Şimdi ben size, “biz halk olarak rüşvetçiyi, yiyiciyi severiz; yeter ki işimiz yürüsün!” desem, belki kızarsınız…
Fazla uzağa gitmeye gerek yok, kendimden başlayayım.
Çevre Bakanlığı Basın Danışmanlığı görevinden ayrıldıktan sonra köye gittiğimde, annem ince ince sorguladı:
“Oğlum, neyin var, neyin yok!”
Anlamazlıktan geldim:
“Bir şeyim yok ana, iyiyim!”
Kızdı:
“Oynadanlık yapıp benimle kafa bulma; maldan, mülkten neyin var?”
Annem, “devlet malı deniz, yemeyen domuz!” sözünü bilmez mi?
Bakanlıkta, görevde bulunduğum süre içinde neyi, ne kadar “götürmüşüm”, onu merak ediyor…
Baktı ki mahçup bir halde kızarıp bozarıyorum, başladı eteğindeki taşları dökmeye:
“Bak Ellez’in torununa, senin gibi şehir mekteplerinde de okumadı. Liseyi zar, zor bitirmişti. Askerden geldi, polis oldu. Aradan daha bir yıl geçmeden şehirden daire aldı, araba aldı, köyde babasına sulu tarla aldı. Anlaşılan, bu kafayla sen de baban gibi eşeği boş süreceksin..”
***
Osmanlı, ele geçirdiği topraklardaki savaş ganimetlerini askerlerine kelepir olarak dağıtırmış.
“Bal tutan parmağını yalar” sözü belki de o günden kalmadır.
“Komşuda pişer, bize de düşer”,
“İstemem, yan cebime koy!”,
“Çeşme akıyorken testini doldur” sözleri de…
Bu sözler, halkımızın yiyiciliğe verdiği değerin birer göstergesidir.
Kadıköy – Sirkeci vupuruyla giderken gazetede hortum haberini okuyan yurttaş, “ Vay namussuz, hırsız, milletin parasını çalmış!” demez,
“Adam iyi götürmüş, helal olsun!” der.
Bizim kuşak, Süleyman Demirel’in siyasete atıldığı günden bu yana kardeşi Hacı Ali Demirel’in yolsuzluk haberleriyle büyüdü. Çocuklarımız, torunlarımız da yeğenler Yahya ve Murat Demirel’in soygunlarına tanık oldular.
Ancak, Süleyman Demirel, her devrin “Baba”sıydı.Bizim kıçı donsuz köylülerimiz sıkıştıkça, “Kurtar bizi baba!” diye bağırdılar.
Kadın Başbakanımız Tansu Çiller’in kocası da kendi bankasını boşalttı, ama biz, Tansu hanımı “Bacımız” diyerek baştacı yaptık.
Garibim Bülent Ecevit’in boğazından bir bardak haram su geçmezdi.Gel gör ki, Başbakanlığı döneminde koalisyon ortakları onu da ayakta uyutarak vurgun yapmayı başardılar..
Necmettin Erbakan, dini bütün bir Müslümandı.
O da partinin trilyonları nı götürdü, ceza aldı..
Bazı partili arkadaşları, o davadan yargılanmaktan yasama dokunulumazlıkları nedeniyle kurtuldular.
Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı adayımız Abdullah Gül bunlardan biriydi.
***
Gelelim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a.
Onun da Belediye Başkanığı dönemine ait yolsuzluk dosyaları yasama dokunulmazlığı nerdeniyle bekletiliyor.
Halkımız, AKP’yi, seçerken “yemesinler “ şeklinde bir koşul önesürmedi.
“Yesinler ama iş de yapsınlar” dedi.
Niye kızıyorsunuz?
Niye kıskanıyorsunuz?
Herkese şapur şupur da,
Onlara yarabbi şükür mü?
Onların da ağzı yokk mu?
Şimdi sıra onlarda..
Bakın bazı belediyelerin haline..
Sözüm samimi Müslümanlara değil.
Ama, bunlar deveyi hamuduyla götürenlerden..
Yemeği çatalla bıçakla değil, elleriyle aç kurtlar gibi yerler.
Hem de yağını kollarından süzdüre süzdüre,
Ağızlarını şapırdata şapırtada,
Lokmaları çiğnemeden yutarlar..
Ustelik,
Müslümanın malı ortak değil mi?
Onlar da yiyecekler elbette…
***
Tanrımıza hamd olsun,
Milletimiz var olsun,
Afiyet olsun!..