Skandallık bir ev sahipliği!

İlk defa Almanya ve Kuzey Kıbrıs arasında bir takım ilişkilerin kurulmasına aracı olduğuna pişman oldum dersem yalan olmaz. Son olarak Almanya’nın şirin bir köşesinden gelen bir heyetimiz evsahipliğini üstlenen özel bir kurumun bu işle yetkilendirdiği sorumlularının bence “sorumsuz” tavırları sayesinde Almanya’da çok sayıda rapor yazılıp, tartışılmasına neden oldu. Sanırım bu özel kurum ile benim de seve, seve aracı olarak başlattığımız işbirliği bu “evsahipliği” nedeniyle belki de sona erdi.

Bir Salı Günü adaya gelmesi gereken heyetimizin başındaki okul müdürü ile yola çıkmalarından yirmidört saat önce Wiesbaden’de buluştuğumda ellerinde onlara yollanmış ne bir program ne de bir bilgi vardı. Hatta ev sahibi konumundaki özel kurumdan ses seda çıkmadığından Alman Heyeti’ni yollayan Belediye Başkanı bu özel kurumun olduğu Kuzey Kıbrıs’ın şirin kentinde bir otelde 22 kişi için yer ayırtmış ve o kentin Belediyesi’nden de bir otobüs istemişti. Heyet yola çıkmadan bir ay önce otelde yerleri ayrılmış ve belediyenin otobüsü de ayarlanmıştı. Ev sahibi kurumdan ses çıkmadığı için de alternatif bir program düşünülmüştü. KKTC Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dış İşleri Bakanı ve Turizm Bakanı ziyaretleri için girişimleri Almanya’dan yapmış ve bir akşam da ev sahibi belediyenin Başkanı ile akşam yemeği yiyeceğimizi kararlaştırmıştık. Gelen heyet turizm alanında eğitim gördüğü için istekleri üzerine Kaya Artemis Oteli ile de bir ziyaret ve inceleme olanağı üzerine anlaşılmıştı.

Ancak heyetin yola çıkması gereken bir Salı Günü öncesi ev sahibi kurumdan bir program heyetin başındaki okul müdürüne Pazartesi Günü yollanmış. O da akşam eve gittiğinde EMail’i okluyabilmişti. Hemen durum değerlendirmesi yaptık. Bu durumda hem ev sahibi kurumun hem de bizim alternatif programı karşılıklı uyuşturup uygulamaya karar verdik. Hata etmişiz. Çünkü bu ev sahibi kurumda programı hazırlayan “kafa yapısı” demokratik olmadığından yaşananlar üzücüydü. Sanki söz konusu olan bir “İncil’miş” gibi ele alınan ev sahibi kurum programı yüzünden neler oldu!

Biz saf, saf “misafir el üstünde taşınır ve isteklerine saygı gösterir” diye düşünürken meğerse bu konuda yanılmışız! KKTC Turizmi’ne katkı amacıyla tuttuğumuz otelde kalalım ve anlaşmamıza saygı gösterelim diye düşünürken bizim heyet hakkında ilk anti-demokratik karar verildi. Zorla ev sahibi kurumun tesisinde kalması kararlaştırıldı hem de giyabında!

Ardından biz yine “madem biz dostumuz belediyeden bir ay önce otobüs istedik. Öyle kalsın ve belediyenin otobüsünü kullanalım.” kararı verip heyeti uçağa bindirdik.

Heyetimiz havada uçarken bize maalesef benim aracılığımla ev sahibliği yapmayı üstlenen özel kurumun “süper programcısı” da üstelik onu arayıp telefonla bu kararımızı bildirdikten sonra gündeme gelenler Almanya’da yaşamakta olanlar için en “anti-demokratik” uygulamalardan farksızdı.

Bize sorulmadan ve yanımızda otele ödenecek parayı da getirmemize rağmen bizim heyetin otelde değil ev sahibi kurumun tesislerinde kalmasına gıyabımızda karar verilmiş. Bu hem bize hem otelin sahibine saygısızlık hem de KKTC Turizmi aleyhine de bir tavır. Otelin sahibi 22 Alman konuğun geleceğini ve onların turizm öğrencisi olduklarını duyduğunda çok sevinmiş ve altı gece için hem de bayram misafirlerinin çok olduğu bir dönemde oldukça uygun bir fiyattan Almanlar için hazırlanmıştı. Evsahibi özel kurumun bizim heyet için yapmış olduğu programa kağıt üzerinde uymadığı için “kışla mantığı” ile ilk ceza otele kesilmiş oldu. Altınkaya Otel’den ne kadar özür dilesek azdır!

Ardından henüz yola çıkmadığım için Almanya’da bence demokrasi adına en üzücü haberi aldık. “Belediye bize otobüs vermekten vazgeçmişti!” Çünkü bu özel kurumdan birileri belediyeyi aramış ve bize anlatıldığına göre “otobüsün verilmesini engellemişlerdi”. Almanya’da hiç bir belediye başkanı kendisine emanet edilen bir heyeti heyet havaalanına inmeden bir kaç saat önce “bırakmaz”. Kuzey Kıbrıs’ta ama bizim “emanet” sorulmadan “köy ağaları arasında el değiştiren pamuk toplayıcıları” gibi “sahip” değiştirdi. Bu da bize Kuzey Kıbrıs’ta yeni bir ders oldu.

Biz hemen İstanbul’a inen heyetimizin başındaki okul müdürüne son durumu bildirdik. Ve o an ben henüz Ercan’da olamadığımdan “kendisine bu durumda gezinin sabote olmaması için orada bekleyen otobüse binip, götürüldükleri tesiste kalmalarını” bildirdik. Ama hemen belirteyim, eğer heyet geldiğinde orada olsaydım, heyete benim son dakikada olsa ayarlayacağım otobüsü sunacak ve onları tuttuğumuz otele götürecektim. Çok pişmanım bunu yapamadığım ve adaya geç geldiğim için. Çünkü bu olsaydı hiç değilse diğer yaşananlar yaşanmazdı!

Ve asıl skandal bu şekilde başladı.

Ev sahibi kurumun “program program” dediği ve genel olarak çok basit mekan ziyaretlerinden oluşan ve her an değiştirilmeye müsait program bize “bu değişemez” diye dayatılmaya başlandı. KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın bize sunduğu ziyaret olanağını programda olmasa da zar zor kabul ettirip, gerçekleştirebildik. Cumhurbaşkanlığı Sarayı bahçesinde konuk öğrenciler kendilerine sunulan televizyona çıkma önerisini çoşkuyla kabul edip ev sahiplerine bildirdiler. Bir de Lokmacı Kapısı’ndan güneye geçip, dönmek istediklerini. Bu gayet masum talepler heyetin başındaki ev sahibi kurum temsilcisi tarafından sürekli “inceleyip, karar vereceğiz” tarzı sanki “Kuzey Kore’de delegasyon gezdiren bir parti komiseri” edasıyla cevaplandırılmaktaydı. Aynı gün sonraki günler yoğun olacakları için heyetimize inceleme olanağı sunan Kaya Artemis’e gidemedik. Çünkü programa uymuyordu. Nasıl bir program ise turizm öğrencileri için “olmazsa olmaz” diye açıklayacağımız otel ziyaret ve incelemeleri programda yoktu. Neyse Kaya Artemi
s’teki dostlarımız sağ olsunlar bize bu sefer başka bir gün önerdiler. Ama bizim ev sahipleri buna da uymayıp kendi keyiflerine uyan bir gün de bizim heyeti Kaya Artemis’e götürdüler. Kaya Artemis “konuğa verilmesi gereken değer ve duyulması gereken saygıya sahip olduğundan” bu sorun yaratmadı.

Öğrenciler ev sahibi özel kurumun programında olmasa da KKTC Cumhurbaşkanı ile bir saat görüşebilmiş olmaktan o derece etkilendilerki daha sonra çıktıkları televizyon programında “biz Merkel’i hiç göremeyiz, Sayın Cumhurbaşkanı ile konuşabilmek bizi çok onurlandırdı ve mutlu olduk” diye konuştular.

Heyetin adada olduğu ilk gün Genç TV 30 Ekim akşamı için program hazırladı. Ev sahibi özel kurumun programcısına bunu bildirdiğimde aldığım cevap “bir ınceleyelim, kararımızı bildiririz” olduğunda ben de bu “Kuzey Kore” tarzı tavırlara ömrüm boyunca tavır aldığım için ona gerekeni söyleyip telefonu kapatmak zorunda kaldım. Heyetin başındaki öğretmenlerle durum değerlendirmesi yaptık. Öğrencilerin keyfi kaçmasın diyerek gerekenleri gezinin bitinde yapma kararı verdik. O akşam heyetimizn başındaki iki yetişkin ile pazarlık masasında oturan özel kurumun rektör yardımcısı ve “süper programcısı” misafirlerinin “Genç TV yayınına katılmalarını” ve “Lokmacı Kapısı’ndan kendi sorumluluklarında girip çıkmalarını” kabul etmişler. “Sağ olsunlar! Allah ne muradaları varsa versin!” Acıdılar her halde! Ama bir şart koştular: “Program artık hiç değişmeyecekti”. Bu bana bildirildiğinde “Ya sabır! Bu şahıslar kendilerini Kuzey Kıbrıs’ta mı yoksa Kuzey Kore’de mi sanıyorlar?” diye sormadan edemedim.

Ancak bir gün sonra KKTC’nın Turizm Bakanı beni telefonla arayıp 30 Ekim günü için heyeti saat 14.15’te bakanlığa davet etti. Eyvah! Durum karıştı. 29 Ekim akşamı heyetin başındaki Alman Okul Müdürü ev sahiplerine bu talebi ilettiğinde asıl “skandallık cevap” geldi. Bu talep red edildi. Öğretmenlerimize, KKTC’de üç önemli şahsiyetin olduğu ve bunların Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dış İşleri Bakanı olduğu açıklandı.

30 Ekim 2009 Günü KKTC Turizm, Çevre ve Kültür Bakanı 20 Alman öğrenci beklerken sadece iki Alman öğretmen onu ziyaret edebiliyorlardı. “20 öğrenci o sırada ne yapıyordu ?” biliyor musunuz? O “hiç değişemeyen program gereği” Selimiye Cami’ini ziyaret etmekteydiler. Ülkenin Turizm’den sorumlu ve aynı zamanda kendi kentlerinin KKTC dostu Belediye Başkanı ile iyi ilişkilere sahip bakanı Sayın Ersan Saner’i görmelerine izin yoktu öğrencilerin. Üstelik Turizm Bakanlığı’nca desteklenen ve yemeklerin finanse edildiği bir programda bakan da “Kuzey Kore mantığına” kurban edilmişti.

Sayın Ersan Saner her zaman olduğu gibi yürekten konukseverdi. İki Alman öğretmeni ertesi akşam buluşup yemek yemeğe davet ettiğinde öğretmenler “kibarca” “hayır” demek zorunda kaldılar çünkü “bu onlara dayatılan programa uymuyordu!” Evet yanlış okumuyorsunuz! Almanya’da düşünülemeyecek de olsa Kuzey Kıbrıs’ta böyle oldu. Turizm öğrencileri bakanı ziyaret edemedi ve turizm okulu öğretmenleri bakanla yemek yiyemedi. Bu da ev sahibi kurumun KKTC Turizmi’ne büyük bir katkısı oldu!

Ardından öğrenciler kendi sorumluluklarında güneye geçtiler. Bu kısa ziyarette yanlarında sadece ben vardım. Ev sahibi kurum bu ziyaretten tamamen uzak durarak konukların “kafasında sorular oluşturdu”.

Ama asıl sorun ondan sonra başladı. 30 Ekim akşamı saat 19.50’de Genç TV’ye çıkması planlanan Alman Heyeti ev sahibi kurumun otobüsü ile saat 18.30 civarında Genç TV’ye getirildi. Üstelik de “saat 21.00’de otobüse dönecek. Programı bitirip gelin, yoksa otobüs bekleyemez” “emri” verilerek. Sağolsun Ertan Birinci duruma el koydu. Hem yedek otobüs ayarladı. “Ne olur ne olmaz” diye düşünerek. Hem de Alman Heyeti hemen Merit Lefkoşa oteline götürdü. Orada İnci Hanım bizim Alman Heyeti’ni “ihya etti”. Heyeti hem mükemmel ağarladı hem de oteli “casino da” dahil olmak üzere en ufak detayına kadar gezdirip, anlattı. Bu sayede bizim turizm oteli öğrencileri “programda olmasa da” kendilerini en çok ilgilendiren otellerden en önemli ikisini görme olanağı buldular.

Genç TV’deki yayın harikaydı. Tam bir KKTC reklamı oldu. Almanca ve Türkçe olan bu yayını Almanya’da CD’ler halinde çoğaltıp dağıtacak Alman Okul. Öğrenciler çok güzel konuştular. Ama burada da yayın en iyi zamanında bitirilmek zorundaydı. Alman öğretmenler sorun çıkmasın istiyordu. Çünkü ev sahibi özel kurumun otobüsü “ille de” 21.00’de yola çıkmak zorundaydı.

Ben daha sonra iki gün heyeti görmedim. Çünkü sinirimin daha fazla bozulmasına tahammülüm kalmamıştı. 1 Kasım Pazar Günü öğretmenlerle buluşmamızı “Kuzey Kore Programı ve Parti Komiseri’ne” uymaz diye Almanya’ya erteledik.

İşin acısı daha bitmedi olanlar.

Gelen Alman okulu ev sahibi kurumun bulunduğu kent ile işbirliği anlaşması olan bir Alman Kenti olmasına rağmen Belediye Başkanı’nı görüp Alman Belediye Başkanı’nın selamını iletemediler. Belediye Başkanı ile yenecek akşam yemeği gerçekleşmedi. Belediye Başkanı bu talebini duyurduğu halde ve Alman Heyeti de bu beklenti içinde olmasına rağmen olmadı!

Son olarak Alman Heyeti’nin başındaki müdürden 2 Kasım sabahı uçmalarından önce şu sms’i aldım “Günaydın! Sizinle buluşmak isterdik. Maalesef şans yok! Lütfen …Belediye Başkanı’na selamımızı iletin. …” İnanın bu tarz bir sms’i Kuzey Kore’de okusam şaşırmazdım. Ama KKTC’de okudum.

Bizim heyetimize bu yazdıklarımı yaşatan ve bu konuda sorumlu olanlara önerim, Mustafa Sarıgül’ün Şişli Belediyesi’nde, Şükrü Genç’in Sarıyer Belediyesi’nde ya da Çoşkun Ünal’ın Kızılcahamam Belediyesi’nde Almanların ya da konukların nasıl ağarlandığını ve konuk isteklerine saygının ne anlama geldiğini öğrenebilirler!

Eminim söz konusu ev sahibi kurumun en başındakilerin bu olanlardan haberi olmamıştır. Ama maalesef yaşananlar yaşandı. Ben kendi payıma “bir daha asla” diyorum bu kuruma yönelik olarak!

1617330cookie-checkSkandallık bir ev sahipliği!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.