Tek doğru çatışmayı meydana getirir.

Sol kelime anlamı ile dayanışma, özgürlük, barış çağrıştırır. Yani hoşgörü, başkaları ile bir arada yaşama, özgür düşünce ve yaşama hakkını savunur. İlericidir, tutucu olan gelenek ve alışkanlıklara karşı insanlığın kültürüne bir tuğla koyan ve insanlığın ilerlemesi için kafa yoran, destekleyen ve de bilimsel düşünce yöntemini benimsemeyi içinde barındırır.

Dayanışma; farklı inanç, kültür ve düşünce biçimde olanların belli bir amaç için bir araya gelip ortak hedef için yardımlaşmayı ve birlikte iş yapmayı anlatır. Dayanışma geleneğimizde olan imecenin başka bir söylem ve yaşam biçimidir. Geleneksel olanın dışında, yeni yöntemler ve insan onuruna saygılı iletişim biçimini geliştirmesidir.

Özgürlük; sadece emeğin özgürlüğü değil, insanın ve doğanın özgürlüğünü savunur. Özgürlükten solun anladığı liberallerden farklıdır, ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız yağmalasınlar’ yerine farklı olanların bir birilerin alanlarına hükmetmek yerine, birlikte azınlık haklarını koruyan, hakların kişilere göre değişmediği, her bireyi eşit gören bir anlayış içindedir.

Sol için özgürlük; emperyalist ve kapitalist ilişkiler dışında yeniden tanımlanan ve insanın ve doğanın barışık içinde yaşayabileceği yeni bir toplumsal sözleşmesinin en önemli başlığıdır. Özgürlük kavramı içinde bireyin, toplumun geçmiş birikimlerine olduğu gibi sahip çıkan, bu birikimleri daha ileriye taşıyan tüm araçların gerçek anlamda bağımsız olmasını ve bu bağımsız ilişkinin içinde tanımını yeniden yapar. Özgürlük tanımı olmadan sol, sol olarak tanımlanamaz, çünkü kapitalist ilişki her şeyi hükmetmeye ve hükümdarlığı altında köle, kapı kulu yapmasına karşın, üretim ilişkileri içinde bireyin daha çok kendisine ve çevresine zaman ayırmasını sol savunur.

Barış; kavram olarak her kültürün bir arada yaşamasını ve birlikte üretmesini savunur. Barış ortamı ancak ve ancak sol sınıfsız toplumlarda olacağını vurgular. Sol için barış, sınıfların ortadan kalktığı toplumlar için söz konusudur, çünkü kapitalist sistemde ilişkiler savaş ile kendisini değiştirir ve yaşadığı kronik krizden çıkış yolu arar. Sınıfların varlık sebebi, düşmanlık ve nefrettir. Düşmanlık olduğu için devletin varlık sebebi tartışılmaz, çünkü devlet için öncelikle düşman ve nefret söylemini geliştireceği ‘ötekisi’ olmak zorundadır. Bu da potansiyel olarak savaş için ortamı içinde barındırmak anlamına gelir.

Yukarıda kısaca değindiğim noktaları gerçek anlamda özümsemiş ve algılayabilmiş olsaydık, ortada tek doğru kavramına inancımızın olmayacağı gerçeği ile yüzleşmiş olurduk. Bir noktanın düzlemsel ortamda matematiksel 360 derece farklı bakış açısı olduğu, uzayda ise bu bakış açısının milyonları bulacağı gerçeği ile karşı karşıyayız. Kısaca nerede duruyorsanız ona göre doğru kavramı değişir. Marksist bakış açısına göre olaylara nasıl baktığınız önemli değildir, nereden baktığınız önemlidir. Sınıf temeli örgütlenmeyi savunan ve üreten sınıf olarak işçi sınıfının çıkarları açısından olaylara bakarsanız; kapitalistlerin yaratmış olduğu bir çok doğru ve tarih algısı ile çelişkiye düşersiniz. Çünkü sınıfın çıkarı, var olan burjuva çıkarlarının çok dışındadır. Bugün dahi bir çok emekçi, işçi sınıfının bir parçası olanlar, kendi duruşlarını patronlarının kapısının önünde konumlandıklarında farklı doğruları ve kişisel çıkarlarına göre algılamakta ve yansıtmaktalar. Bugün sol adına siyaset yapan bir çok siyasi yapının tarih algısı işte bu duruş noktasından kaynaklanmaktadır. Sosyal demokratların tarihsel olarak işçi sınıfına karşı ihanetleri işte bu bakış açısının ve duruş noktasının çıkarsal ilişkilerinde aranmalıdır. Bugün yaşadığımız zaman diliminde kazanılmış hakların teker teker yok edilmesi işte bu sosyal demokrat iktidarların icraatları içindedir. İngiltere, Fransa ve Almanya örneği içinde rahatlıkla tespit edebilirsiniz.

Ülkemizde ise diğer ülkelerdeki soldan farklı bir tarih çizgisine sahip değildir. Her ne kadar üretim ilişkilerimiz içinde sanayinin çok geç gelmesi ile işçi sınıfının tarihsel birikimi diğer ülkelere göre az olsa da bu ülkenin mücadele tarihinde hiç küçümsenemeyecek başarılar da vardır. Ülkemizde işçi sınıfının örgütleri başlangıcı ülke şartlarına göre yer altı örgütlenmesi içinde kendisini ifade etmesi sonucu (belki de) sol için elzem olan ilkeler görmezden gelinmiş ya da şartlar uygun değil diyerek yok sayılmıştır. Bunda elbette Sovyetler Birliğinde ki gelişmeler ve tek ülke sosyalizm anlayışının da etkisi vardır. Sol, ilkleri belli olan ama bazı ilkeleri şartlara göre görmezden gelinerek yapılan örgütlenme girişimleri de elbette bazı hataları içinde barındırmakta ve Lenin’in değimi ile sol hastalık olarak tüm solu sardı, sarmaladı. Başlangıcın çarpık olması sonucu o dönemden gelen çarpık bakış açısını sol olarak yaşamaya devam ediyoruz.

Çarpık ilişkilerin başında tek doğru kavramıdır.

Bizim çarpık sol anlayışımız, mücadele ettiğimiz tek doğru düşüncesinin bire bir kopyası ile sonuçlanmış ve en uç örnekleri yaşantımız içine girmiştir. Tek doğru o kadar ileri gitmiş ki, kendi görüşümüze uygun siyasi organizasyonun yayın organı her şeyi açıklar olarak algılanmış, tartışmalarda o dergide yayınlar referans olarak verilmiştir. 12 Eylül öncesi solun hakim olduğu yerlerde kurtarılmış bölgeler ilan edilmiş, o kurtarılmış bölgelerde diğer sol yapıların örgütlenmesine izin verilmemiştir. Sağ örgütlerin kendilerini ifade etmesi daha özgürce olurken, solcuların bir arada yaşama olasılığı daha düşük ve genelde çatışma ile sonuçlanmıştır. Yaratılan tüm sol örnekler, aslında solun yeniden yorumlanmasıdır. Her yorumlama hep kötüyü işaret etmemiştir, ama kötüler iyi örneklerin üstünü örtmüştür. Sol, algı olarak kısaca hoşgörüsüzdür, çatışmaya yatkındır, krizi yönetemez, en ufak sorunda ayrılma ve çoğu ayrılık durumunda insan yaşamını savunan sol, birden ölümü yüceltmeye ve ölüm üzerine kendisini ifade etmeye başlamıştır. Bu tarihimizin karanlık noktalarıdır. Üzerine de çok düşünülmemiş ve genelde yok sayılmış, ölenlerde kahraman ya da hain olarak sessizce geçiştirilmiştir.

Sol adına savunmasız insanların cezaevinde öldürülmesi, sol adına iç hesaplaşma ve arkasında onlarca ölü bırakması normal sol ilkeler açısından bakarsanız açıklanmaz. En son yapılması gereken eylem biçimlerini en son yerine ilk yapılması ile bir çok birbirinden değerli yetişmiş sol değerin yok olmasını sessizce izlenmiştir.

Çok kısa olan sol tarihimiz içinde sol örgütler arsında çatışmalar, tıpkı iç çatışmalar gibi kanlı olmuştur.

Sol, sol olduğu günden beri iç çatışmalar içinde yoluna devam etmiş ve kriz yönetmeyi becerememiştir. Tek doğrunun olduğu yerde diğerleri doğru değildir ve yanlıştır. Yanlış olanı yok etmek bilimsel mücadeledir! Elbette tek doğru kavramı içinde bakıldığında bu çatışmaların bir anlamı olur.

Birden fazla doğrunun olduğu yerde hoşgörü vardır ve farklı bakış açılarına hoşgörü ile yaklaşım olur. Şimdi tek doğru olan yerde klasik ulus devletinin anlayışını da bulursunuz. Tek millet, tek dil, tek düşünce, tek bayrak, tek tek tek…

Sol, bu tekçi anlayış ile yüzleşmeli ve ne kadar hoş görü içinde olduğunu ve dilindeki diğerlerini dışlayıcı ve de nefret söylemini uzaklaştırmalıdır. Uzaklaştırmadığı sürece kurtarılmış bölgeler ve kurtarılmış bölgede tek başına verilen mücadele onur yürüyüşleri hep olacaktır ama bu sınıf mücadelesi ile ne kadar örtüşür, ne kadar anlamıdır bunu tarih not edecektir.

Bugün yaşanan çatışmaların temelinde anlayış sorunu vardır. Bu çatışmadan nemalanacaklar, özellikle saldıracağı belli olan yere öyle bir eylem konarak çatışma kaçınılmaz olur. Burada yaratılan krizden faydalananlar, o krizi istediği gibi yönlendirenlerdir… sol bu çatışmalar için ortam hazırlamış ve o ortamı algı yönetimini kullanan erk sahibi istediği gibi istediğinde kullanabilir.

Sol kendisini yeniden tanımlayamadığı sürece buna benzer çatışmalar ne yazık ki hep var olacaktır.

1590260cookie-checkTek doğru çatışmayı meydana getirir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.