlamsız kaçıyor. Ayrılık kapıyı çalmıştır. O küçücük zavallı yavruyu sabahın köründe uyandırıyorsunuz: hadi kızım kalk, bugün baban seni alacak. Çocuk bir muhallebicide bir türlü sevemediği ve sevemeyeceği bir babanın hadi çabuk ye diyen bakışları altında muhallebisini bitirmeye çalışıyor. Kişinin sütten ağzı yandı bundan böyle yoğurdu üfleyerek yer diyorsunuz ama hiç de öyle değil. Bu olmadı öbürünü deneyelim. “Ben senden çok şey istiyor değilim Recai, ele güne karşı gidip belediyecinin defterine birer imza atalım, ondan sonra biz gene eskisi gibi…”

Dostunuz sizi sevmiyor sever görünüyor. Belli ki derinden derine bir hesabı var. Hısım akraba da sevmiyor sizi, çünkü onlar gibi yapmıyorsunuz, gündelik yaşamıyorsunuz. Partisinin başkanına dil uzattınız diye demokrasiye gönül vermiş doktorunuz sizden nefret ediyor ama sizi sever sayar görünüyor. Sevgisizlerin sevgisizlerle dansı böylece sürüp gidiyor. Bir şeyler olmak ve bir şeylere sahip olmak adına yaşıyorlar. Saman tadındaki bu verimsiz ve sıkıntılı yaşam bir gün bitiyor. Ölenlerin yerine yenileri geliyor. Pek bir şey değişmiyor. Yeni gelenlerin de sevgiyle bir alışverişi yok. Sevginin sahtesiyle yetinmek insana sıkıntı ve acı veriyor. Kimse kimseyi sevmiyor. Bununla birlikte herkes birbirini sever görünüyor.

645050cookie-checkSevmeyi bilmek

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.