Ülkenin en popüler turistik kenti İstanbul’da otellerin doluluk oranı, ülke ortalamasının da üstünde bir oranla yarıdan fazla azalmış durumda.
Gerçi resmi istatistiklere başvurmaya da gerek yok. Turistik beldelerde biraz dolaşmak, ziyaretçi sayısındaki keskin düşüşü gözlemlemek için yetip de artıyor bile.
Turizm şirketleri, oteller, lokantalar, turistik eşya satan pek çok mağaza şimdiden iflasın eşiğinde, bazıları kapısına kilidi vurmuş durumda. Ayakta kalanlar ise, daha ne kadar dayanabileceklerinden emin değil.
İngiltere’de yayınlanan The Financial Times gazetesi, geçen ay, Türkiye’de turizmin 1999 yılından bu yana en büyük düşüşünü yaşadığını yazmıştı. Bu hafta Cuma günü yayınlanan bir makalede ise, iç politikadaki çalkantılar, Rusya ile yaşanan gerginlik ve bir dizi terör saldırısı yüzünden yabancı yatırımcıların Türkiye’ye ilgilerinin artık ciddi şekilde azaldığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın baş danışmanlarından Bülent Gedikli bu tespite katılmıyor. Reuters haber ajansına verdiği demeçte, Türkiye’nin para bulma gibi bir sorunu olmayacağını düşünüyor.
Ancak, gerçekler, hükümetin çizdiği bu iyimser tablodan epey uzak.
Önde gelen iktisatçı Profesör Larry Summers’ın bu ay İstanbul’da Sabancı Üniversitesi bünyesindeki Finansal Mükemmeliyet Merkezi’nin (Center of Excellence in Finance – CEF) konferansında da dediği gibi, dış gözlemciler, eskiden olduğu kadar iyimser bakmıyorlar Türkiye’ye. Profesör Summers, “Tarih bize toplumlarda hukukun üstünlüğü ve makro politik politikaların ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Türkiye de büyüklüğü tanımlanırken, bu kriterlerle ele alınacak” diyordu.
Rusya ve Almanya ile yaşanan diplomatik gerginlikler, Suriye’deki içsavaş ve PKK ile yeniden girilen çatışma ortamı, Türkiye’nin ekonomisini kuşkusuz olumsuz etkiledi. Sağladığı döviz girdisi ve istihdamla Türkiye ekonomisinin önemli bir sektörünü oluşturan turizm, istikrarsızlıktan en gözle görünen şekilde etkilenen alan oldu.
Oysa, hukukun üstünlüğünün her geçen gün daha fazla gözardı edilmesi, hem ülke içinde hem de dışarıda, Türkiye’yi uzun erimde en fazla sıkıntııya sokacak konuların başında gelecek.
Son günlerde Cumhurbaşkanına yargıyı daha fazla denetleme, üst düzey yargıçları görevden alabilme yetkileri tanınmasını öngören tasarılar, şirketler üzerinde kayyum atanması yoluyla kurulan siyasi ve ticari baskılar, dışarıda ciddi endişeler yaratmakta.
Amerika Birleşik Devletlerinde İran asıllı Türk vatandaşı Rıza Zarrab’ın yakında başlayacak mahkemesinde karşı karşıya bulunduğu ağır suçlamalar ve Türkiye’deki bazı politikacılarla arasında varolduğu iddia edilen bağlantılar da hiç beklenmedik sonuçlar doğurabilir.
Bütün bu işaretlere rağmen, Türkiye’nin liderleri toplumda kutuplaşma ve bölünmeyi teşvik etme, yasal çerçeveye rağmen konumlarını pekiştirme hevesinden vazgeçecek görünmüyorlar.
Cuma günü İstanbul’un turistik semtlerinden Beyoğlu’nda Radiohead grubunun yeni albümünün tanıtımı için düzenlenen etkinliğe ‘Ramazan ayında içki içildiği’ gerekçesiyle saldırıp, içeride bulunanları yaralayan, yakarak öldürmekle tehdit eden grup, olay internetten canlı yayınlandığı, yeterince delil olduğu halde cezasız kaldı. Beyoğlu’nun belediye başkanı, tahrik ettikleri ve olayı kayda alıp yayınlayarak toplumsal barışa suikast yaptıkları gerekçesiyle kurbanları suçladı.
Dükkanı tahrip edilen Güney Kore’li işadamı, işyerini terketmeye zorlandı. Daha sonra yapılan protesto gösterisine katılanlara ise polis biber gazı ile müdahale etti.
Yabancı yatırımcıyı ve turisti daha fazla caydırabilecek başka bir yöntem biliyor musunuz?
Saldırıdan bir gün sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan, üç yıl önce ülke çapında protestolara yol açan Gezi Parkı’nda Topçu Kışlasının inşa projesinin canlandırılacağını ilan etti.
Anlaşılan, toplumda kutuplaşmayı derinleştirmenin, gerginliği ve şiddeti teşvik etmenin siyasi kazanç yöntemi olarak görülmesinden hala vazgeçilmeyecek.
Sonunun hiç iyi olmayacağını tahmin etmek için ise müneccim olmaya gerek yok.
_______________________________
* Yazarın diğer yazıları için lütfen tıklayınız:
http://www.firdevstalkturkey.com/tr/
