Doğrusu içimden “keşke yazmasaydım” diye geçiyor, çünkü geçen yazımı “Bu yüzden içimizdeki Hutu’lar bizim Tutsi’lerimizi katletmeye başlamadan önce hepimiz bir düşünsek ve hatırlasak, bence Türkiye için çok daha iyi olacaktır.” diyerek bitirmiştim. Ne yazık ki benim yazımın ardından kısa bir süre sonra, Trabzon’da ki olaylar patlak verdi. Yine “bayrak yakıyorlar” söylentilerinin cep telefonları aracılığıyla yayılmasının ardından, bir anda toplanan 1500-2000 kişi bildiri dağıtan 5 kişiyi ( bu arada bildiri dağıtanlar TAYAD üyeleriydi ve bildiri de cezaevi koşullarına yönelik bir bildiriydi) linç etmeye kalkıştı. Komiktir ki, bu olaydan sonra, önce linç edilme tehlikesi ile yüzyüze kalan 5 kişi göz altına alındı.
Doğrusu, Türkiye gibi ülkelerde olacakları görmek için kahin olmak gerekmiyor. Eğer toplumsal konularda biraz okuyorsanız, biraz kafa yoruyorsanız olacakları görmemeniz olası değil. Keza geçtiğimiz günlerde 200 Türk aydınının yayınladıkları açık mektupla benzer noktalara vurgu yapmasıda bunun bir göstergesiydi.
Bir süredir gerek Türk, gerek Kürt milliyetçiliğinin tırmandırılması gündemde. Bu konuda basının da, zaman zaman yangına körükle gidilmesi misali konuya saldırması, toplumsal bir isteri krizinin beslenmesine yol açıyor. Trabzon’un yankıları bitmeden Adapazarı’nda benzer söylentiler, ardından yetkililerin yalanlamaları birbirini izledi.
Ancak bu arada Sakarya valisi Nuri Okutan’ın “linç girişimi söz konusu değil. Ancak halkın bir hassasiyeti var, dikkatli olmak gerekir.” sözleri bence en çok üstünde düşünülmesi gereken sözlerdi .
Nüfusu 70 milyonu aşmış ülkemizde işsiz sayısının 12 milyonun üzerine çıktığı tahmin ediliyor. Keza yapılan araştırmalar ülke nüfusunun büyük bir bölümünün yoksulluk ve açlık tanımlamaları içinde yaşamaya çabaladığını ortaya koyuyor. 30 Ocak 2005 tarihli TÜRK-İŞ tarafından yapılan araştırmada açlık sınırı 520 YTL, yoksulluk sınırı ise 1581 YTL olarak açıklandı. Keza. Kamu-Sen’nin benzer bir araştırmasına göre ise açlık sınırı 657, yoksulluk sınırı 1768 YTL. Bu verilere bakıldığında memurların yüzde 37’si açlık yüzde 57’sininde yoksulluk sınırının altında yaşadığı görülüyor. Sadece memurların durumu bile, bence nüfusun geri kalanı hakkında bir fikir vermeye yeterli.
Ve bu koşullar içindeki halkımız kendi yaşamı ile doğrudan bağlantılı konularda “bu tür bir hassasiyete” sahip değil iken, her nedense bu ani nüks eden milliyetçilik ateşiyle başka hasasiyetlere kapılmış gözüküyor. Doğrusu ben bunu anlamakta biraz zorluk çekiyorum desem siz ne dersiniz?
Bu arada bilindiği üzere bir süredir “casus belli” konusu gündemde ve bu konudaki tartışmalar basına da yansımış durumda. Biz bunları izlerken, dün aniden Kardak kayalıklarında Yunanistan ve Türkiye arasında 1996’dan bu yana görülmemiş bir ölçüde gerginlik yaşandı. Ne talihsiz tesadüfler değil mi ve hepsi de ardı ardına bu topraklarda yaşanıyor. Bilmem anlatabildim mi?