Sayın Aydın Balekoğlu’na Teşekkürlerimle…
“Ben,İstanbul’da bir lisede öğretmenim.
Çalıştığım okul, çoğunluğu Anadolu’nun en ücra köylerinden gelip yerleşen (yerleşemeyen) insanların oturduğu bir çevrede. Etrafımız gecekondu mahalleleriyle kaplı. Gecekondu olmayan yerlerde de derme çatma binalar var..
BUNLARIN HEPSI GERÇEK:
Size, bu yıl okulda karşılaştığımız bazı acı gerçekleri sıralamak istiyorum:
Bu yıl lise birinci sınıfta okuma ve yazma bilmeyen bir öğrencimiz vardı.
Bir öğrencimiz okula “satir” getirmekten uzaklaştırma cezası aldı.
Okulun önünde çıkan bir kavgada bir öğrencimin boynu döner bıçağı ile kesildi; 28 dikiş atıldı.(bıçak şah damarına gelmediği için şanslıydı.)
Bu çevrede kimse kışın akşam beşten sonra sokağa çıkmaya cesaret edemiyor.
Hamile müdür yardımcımız, bir öğrencisi tarafından karnı tekmelenmekle tehdit edildi.
Elini kolunu sallaya sallaya okul bahçesine giren bir adam, kendisini dışarı çıkarmaya çalışan nöbetçi bayan öğretmeni bıçakla tehdit etti.
Derste yaramazlık yaptığı için öğretmeni tarafından cezalandırılan bir öğrenci, aşiret mensubu ailesiyle birlikte okulu bastı.
Bir öğretmen, zayıf not verdiği öğretmeninden tehdit telefonu aldı.
Öğrencilerimizin yarıdan çoğu sigara içiyor.
Her dört öğrencimizden biri hap kullanıyor.
Polis, okul dışında hap satanlarla, okul içinde hap kullananları bilmesine karşın bir şey yapamıyor.
Ensest ilişki mağduru kızlarımız var…
Öğrenci olan oğlu tarafından dövüldüğü için okuldan yardım isteyen babalar var.
Koridorda birbirine çarpan iki kızın kavgası okul önünde aile kavgasına dönüştü.
Telefon kontürü karşılığında minibüs şoförlerinin cinsel tacizini kabul eden kız öğrencilerimiz var.
Bir erkek öğrencimiz, bir kızın kendisine cinsel tacizde bulunduğunu bildirerek şikayetçi oldu.
Kızının saçları boyalı olduğu için okula çağrılan anne, kızını okula koca bulması için gönderdiğini söyledi.
Öğrenci velilerinin yarısı kayıttan sonra bir daha okula uğramıyor.
Ekonomik nedenlerle, iki- üç odalı dairede üç dört aile çocuklarıyla birlikte oturuyor.
Her ay, öğretmenler aramızda para toplayarak yoksul bir öğrencimize bot, palto,kalem, defter alıyoruz.
Cuma günü okulun kapanış töreninde baygınlık geçiren bir öğrencinin iki gündür aç olduğunu tespit ettik.
Bir çok öğrencimizin ailesinin yaşam öyküsünde kan davası, intihar, boşanma, dayak, kaçma, kaçırılma, hapis gibi olaylar var.
Üç gündür eve gitmeyen kızını okuldan sormak bir babanın aklına ancak üç gün sonra gelebildi. Kızın üç gün önce biriyle kaçtığı anlaşıldı.
Anne-babaları boşandığı için akrabalarının yanında kalan çok sayıda öğrencimiz var.
Müdür tarafından cezalandırılan bir öğrenci mahalledeki arkadaşlarını toplayarak Müdürün odasını bastı, onu ölümle tehdit etti.
Aileler, veli toplantılarına hemen dönmek üzere ocaktaki yemeklerinin altını söndürmeden geliyorlar.Kimisi de,ceketlerini omuzlarına atarak,terlik veya topuklarına basılmış ayakkabılarla geliyorlar.
Veli toplantılarında, ailelerin büyük bir çoğu öğretmene nasıl hitap edileceğini bilmiyor.Öğretmene “arkadaşım”,”güzelim”, “koçum”, “hanım kızım”,” ablası” ve”sen!” diye hitap eden veliler var.
Okula, sarıkla, cüppeyle,şalvarla, tesbihle gelen erkek veliler sadece erkek öğretmenlerle görüşüyor, kadın öğretmenlerle karşılaşmak istemiyorlar.
1000 öğrencimizden sadece 7’si okul kütüphanesine üye oldu.
Öğrenci formlarındaki “Hangi müzik aletini çalıyorsunuz?” sorusuna: Radyo, teyp,cd, walkmen yazarak yanıt veriyor.
Dikkatlerini toplayamayan bir çok öğrencimiz doğum tarihlerinin yıl bölümüne 2005 yazıyor.
Lise birinci sınıfta okumasına karşın “Soru işareti nerede kullanılır?” sorusuna yanıt veremeyen öğrencilerimiz var.
Lise ikide çarpım tablosunu hala bilmeyen öğrencilerimiz var.10 sayısının katlarını bulmak için bile hesap makinesi kullanıyorlar. Bir matematik öğretmenimiz, bir ders saati boyunca öğrencilere 300 sayısını 2’ye bölmeyi öğretemediğini söyledi.
Ekonomik durumu iyi olan bir velimiz, dersleri zayıf olan çocuğunu sınıf geçirme karşılığında okulumuzun akan çatısını onardı.
Çocuklarımızın yarıdan çoğu sağlıksız besleniyor.Aralarından tüberküloz hastalığından dispanserde yatanlar var.Ancak, öğrencilerimizin yarıdan çoğu son model ve kameralı cep telefonları kullanıyorlar.
Ben, bu okulda 3 yıldan beri öğretmenlik yapmaya çalışıyorum. Yaşadığımız bu olayları kanıksamak, sineye çekmek istemiyorum.
Biliyorum ki, eğer sıraladığım bu durumları kanıksarsam, bunlara alışırsam geleceğe ilişkin hiçbir umudum kalmayacak.
Her gün okula büyük bir çaresizlik ve endişe içinde, “Acaba bugün nasıl kötü bir olay yaşayacağız” korkusuyla gidiyorum. Olaysız geçen günlerimize şükrediyorum.
Biliyor musunuz, sınıfta gezinerek ders anlatırken kara tahtanın üzerinden bizi izleyen Ulu Önder’le göz göze gelmemeye çalışıyorum.
Sınıfın duvarındaki “Ey Türk Gençliği!” söylevine gözüm iliştikçe utancımdan omuzlarımın içinde kayboluyorum.
İstiklal Marşı okunurken göz yaşlarımı tutamadığım anlar oluyor…
Çocuklarımızın damarlarında her geçen gün biraz daha “muhtaç oldukları kan” yerine zehir dolaşıyor.
Onları, kurtaramamanın, her gün .biraz daha yitirmenin acısı ve çaresizliği içinde kahroluyorum!..”