İstiklal Caddesi üzerinde kitabın gölgesini aradım

İstiklal caddesi bir çok konudan şanslıdır, çünkü Türkiye’nin sahip olduğu aydınların ve yazarların büyük bir kesimi, günün bir bölümünü de olsa burada geçirir. Yazarın olduğu yerde kitap satılır diye düşünülür ama yanılgıyı peşin peşin görürsünüz, çünkü cadde üzerinde olan kitapevi sayısı gün geçtikçe azalmakta, yerini global firmalara bırakan camekanlara dönüşmüştür. Çünkü okunan kitapların çok az bir kesimi burada satılır.

Sıkıştırılmış binaların arasına kurulmuş bir çarşı içinde, sahaflar kendilerine yer edinmişlerdir. Onlarda, bu sırlarda kitaptan çok eski plaklar satmaktalar. Çünkü yakın zaman dilimi içinde gösterime giren bir filmde kullanılan taş plak, birden popüler olmuş, çizik taş plaklar bile yok satar konuma gelmiştir.

Yazarı bol olurda, yazar olma heveslisi bol olmaz mı? Yazar ile sohbet ederek yazar olacağını düşünenler, yazarları bir güzel meyhanede ağırlar. Tanışmak ve bir iki laf etmek bile aday için önemlidir. Onlar olmasaydı yazarların bir bölümü bu cadde üzerinde belki hiç görülmezlerdi.

Cadde üzerine elinde kitap olan var mı diyerek sağı solu gözlerim ile tarayarak dolaşıyorum. İnsan seli içinde tek tük de olsa kitap elinde olana rastlıyorum, bir heyecan ile yanlarına yaklaşıyorum ama onlarında turist olduğunu ve ellerinde ise İstanbul’u tanıtan kitapçıklar olduğunu görüyorum. Bu yazıya konu olacak sohbet hayalimde birden ortadan kalkıyor.

Kitapevleri, zaman içinde asıl işleri olan kitap satımı yerine kahve satar konuma dönüşmüşler. Kitapevinde kahve içmek belki daha çekici oluyor! O yüzden kahve içme molasını cafe kitapevlerinde verin derim. En azından raflardan size el sallayan bir kitap olur, ama dışarının çekiciliği bu el sallamayı bile görünmez kılar.

Kitap okuyana rastlamıyorum ama elindeki küçük aygıtın ekranından bir şey okuyanlara sık sık rastladım. Sms okumak daha çekici geliyor olsa gerek, okuyanların yüzü genelde gülüyor! Kitap yerine sms oku dönemi çoktan başlamış, hatta sonlanıyor bile… Ucuz konuşma dönemi bu sms okumayı da hepten silecek gibi, çünkü kulaklardan eksilmeyen cep telefonları eşliğinde grup halinde dolaşan gençleri görüyorum. Gençler grup halinde dolaşıyorlar ama her biri telefon ile sohbet halinde. Yan yana olmalarına rağmen birbiri ile telefon ile konuştuğunu düşünür uzaktan bakan biri ama öyle değil, çünkü yanlarına kadar sokuldum kulak kabarttım. Her biri farklı konularda sohbet ediyorlardı. Görünmeyen arkadaşlarına caddeyi ve geçmişte yaşanmış ortak anılar anlatılıyorlardı!

İstiklal caddesinde en çok yolda yürüyen insan görürsünüz, arada köpek ve kedilerle de göz göze gelirsiniz ama onlar bu kalabalığa alışmış gibidirler. Kalabalık onlarsız düşünülemez. Kedi ve köpek kitap okumaz, o yüzden onlar ile ilgilenmedim.

Cadde boyunca kitap okuyan arıyorum, ayak üstü okuyamayacakları için cafe’lere bakıyorum. Cafelerde kitap okunacak yerler var ama yüksek seslerden dolayı okuyacak adam yok. Boşuna gözden geçirdiğimi cafelerin içine bakarken anladım ve arka sokaklara doğru yol aldım.

İstiklal caddesinin arka sokakları sinema sektörünün kalbidir. O kalp içinde de mutlaka okuyan vardır diye bakınıyorum. İşsizlerin oturduğu ve oyuncu pazarı olarak tanıtılan sokağa giriyorum. İşsiz oyucular birbiri ile sohbet ederken gördüm. Sohbetler arasında çalan telefonlar ve demlenen çayın buğusunu izledim. Bir iki tanıdığım oyuncunun yanına oturdum ve sohbete kitaplardan başlayayım dedim. Son dönemde çıkan bir kitaptan alıntı yaparak okuyup okumadığını gözünden tespit edeyim dedim, haberi bile yok masadakilerin. Hep bir ağızdan güldüler, dediler ki; ‘bizler senaryo okuruz, kitap okuyacak zamanımızı yok!’ tabi ellerine senaryo geçerse, hakkını verebilmek için hazırlık yaparlarmış. Senaryoda bir başka açıdan kitap diye düşünürsünüz, sonu gelmeyen dizilerin senaryoların sonu olmaz, ekranlardan kalktığı gün senaryoda biter! Tıpkı oyuncu yaşamı gibi, gündemden düştüğü an oyucu hayattan kopmuş gibidir, unutulamaya terk edilir. Kaç oyuncu yoksulluk içinde ölmedi ki?… Bu sokaklar kimleri gördü, kimleri ağırladı… Her birinin yaşamı roman! Roman okunmuyor, yaşanıyor…

Mutlaka cadde içinde kitap okuyan bulurum diyerek dolanıyorum, sahaflar bu konuda önemli bir duraktır diyerek tekrar sahaf arkadaşımın yanına varıyorum. O da kitapların isimlerini bilgisayara giriyor, bu sayede dükkanda hangi kitabın kaldığını biliyor olacak, bir de internet üzerinden satış için önemliymiş. Kitap adı, yazarın ismi, yayınevinin adı ve yayın tarihi dikkatlice kayıt altına alınıyor ve kitap üzerine basılan bir numara ile olması gereken rafa yerleştiriliyor. Kategorize etmek çok önemli, tıpkı yaşam gibi. Kitap okuyan ve okumayan derken bende kategorize ettiğimin farkına varıyorum ve artık kategorize edilecek bir durum kalmadığı için vazgeçtim.

İstiklal caddesi ‘Issız Adam’ların kol gezdiği bir cadde konumdadır. Kadın erkek arıyor, erkek kadın. Bazen de hemcinsini arayana rastladım. Yaşam içinde cinsellik üzerinde kim ne arıyorsa hepsini bu cadde üzerine görebilir. Her renkten, her ulustan insanların buluştuğu bir caddedir. Günde yaklaşık bir milyon insanın gezdiği cadde üzerinde, her kültürün ses rengini kulak kabarttığınızda rahatlıkla duyarsınız. Alman lokantasından, Rus lokantasına, Rum meyhanesinden, Ermeni lokaline, Kürdün yerinden çıkıp Laz’ın yerine uğrarsınız. Bir cadde üzerinde Türkiye’yi tanırsınız, dünyaya göz kırparsınız.

Apartmanların en üst katları teras cafeler olmuş, orta katlarında kültür merkezleri, fotoğraf kulüpleri, tiyatrolar… Her kata yayılan bir kahve kültürü, önceleri caddeleri kuşatmış, şimdi apartmanların her katını sarmış konumdalar. Ara sokaklar, caddeler kadar kalabalıklaşmış, arka paralel sokaklar geçmişe göre daha canlı konuma dönüşmüş durumdadır. Cadde üzerini uluslar arası firmaların mağazaları kuşatırken, arka sokaklarda hala bizden bir şeyler bulabiliyorsunuz. Tek bulunmayan şey ise, Türkiye aynasında olduğu gibi kitap! Kitap üreten yayınevleri teker bürolarını boşaltırken, caddeler ‘ıssız adam’lara teslim edilmiş konuma gelmiştir.

Issızlık kitap için söylenebilir, çünkü kitabın gölgesi bile cadde üzerinde değildir, camekanda bir resim konumuna dönüşmüştür. Hala ayakta durmaya çalışan birkaç kitapevinin camekanında kitap sesliğin içinde ıssızlığını yaşamaktadır, cadde ise bütün gürültüsü inde kulakları sağır edecek müzikler eşliğinde, caddeye düşen güneş ışınlarının altında yaşmaya ve değişmeye devam ediyor. İstiklal caddesini bir baştan başa katleden tramvay belirli saatler içinde yol almaya devam ediyor. Taksim meydanında hala heykel yerinde duruyor, polis koruması altında. İlk su paylaşım alanı olan sarnıç meydanda sessizce sergi salonuna dönüşmüş durumdadır. Eski binaların üzerine çıkılan modern görünümlü çirkin katlar caddeye gölge yapmaya devam ediyor.

Cadde üzerinde ne Tevfik Fikret’in gölgesi var, ne de Mimar Sinan’ın. Mimar Sinan’ın eseri duvar içinde kalmış, Tevfik Fikret’in mısraları kütüphanelerin nemli depolarında… Cadde üzerinde ne yazarın gölgesi var, ne de eserinin…


—————————
http://www.cemoezkan.de
http://cemoezkan.blogcu.com

1584790cookie-checkİstiklal Caddesi üzerinde kitabın gölgesini aradım

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.