Geçen Pazartesi Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun önünde Türk bayrağı flamalı siyah makam aracı 10 Downing Street’deki Başbakanlık Konutu’nun ana kapısından süzülürken velakin o siyah kapı önünde mevkidaşı David Cameron ile tokalaşırken fondaki birbirine ulanıp büyüyen slogan “Katil AKP”ydi.
Cameron’ın görüşme sırasında Davutoğlu’na, 25 PEN üyesinin “ifade özgürlüğünü hatırlatma” mektubunu verdi mi bilemeyiz ama IŞİD’i, Suriyeli göçmenleri, Kıbrıs’ı konuştuklarını biliyoruz. Cameron’un konuk başbakana Güney Doğu’daki devlet şiddetini göz yumma ve dondurulan hesapları çözme jesti yaptığını da öngörüyoruz. “İki başbakan bütün bu konuları hızlı hızlı konuşarak mı 45 dakikaya sığdırdılar” diye sorarsanız, yanıtını bilmiyorum valla…
Ve başbakanlık konutunun demir kapısı yeniden açıldı, ilk olarak motosikletli polisler içeriden çıktı… İşte o anda karşı kaldırımdaki öfke, polisin etten duvarını yıktı… Hops… Demir kapı kapatıldı ve Davutoğlu’nun aracı geri bastı… Her şey üç beş dakikada oldu bitti. Konutun önündeki arbedede yaralanan ve gözaltına alınanlar oldu…
Bu filmde esas oğlan rolündeki “Davutoğlu” da arka kapıdan kaçırıldı… İşte zurnanın “zırt” dediği nokta bu oldu dostlar… Oysa, biz onun onurlu bir şekilde “Önleminizi alınız. Türk bayraklı aracımla geldiğim gibi gideceğim” demesini beklerdik.
Ertesi günkü Birleşik Krallık medyası Davutoğlu ve protesto hakkında bir satır bile yazmadı. Bu da yalnızca büyükelçi ve başkonsolos tarafından karşılanıp uğurlanan Davutoğlu’na verilen önemi gösterdi. Türkiye basınında ise ziyaret ziyadesiyle mevcuttu efendim. Hatta İngiltere’nin (Oysa Birleşik Krallık demeli gerekirdi) Türkiye’den protestolar nedeniyle özür bile dilediği yazıldı…
Bu özür haberini üreten 3 ajansın muhabiri de başbakanlığı (AKP bürokratlarını) kaynak gösterdiler. Haberlerde “İngiliz kurumları Türk kurumlarından özür diledi” denilse de “hangi kurumlarmış?” şimdiye kadar bir bilen çıkmadı.
Sonuçta; yatırımcılarla görüşmesi sırasında Davutoğlu’na “özür”ü getirdiği öne sürülen İş, Yenilik ve Ticaret Bakanı (Aslında müsteşar) Sajid Javid’in “düştüğünüz durumdan üzüldük – feeling sorry” sözünün, AKP ve yalaka medya işbirliği ile arsızca “resmi bir özüre – Official apology” çevrildiğini saptadık. Zaten resmi özür için “hükümet kararı” ve “parlamento onayı” falan gerekiyormuş. Uzun iş yani. “Kim bekleyecek onu”, ömür kısa di mi? Londra da çobansız köy sayılır. Salla gitsin!
İşin komik yanı Türkiye basını, bu “özür”ü ballandıra ballandıra verdi de, gerekçesi olan “protesto”yu unuttu zaarlar. Hakkını yemeyeyim unutmayan da vardı hani. Bir kaç gazete, eylemcileri “Üç beş PKK destekcisi terörist” diye tanımladı… Ne diyelim… Zaten eylemciler arasındaki göçmen dernekleri, öğrenciler, sanatçılar, yazarlar ve demokrat toplum üyeleri hatta İngiliz ve İrlandalı solcuların bir tekzip göndereceklerini sanmıyorum. İçlerinde tanıdığım olanların hepsi de çok anlayışlıdır harbiden.
Dostlar, Londra’daki protestoda polis silah kullanmadı, TOMA’yla saldırmadı, coplamadı, gaz ve su sıkmadı. AKP ve besleme medya Londra’da da böyle bir beklenti içindeydi sanırım. Ama helal olsun! Hayalkırıklıkları ve şu arka kapıdan tüyme olayındaki onurlarını, ‘özür’ fantazisiyle kurtardılar ya. Allah nazardan korusun, 10 üstünden 10 valla.
Özür dilediklerinden haberi olmayan Kraliçe Elizabeth ve Başbakan David Cameron’ın bu durumu öğrendiklerinde bizim protestocular gibi anlayışla karşılayacaklarını umuyorum. Yoksa Putin gibi Türkiye’den domates ve maraşbiberi yasağı getirirlerse çok canım sıkılır, işte o zaman “asparagas düşmanı” kesilirim inanın…