‘Son 15 yılda bilinçte sıçradık’

İbrişim,  68 kuşağından… Sol göğsündeki et parçasını hiç karartmamış. Türkiye’de kültür ve bilim cephesinde adını duyurduğu uğraşısını 1986’dan bu yana dünyanın bir ucunda, Avustralya’da sürdürüyor…


Çok kültürlülüğe sahip çıkan, demokrat radyo SBS’nin Türkçe Bölümü Sorumlusu  olan İbrişim ile Türkiye’den giden umut yolcularını ve Avustralyayı konuştuk. Hem de enine boyuna…


– Öncelikle SBS’in önemini anlatır mısınız?
– 1970’lerin ilk yarısında İşçi Partisi iktidara gelmesiyle yeni bir dönem başladı. Öncelikle devletin “Beyaz Avustralya” politikası terkedildi… Çok kültürlülüğe katkıda bulunması amacıyla 1975’te SBS kuruldu. O dönemde yayın yapılan ilk 15 dil arasında Türkçe de bulunuyordu. Şu anda 4 ayrı istasyondan tamamen profesyonel olarak yayın yaşamını sürdüren SBS tam 68 dilde yayın yapmaktadır. Türkçe Bölümü’nde 6 çalışan bulunuyor… SBS süreç içinde, Avustralya nüfusunun çok önemli bir bölümünü oluşturan göçmenler açısından herşeyi haline geldi… Yayın politikası içinde ırkçılığa karşı olmak ve çok kültürlülük içinde göçmenlerin ülkeye entegrasyonunun sağlanması yer alıyor. SBS hem ülke içi hem de dünyadan olup bitenleri bilgilendirici ve eğlendirici programlarıyla dinleyenlerine sunuyor… Şu an Türkçe programı her gün 1 saat yapılıyor ve 1995-96 arasında Türkçe’nin en çok dinlenen yayın olduğu saptanmıştı. Son günlerde uydu aracılığıyla başka radyoların devreye girmesiyle bu sıra üçüncülüğe düştü…


– Avustralya’daki çok renklilikten sözeder misin?
– Avustralya’nın yerlileri Aborijinililer… İngilizler’in adaya gelmesiyle çok acı olaylar yaşanır. İngiliz askerleri, aileleri ile mahkumlar ilk gelenlerdir. bilgilendirici ve eğlendirici programlarında yerliler hem katledilir, hem de yerlilerin bağışıklık sistemlerinin alışık olmadığı yaşam biçimlerine zorlanır…


Milyonlarla ifade edilen Aborijiniler sayısı günümüzde 200 bine kadar düştü… Beyazların yerleşimi süreç içinde adanın tamamına yayılır. Özellikle Victoria’da 1856’da altının bulunmasıyla Çin ve İngiltere’den göç akını başlar…


1800’lerin sonlarına doğru Kolombiya’dan ve esas olarak Almanya’dan göçü görüyoruz. O yıllarda Çinli altın arayıcıları ve Almanlar’a karşı bir ırkçılık hareketinin başlıyor…


Esas göç hareketi 2’nci Dünya Savaşı sonrasında 1950’li yıllarda yahudi, İtalyanlar ve iç savaşla birlikte Yunanistan’dan gelenlerle çok renkli bir göçmen toplumu oluştuğu görülüyor.


Uzakdoğuda’ki çalkantıdan da göç alıyor. Vietnam Savaşı ve Latin Amerika’daki darbeler sonrasında sığınmacı akımları yaşanıyor…


– Neden dünyanın bir ucu olan Avustralya?
– Göçmenlerin bazıları zorunluluktan, bazıları maceradan, bazıları da yeni bir yaşam kurmak için geliyorlar…


– Türklerin ilk gelişi ne zaman başlıyor?
– 1950’lerde Kıbrıslı Türkler göç ediyor. 1968’lerde Türkiye’nin kırsal kesiminden Almanya’ya göç etmek isteyen fakat reddedilenler Avustralya’da şanslarını deniyor… O yıllarda Avustralya’nın iş gücüne ihtiyacı olduğu için göçmen adaylarının yol paralarını hükümet karşılıyor, hatta özel uçakla getiriliyor ve iş güvencesi vaadediyor. Hatta fabrikalar, işçi getirenlere dekomisyon veriyor… 1972-3’te bütün ülkelerden işçi alımını durduruyor. 70’lerin sonunda da profesyonel vasıflı işçilere kapı aralıyor… Türkiye’den eğitimli işgücünün göçü de böyle başlıyor. Bu arada aile birleştirme göçleri de sürüyor tabii. Günümüzde Avustralya’ya göç olayı yok… Türkiye’den yaklaşık 60 bin göçmen bulunduğu, bunlar yarı yarıya Sidney ve Melbourne’da yaşıyorlar… Diğer şehirlerde de yaklaşık 5 bine yakın Türkiye’den gelen göçmen olduğu söylenebilir…


– Türkiye’den gelen göçmenlerin sosyal yapıları nasıl?
– İlk gelenler vasıfsız işçi olduğu için çoğu hep fabrikalarda çalışmış… Onların dışında uzun süre kendi işini kuranlardan pek söz edilemiyor… Meslek sahibi olarak gelen var. Onlar arasında bilgisayarcılar ve mühendisler bulunuyor. Sonra kendi işini kuran işadamları, dönerciler var. Artık toplum üçüncü kuşağa doğru gitmeye başladı.


– Kuşakların sorunları nasıl?
– İlk kuşak, para biriktirip bir kaç yıl sonra ülkesinde daha iyi ekonomik şartlarda yaşamayı amaçladı ama diğer ülkelerdeki gibi bu böyle olmadı. Çocuklar doğunca yaşadıkları yerlerde kök salmaya başladılar. Geri dönmek isteyenler oldu tabii. Türkiye’ye gittiklerinde bıraktıkları ülkeyi bulamadılar, farklı bir gelişme yaşanmış olduğunu gördüler. Bunun yanısıra uyum sorunu nedeniyle tekrar dönüşler yaşandı. Bugün artık birinci kuşak emekli çağına geldi. Zaten emekli olmadan önce de Avustralya’da tazminat alarak işten ayrılmak istismar edilecek düzeyde kullanıldı. Her toplumda olduğu gibi Türk toplumunda da bu istismarlar gözlendi.


Birinci kuşak artık ayrılıyor ve çoğu Türkiye’ye daha sık gidip gelmeye başladı. İlginç olan göçmenliğin ilk 10 yılnda Türkiye’ye ziyaret amaçlı da gidiş gelişler yapılamamış… Gelenlerin eğitim düzeylerinin çok düşük olması ve çalışmaya ağırlık verildiği için dil konusu ihmal edilmiş… Zaten hükümette tercümanlık hizmetlerini kolayca sununca dile ihtiyaç bile hissetmemişler… Spor kulüplerini, siyasi sosyal derneklerini kurdukları görülüyor.


İkinci kuşak ve üçüncü kuşağa geçişte Türkçe daha iyi konuşuluyor. Avustralya’ya çok küçük yaşta gelmiş ya da Avustralya’da doğmuş olmalarına rağmen bu sonraki kuşağın Türkçesi çok daha iyi ve düzgün olduğunu söylemeliyim… Çünkü ilk gelenler iki vadiyalı çalışıp para kazanmayı amaçlamış. Çocukları ihmal etmişler… Daha sonra devletin de yardımıyla cumartesi okulları açılmış, eğitimde dil ve kültür dersleri konulmuş…


Avustralya’ya gelenler diğer ülkelerin tersine misafir işçi değil de göçmen işçi olarak kabul edilmesi farklı bir gelişim çizgisi yaratıyor. Özellikle 1975’te çok kültürlülüğü savunan sosyal reformlar bugün bile çok ileri düzeyde sayılıyor. Son derece insancıl ve kapsamlı yapıldığı için göçmenler Avrupa’dakilerden çok şanslıydı. Bir defa asla bir ırkçılık göremezsiniz… Üstelik ırkçılığa karşı her türlü caydırıcı önlemde alınmış… Avustralya’ya gidenler çok mutlu oldular. O yıllarda bankalar hemen hesap açıyor ve para çekmeye gidildiğinde de hüviyet falan sorulmuyormuş…


Bugün gelindiği noktada SBS’in de katkılarıyla toplumun olumlu anlamda gelişmesinin katlandığını söyleyebiliriz… Uyuşturucu bağımlılığı gibi toplumdaki istenmeyen kötü alışkanlıkların oranının giderek düştüğü söylenebilir. Ben açıkcası Avustralya’daki Türk toplumunun son 15 yıl içinde bilinç olarak çok büyük bir sıçrama gösterdiğini düşünüyorum. Bizler kamu görevi yapıyoruz. Devletin etnik topluma böyle bir hizmet vermesi son derece kendi yararına oldu… İyi bir vatandaş, sorunu giderek azalan vatandaştır…


– Avustralyalılar’ın sorunları neler?
– Dünya’da uygulanan neo-liberal politikalar Avustralya’ya geç de olsa geldi. Kamu harcamalarında kötüleşmeler yaşanıyor. 10 yıl önce sağlıkta sıra beklenmezdi, şimdi aylarca sıra bekleyebiliyorsunuz… Eğitimde de benzer sorunlar yaşanıyor… Bunun dışında Avustralyalılar henüz hayatlarından şikayetçi değiller. Hâlâ satın alma güçleri iyi… Tabii diğer ülkelerde olduğu gibi kilo ve uyuşturucu sorunu var. Bunun dışında Avustralya kırsal kesimdeki gençlerde intiharda ilk sırada. Bunun nedeni araştırılıyor. Şu anda yaşanan korku, terör… Özellikle Sidney ve Melbourne’daki merkezi yerlerde terör korkusu kamuoyunda var…


– Avustralya Irak’a asker göndermişti. Savaş karşıtlığı nasıl?
– Esasında Irak’a asker göndermeden önce Tempa denilen bir olay yaşandı. İktidarın sığınmacılara karşı çok sert önlem almaya başladığı dönemde Başbakan John Howard’ın kredisi yüksekti. Bu dönemde Irak’a asker gönderilince de toplumdan sert tepkiler gelmedi… Savaş karşıtları var. İktidar partileri ve muhalefetteki İşçi Partisi arasında Irak’a karşı bir uyum var. Irak’a karşı asker gönderilmesine destekte bir azalma var ama bu konuda güçlü bir muhalefetten söz edemeyiz…


– Avustralya İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi. İngiltere Kraliçesi’ne bağlılık ne konumda?
– İngiltere Kraliyetine sbağlılığın her geçen gün azaldığından söz edebiliriz… Geçen yıllarda Avustralya’da cumhuriyete geçme konusunda referandum yapıldı. Çok az farkla anayasal monarşi yanlıları kazandı. Sınırda kaybedildi. Özellikle yaşlı Avustralyalılar için bir bağlılıktan söz edilse de Avustralya’yı İngiltere fazlaca ilgilendirmiyor…
Avustralya’da “Ben ataistim” diyenlerin oranı yüzde 17, “Ben hiç bir dine bağlı değilim” diyenlerin oranı da yüzde 25… Böylesi bir olay var. Şu an Irak Savaşına karşı olmak gündeme geldiğinde diğer ülkelerden farklı olarak belirli kiliselerin de muhalif gruplarla beraber hareket ettiğini görüyoruz… Buna en güzel örnek hükümetin çalışma yasasına getirmek istediği kısıtlamalara karşı kiliseler sendikalarla birlikte hareket ettiler… Avustralya’nın böyle ilginç bir yapısı var. Öngörülerde bulunurken dikkat etmek gerekir…


– Gelibolu’daki yol yapımı Gelibolu’dan çok Avustralya’da konuşuldu. Bu konuyu değerlendirir misiniz?
– Anzak olayı İngiltere’nin güdümünde kiralık askerler gibi… Çok genç yaşta savaşa giden askerler ulus olma bilinciyle gitmişler. Gelibolu’da savaşanlar son anlarına kadar Türklere karşı hiç bir şekilde düşmanlık beslemediler… Bundan 20-25 yıl önce Anzak Yürüyüşleri başlıyor. Toplumun geniş kesimlerince savaş sorgulansa da Gelibolu’nun nezdinde savaşın kutsandığı rahatsızlığı da var… Bugünlerde gençlerde Türkiye ilgisi çok yoğun. Şafak ayinlerine katılmak yükselen bir değer olmaya başladı… Atatürk’ün Anzak askerleri için sözü de çok çarpıcı. Türkiye’ye karşı düşmanlığın olmamasına bu sözün de katkıda bulunduğunu sanıyorum.


Sorunuza gelince, Avustralya’nın ulus olmasındaki önemli kilometre taşı Gelibolu Savaşı ve savaşta ölenlerin mezarları önemseniyor tabi. Yol yapımı da bu bağlamda irdelendi. Özellikle muhafazakar yazarlarca gündemde tutulmaya çalışıldı ama toplumdan yol yapımına karşı pek tepki toplanılamadı. Çanakkale Valisi’nin Avustralya’yı ziyareti ve çeşitli garantiler vermesi de yetkilileri yatıştırdı.


_______________________
[email protected]


 


DİĞER AYAKÜSTÜ SOHBETLER:


– Piref. H. Ökkeş ile ‘dörtköşe’ sohbet…


– Sorgun Ormanı’nı kurtaralım


– Devrim Bize Yakışırdı!


– G-8 protestosundan gözlemler…


-Başkaların hayalleri…


– Hurafeler gölgesinde Gelibolu…


Çokuluslu tekellere karşı ‘Adil Ticaret’


– Kuzey çikolata, Güney ekmek derdinde


– Fokları, katliamdan kurtaralım!


– Nükleer denemelerin faturası: Doğal felaketler


-Türkiye’de de nükleer silah istemiyoruz!


– Faşizm neden Almanya’da kök saldı?


– Demirel davasında tekelci medya da suçludur

729710cookie-check‘Son 15 yılda bilinçte sıçradık’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.