Kaç zamandır kaleme almak istiyordum bu kanayan yarayı ve geleceği işçi sınıfının kuracağına inanan derneklerin, politika yapan toplum üyelerinin velakin lafı geldiğinde Türk ve Kürt işverenlerin başarısını öven İngiliz siyasetçilerin duyarsızlığını…
Toplumda işverenler kolay sermaye biriktirerek mantar gibi çoğalmasının en büyük nedenlerinden biri de işçilerini vicdansız ve gaddarca sömürmesidir… Bir kebapta 15 saat çalışan, uyku zamanı üst kattaki tek göz odaya sığınan, adına “off” denilen “off!” çekme zamanında yine kebapta ya da duvarında “Burada uyumak yasaktır” yazan kahvede geçiren işçilerin sayısı hiç de az değil…
Bakkal ya da süpermarketlerde 12 saat çalışan, hırsıza, hayduta ve uğursuza karşı korkusuzca gece mesaisi yapan, çocuklarını uyurken sevebilen işçilerin sayısı da az buz değil…
İngiltere’de asgari saat ücreti 6.31 sterlin iken bizim toplumda ne yazık ki 2.5 – 4 sterlin aralığında… Yaşam Standartı Vakfı ise asgari saat ücretinin ülke çapında 7.45, Londra’da ise 8.55 sterlin olması gerektiğini öne sürüyor. Üstelik bizim işçilerin ücretsiz izin ve fazla çalışma ücreti gibi sosyal hakları da yok. Hasta olup işe gelmeseler ücretleri kesilir… Cenaze, düğün ve doğum gibi özel günlerinde ücretli izin hakkı da, hak getire… Christmas dönemi 25-26 Aralık’ta koskoca Londra’da yalnızca Green Lanes’deki bizimkilerin işyerleri açıktır…
İşçilerin sessiz kalmasında o kadar çok etmen var ki. Ülkede işsizlik oranının çok olması, İngilizce bilmemeleri hatta çalışma izinlerinde sorun olması gibi… En büyük etmen de haklarını arayacak, kendilerine yol gösterecek derneklerin yetersiz kalması…
Çalışma yasaları; çalışan ne kadar zorda ya da özel durumu olsa da işverenin bu durumu kötüye kullanmasına karşıdır. Lâmı cimi yok! İşçinin emeğini vereceksin, bütün sosyal haklarını da tanıyacaksın kardeşim! Fazla çalıştırdığın saatlerin ücretini hem de 2 katı ödeyeceksin!
TOPLUMDA EMEK MÜCADELESİ
Yarım asıra uzanan toplum tarihimizde işçi hakları mücadelesi öyle yabana atılacak cinsten değil… Ben en eski direnişlerden birini anlatayım… 1974’de 37 işçi “verem” tanısıyla Haringey bölgesindeki St. Anns’s General Hospital’e (hastane) kaldırılır. Ülkede veremin yeniden hortlaması hastaneyi kortkutur. Hiç İngilizce bilmeyen bu işçiler Türk olduğu için Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği, Başkonsolosluğu ve ataşeliklerin hepsi acil işbirliği için aranır. Ses çıkmayınca da o dönem sosyalist mücadele içindeki Türk İşçi Birliği’ne (TİB) başvurulur.
TİB’li gençler koruyucu maske ve giysiler içinde hastane koğuşunu gezer. Yan yana dizilmiş yataklardaki işçilerin bezgin ve bitkin halleri yürek yakıcıdır. İşçilerin çoğu Niğdelidir ve Nam-ı diğen “Ali Usta” Salih Ali’nin sahibi olduğu Wimpy’nin farklı şubelerinde çalıştıklarını söylerler…
TİB’li ziyaretçiler arasındaki Ziya Akşahin o günü şöyle anlatıyor:
“İşçilerden bazıları bizi görünce sevinçten ellerimize sarıldılar… Dil bilmediklerinden verem olduklarını bile ilk kez bizden öğrendiler. Aslında işin komik yanı, karantinayı hapishane sanıp Türkiye’ye sınırdışı edilmek için tutulduklarını sananlar bile vardı… Hatta işçilerden bazıları mahalle doktoruna başvurduklarında ambulansla hastaneye gönderilince şaşırmışlar ve bütün bunlara bir anlam verememişler…”
TİB, ulusal sendika TGWU ile işbirliği yapar ve Ali Usta’ya ait 115 Wimpy’de işçiler örgütlenir. İşverenden haftalık 90 saate ödenen 23 sterlin ücret, haftada 60 saat üzerinden 40 sterline çıkarılmasını talep edilir. İşveren taleplere kulak tıkar. Tarih, Kıbrıs çıkartmasının üç ay sonrası, 1974’ün Ekim’idir… Bir çarşamba günü ilk grev başlar… Kıbrıs Türk Cemiyeti grev yönetim merkezi olur. Böylece İngiltere tarihinde ilk kez davullu zurnalı Türk işçilerinin büyük grevi başlar… Grevin dördüncü gününde işveren havlu atar ve 60 saatlik işgücü karşılığı 40 sterlin yerine 35 sterlinde uzlaşma sağlanır. Daha sonraki gelişmeler ise ibretliktir… Grev basında yer alınca vergi dairesi Ali Usta’nın peşine düşer, Wimpy genel merkezi de anlaşmayı iptal eder…
KISSADAN HİSSE
Geçen hafta İngiltere’nin yanısıra Türkiye’deki demokratik mücadeleye Londra’dan omuz vermek üzere Londra’daki Türkiye kökenli 14 dernek (biri çatı örgütü) “Britanya Demokratik Güç Birliği Platformu” adı altında güç birliğine gitti.
Platform’u oluşturanların hepsi de emekten yana… Bence Platform, Gezi Parkı’ndan önce “toplumdaki sömürüye karşı neler yapabiliriz?” sorusuna kafa yormalı… Platform, TİB’in militan ruhunun mirasçılarındandır. Hakkını vermeli!