Toplumun zekası var mıdır?

Toplumun belleği olduğu ve bu belleğin oluşması süreci sosyal bilimcilerin araştırmaları içinde yer alır. Toplumsal bellek, zaman içinde değişim gösterir ve her değişime uygun tepkiler verir. Toplumun ortak algısı, bu birikimin ürünüdür ve bu ürün çoğunluğun azınlık üzerine baskısını hissettirir. Çoğunluk; dünyanın düz olduğuna inanıyorsa, o toplumun içinde bireylerinde bu düz kavramına sorgusal yaklaşmaz, olduğu gibi kabul eder. Farklı düşünenleri ise, toplum düzeni bozmaktan her türlü eziyeti hak görürler. Bu konuda; geçmiş tarihin izleri içinde, bir çok olaya şahitlik yapabilirsiniz. Derisi yüzülen şairler bu topraklardan çıktı.

Toplumun yargılarının değiştirilmesi öyle kolay bir şey değildir, toplumsal mühendislik diye bir alan geliştirilmiştir. Bu mühendisler; topluma düzen ve yön vermek için; erki elinde bulunduranların ihtiyaçlarına göre, programlar üretirler. Toplum kavramına son yıllar içinde coğrafik olarak başka anlamalar yüklendi. Eski anlayış içinde, dar alanda yaşayan toplum, heterojen yapısından kurtulup, homojen yapısına kavuşturmak olarak algılanırken, global çapta düşünülemezdi. Evrenin her parçasında mozaiklerin oluşturulması ve bu mozaiklerin bir birine olduğunca karışmamasına özen gösterilirdi. Fakat, bugünkü anlayış içinde; mozaik renklerin yok edilerek, yerine erki elinde bulunduran “büyük biraderin” renginin, dilinin, kültürünün dünya çapında yayılması ve bu yayılmaya uygun yerel toplumsal mühendisliklerin oluşturulması ve bu mühendislerin görevi, büyük biraderin isteklerine uygun değişimlerin olmasına hizmet etmesidir. Bugünkü mühendisler; yerel erklerin gücüne göre çalışmıyor, ‘büyük biraderin’ isteklerini daha çok öne alıyor ve bu istekler için kendisini değiştirirken, toplumun da algısını, birikimini ve geleneğini yeni düzene uygun rengin karışmasına olanak yaratmak için, değişik projelere hayat veriyorlar.

Toplumsal bellek ya da zeka; dinamiktir ve sürekli değişim yaşamaktadır. Eğer toplumsal zeka dinamik olmamış olsaydı; bugün devletler, tarihin çöplüğünde değil, hala yaşayan varlıklar olarak önümüzde duruyor olurlardı. Değişim, zekayı geliştirirken, toplumun ihtiyacını da değiştirmektedir. Bu değişime uygun olarak, yeni yapılar oluşmakta ve bu yapılara uygun yönetici belirlenmektedir. Bugün iktidarda olanlar, diyelim ki 1970’li yıllarda iktidar olamazlardı, çünkü o günkü anlayış ve algıyı oluşturan birikim buna izin vermezdi, o günden bugüne bakanlar için; ‘imkansızın’ hayat bulduğuna şahitlik yaparlar. İmkansızı gerçekleştiren değişim, toplumsal algı ile bire bir bağlantılıdır. Bu algıda; büyük biraderlerin ihtiyaçlarına uygundur.

Her büyük dönüşümler, birkaç ‘zamana uygun büyük biraderin’ bir masa etrafında oturup, ellerine cetvel alıp, sınırları çizmeleri ile sonlanmıştır. Bu sınırların oluşumu ve sonucu toplumsal çatışmanın daha da derinleştiği ve çatışmanın boyutlarının değiştiğini tarihin izleri içinde şahitlik yapmaktayız. Fakat, bu şahitlik bizim bugünkü toplumsal sorunlara objektif ve yansız bakışımızın oluşmasına hizmet etmez, aksine daha çok toplumsal bakışa uygun olarak, duruş noktamızın değiştiğine şahitlik bile yapamayız, çünkü her noktanın değişim, farklı doğruları ve farklı sorunları ve çözüm yollarını yaratmaktadır. Dinlerin ve mezheplerin önemli olduğu çatışmalardan, ulusların ve ırkların önemli olduğu çatışmaya dönüşümün temelinde sanayi devrimin yaratmış olduğu algı ne kadar büyük rol oynamış olsa da, o gün yaşayanların toplumsal algıları ve zekası içinde, bu değişim pek farkına varılamadı, sınıfsız toplum yaratılması için, bir sınıfın ortadan kaldırılması yeterlidir anlayışının hakim olduğu toplumsal çatışmanın yerini, yine teknoloji devrimin inanılmaz hızı içinde; kimliksizleştirilen ve birikimlerin sanal ortamda inanılmaz şekilde tahrip edildiği koşullar içinde, duruş noktamızın ne kadar çok kaydığının farkında bile değiliz. Bu yeni duruş noktası içinde; mozaiklerin değil, tek rengin hakim olacağı bir nakkaş ustalarının işediği bir boylama doğru yol alıyoruz.

Mozaik ile yapılan toplumsal zeka yerini, suyun içine atılmış boyaların bir birinin içine girişi ve kağıdın üzerine yansıması gibi bir sürece girmekteyiz. Bu yeni sürecin içinde, en çok söz edilen kelime diyalogdur. Diyalog, mozaikler arasında renklerin geçişine izin verecek ve bu geçişi hızlandıran en önemli unsur ise; global çapta hizmet yapan firmalar ve bu firmaların yan hizmet sektörleridir. Bu sektörlerin etkisi o kadar derindedir ki, toplumun yaramış olduğu tüm değerlerin birer masal konuma dönüşmesini ve bu masalın da ticari araca dönüşmesi kaçınılmazdır.

Toplumlar bir biri içinde yeni renkleri yaratırken, yeni zekayı da oluşturmaktadır. Geçmişte hiç önemli olmayan konuların, birden önemsenmesi ve sorgulanması tesadüfi değildir. Bu değişimin ve yeniden biçimlenmenin sesidir. Bu yeni biçimde, klasik anlamda ulusal devletler içinde ve belirli coğrafya ile sınırlı olan toplumsal zekanın yerini, daha geniş coğrafyayı kapsayan, yeni algıların oluşması sürecini yaşamaktayız. Bu yeni süreç, ulusal sınırlar içindeki toplumsal zekayı hepten ortadan kaldırarak, toplumun daha da çok aptallaştırmasını beraberinde getirmektedir. Her aptalında zekası vardır, işte yeni zeka bu zeka olacaktır. Birikimin önemsenmediği, sanal ortamda yaratılan Google arma motoruna takılan; doğruluğu henüz sorgulanmamış yeni doğruların hakim olduğu bir döneme geçmiş bulunmaktayız. Bu yeni dönemde arşiv yoktur, bu yeni dönemde birikimler ve bu birikimleri yaratanların gerçek yaşam öyküleri yoktur, oluşturulan destanlar ve söylencelerin yeni algıya uygun olarak biçimlendirmesi ile karşı karşıyayız ve bu yeni algı romantik, gerçeklerden uzak sanal bir çatışmanın da ipuçlarını vermektedir. Her dönüşüm yeni çatışmaları ve yeni çatışmalara uygun toplumsal algıyı da yaratacaktır.


—————————————
http://cemoezkan.blogcu.com

1586260cookie-checkToplumun zekası var mıdır?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.