Yalan rüzgarı ve başkanlık…

Son 20 yıl içinde, kaç defa yazdığımı hatırlamam mümkün değil ama şu başkanlık konusunun suyunu çıkardık.
Canı sıkılan esnafın “mahallenin delisi”yle kafa bulması gibi.
Eksik kalan, mahallenin delisine “başkanlık konusunda sen ne düşünüyorsun” sorusunun sorulmamış olması.
Her kafadan bir ses.
Görüş, öneri, ciddi bir analiz olsa amenna.
“Amerika’da var bizde neden olmasın?”
İyi de Amerika’da o kadar çok şey var ki.
Onlarda olup da bizde olmayan o kadar çok uygarlık tadında ve kıvamında uygulamalar var ki, bunları nereye koyacağız?
Misal: Hukukun üstünlüğü…
Diğerlerini bana saydırmayın, çünkü o kadar eksik var ki saymakla bir yere varamayız.
En iyisi öyle araştırmadan, kulaktan dolma bilgilerle bir sistemi kendi ülkenizde uygulamaya kalkışırsanız, o elbiseye ya giremezsiniz, ya da biçilen elbise içinde komik hale düşersiniz.
Nerdeyse her şey söylendi bu başkanlık konusunda.
Sıra yalana geldi galiba…
Anayasa profesörü Burhan Kuzu’nun “dolduruşuna” gelen ve kafasına bu sistemi yerleştiren Erdoğan, rahmetli Türkeş’in hayattayken istediği-arzuladığı ve hayata geçirmek istediği sistemin başkanlık olduğunu savundu son raddede.
Türkeş ve başkanlık.
Akıllara seza.
Galiba Türkeş’in 1960 darbesi sonrası neler yaptığını, hedefinin ne olduğunu, 14 silah arkadaşı ile birlikte bir gece yarısı karşı darbeye teşebbüs ettikleri unutuldu gitti.
Eğer Türkeş liderliğindeki darbeciler başarılı olsalardı neler yapacaklardı, unutulmuş gitmiş.
Ben, yıllardır yazıyorum ve yine hatırlatayım.
1965 sonrası kendisiyle yaptığım bir görüşme var. Bir bölümünü o gün için yazmamı istememişti, 30 yıl bekledikten sonra kitabımda yazdım.
Türkeş “Eğer başarılı olsaydık ülke yönetiminde uzun süre kalmayı planlamıştık. Ülkeyi dünyaya kapatacak, içimize dönerek milli şuur ve ülkücülükle ülke kalkınmasına girişecektik. Halkın refahını içerdeki milli seferberlikle sağlamaya çalışacaktık. Bu beş yıl da olabilirdi, 10 yıl da, 25 yıl da…” demişti.
Türkeş’in savunduğu model, diktatör Tito’nun Yugoslavya’da yaptıklarına tıpa tıp benzemese de yakın bir süreci öngörüyordu.
Yani, faşist bir yönetim…
Diktatörlük…
Bunun neresi başkanlık?
Biri çıksın anlatsın halka.
Burhan Kuzu ise Erdoğan’ı hala “kafalamak”la meşgul.
Neymiş efendim?
Özal ve Demirel, başkanlık sisteminden yanalarmış. Ama yapamamışlar.
Yalan rüzgarının bir başka versiyonu…
Evet, rahmetli Özal başkanlık sisteminin uygun olup olmadığını araştırdı ama uygun olmadığını anladı ve fazlaca dillendirmedi.
Demirel ise ciddi şekilde araştırma yaptırdı. Şu anda Çankaya Köşkü yok ama muhakkak kitaplığında vardır, 3 bin sayfalık doküman raflardan birinde duruyordur.
O araştırmada başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinin Türkiye’ye uymadığı ve uymasının da mümkün olamayacağı KAPİTAL harflerle yazılmış duruyor.
Daha nesi tartışılıyor bunun, anlamak zor.
Doğruları gören yok.
Gerçekleri tartışan yok.
Hatta dillendiren yok.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk gezisinde bir mahalle terzisine uğrasın ve sorsun:
“Sen bizim yaptığımız toplu iğneyi kullanıyor musun?”
Alacağı yanıt, 90 yıl öncesinin aynı olacak:
“Ben hala Almanların yaptığı toplu iğneyi kullanıyorum. Çünkü bükülmüyor, kırılmıyor.”

1630300cookie-checkYalan rüzgarı ve başkanlık…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.